TÜRKİYE ile ABD arasındaki ‘Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması’ (SEİA) 29 Mart 1980 tarihinde dönemin Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen ile ABD’nin Ankara’daki Büyükelçisi James Spain arasında imzalandı.
İmza töreni sırasında diplomatların yorgunluğu yüzlerinden okunabiliyordu. Müzakereler sabaha kadar sürmüştü.
Amerikan tarafı, son ana kadar SEİA’nın amacını tanımlayan bölüme üslerin NATO amaçları dışında da yararlanabilmesine kapıyı aralayacak esnek bir ifadenin konmasında ısrar etmişti.
ABD, özellikle 1950’li ve 60’lı yıllarda Türkiye’deki üsleri, özellikle de İncirlik’i ‘yol geçen hanı’ gibi kullanmış, Türk hükümetleri pek çok durumda uçakların havalandıklarını sonradan öğrenmişlerdi.
ABD’nin 1958’deki Lübnan krizine müdahale ederken İncirlik Üssü’nü izin almadan kullanmış olması bunun en çarpıcı örneğidir.
SEİA müzakereleri 1970’li yılların sonunda başladığında Ankara’nın temel hedefi, onlarca metne dağılmış olan ikili anlaşmaları tek bir metne dökmek ve ABD’nin Türkiye’deki askeri faaliyetlerini sıkı bir disiplin altına almak oldu.
ABD NE İSTEDİ NEYİ ALABİLDİ?
Türk tarafı, bu amaçla anlaşmanın yalnızca NATO amaçlarıyla sınırlı tutulacağı bir metinde ısrar etti.
Amerikan tarafı ise belli durumlarda NATO amaçları dışına çıkılmasını mümkün kılacak esnek bir işbirliği çerçevesinde ısrar etti.
Washington’un stratejik hedefi, Ortadoğu’ya, Körfez bölgesine müdahale etmek istediğinde SEİA’da elini serbest hissedebilmekti.
Gerek 1970’lerin sonundaki Ecevit hükümeti, gerek sonradan kurulan Demirel azınlık hükümeti ABD’nin bu taleplerini geri çevirdiler.
Yaklaşık 24 yıldır yürürlükte olan SEİA’nın neredeyse her sayfasında NATO Antlaşması’na atıf yapılması bu çabanın eseridir.
Anlaşmanın Türkiye açısından en önemli maddesi beşinci maddesinin üçüncü fıkrasıdır:
‘Bu Anlaşmada öngörülen işbirliğinin şumulü, Kuzey Atlantik Antlaşması’ndan doğan yükümlülüklerle sınırlı olacaktır.’
O dönemde SEİA’yı müzakere eden Türk diplomatları, sanki bugünleri okumuş gibidirler.
SEİA, İNCİRLİK’TE ABD’NİN ELİNİ BAĞLIYOR
Bush yönetimi, bir süredir ‘Yeni Küresel Kuvvet Konumlandırma’ (New Global Defense Posture) başlıklı bir çalışma yürütüyor.
Bu çalışmada, değişen tehditlere karşılık verebilmek amacıyla ABD’nin yeryüzüne yayılmış olan askeri yeteneklerinin nasıl yeniden yapılandırılması gerektiği araştırılıyor.
Yeni doktrin, tehdidin artık her an her yerde baş gösterebileceği düşüncesinden hareketle, ABD’nin önceden kestirilemeyen tehditlere anında yanıt verebilecek şekilde hazırlıklı olmasını öngörüyor.
ABD, bu çerçevede müttefik ülkelerde erişim sağlayabileceği askeri imkanları esnek bir şekilde kullanabilmeyi hedefliyor.
Oysa SEİA, İncirlik Üssü’nün kullanımını NATO amaçlarıyla sınırladığı için mevcut statü aklından geçirdiği türde bir esnekliği ABD’ye tanımıyor.
Bir başka anlatımla, ABD, çok ani bir krize karşılık vermek üzere İncirlik Üssü’nü kullanmak için kapıyı çaldığında, mevcut anlaşma Ankara’ya ‘Önce NATO kararını görelim’ diyebilme hakkını veriyor.
ANKARA İNCİRLİK’İN STATÜSÜNDEN MEMNUN
Bugün 26 ülkeden oluşan ve kararların oybirliği ile alındığı NATO’nun mevcut yapısı ile ani krizler karşısında süratle karar verebilme yeteneğine sahip olmadığı kolaylıkla söylenebilir.
Ayrıca, ittifak içinde Almanya ve Fransa gibi NATO’yu alan dışına çıkartmak konusunda olumsuz tutum takınan ülkelerin varlığı karar alınabilmesini bile imkansız hale getirebilir.
Bununla birlikte, son İstanbul zirvesinde de görüldüğü gibi NATO’nun Avrupa dışındaki tehditlere de karşılık vermesi gerektiğini kabul eden bir doktrine yönelmiş olması, ABD’nin eline NATO’da güçlü bir koz verecektir.
Ancak yine de her krizde oybirliği gerekeceğinden, Ankara, Brüksel’den yakılacak yeşil ışığı bekleme marjına sahip olacaktır.
Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, geçen perşembe günü ABD’nin yeni küresel savunma doktrini çerçevesinde yöneltilen ‘İncirlik Üssü’ndeki rejimden hoşnut musunuz?’ şeklindeki bir soruya şu karşılığı vermiştir:
‘SEİA kapsamında İncirlik’in şu anki durumunu yeterli görüyoruz.’
Hükümetin tutumunu da yansıtan bu yanıt, ABD’nin muhtemel talepleri karşısında Ankara’nın kapıyı kapalı tutma kararında olduğunu gösteriyor.