İdlib’in geleceği ne olacak?

Hatay’ın yanı başındaki İdlib’de yaşanan krizin zorluğu bir bakıma Suriye iç savaşının bu vilayetin demografisini dramatik bir şekilde değiştirmiş olmasından kaynaklanıyor. Sünni ağırlıklı bir nüfusa sahip olan İdlib vilayetinde 2011’de iç savaş başladığında yaklaşık 1.5 milyona yakın insan yaşamaktaydı. 2020 yılına geldiğimizde İdlib’in nüfusu BM’nin resmi rakamlarına göre 3 milyonu geçmiştir.

Haberin Devamı

Bu artış nereden kaynaklanıyor? İç savaşın seyri içinde Esad ordusu özellikle 2015-2016 döneminde sahada askeri dengeyi tesis ettikten sonra ülkenin batısındaki coğrafyada Halep, Doğu Guta, Daraa, Humus ve Hama gibi silahlı muhalefetin güçlü olduğu şehirlere, yerleşimlere yönelmiştir. Rejim, Rus hava kuvvetlerinin de aktif desteğiyle bu şehirlerin muhalefetin kontrolündeki bölgelerini uzun süreli kuşatmalar ve yoğun bombardıman harekâtlarıyla kademe kademe muhalefetten geri almıştır.

Güneyde rejim kontrolüne geçen her şehir ya da kasabayı terk etmek zorunda kalan silahlı muhalif gruplar her seferinde aileleriyle birlikte kuzeye, İdlib’e, bunlardan bir kısmı da buradan Fırat Kalkanı bölgesine doğru yönelmiştir. İdlib, hemen doğusundaki Halep vilayetinden de bu şekilde önemli göç almıştır. Bu arada birçok durumda rejimin bombardımanından kaçanlar, ayrıca rejime tabi olmak istemeyen Sünni kesimler de bu iç göç dalgasına dahil olmuştur. 

Haberin Devamı

İdlib, iç savaşta rejimle silahlı köktendinci muhalefet arasında sert çatışmalara sahne olmuştur. Rejimin İdlib’deki yenilgisinden sonra bu kez El Kaide uzantısı El Nusra ile bir bölümü Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu’na bağlı, bir bölümü Türkiye’den bağımsız silahlı muhalif gruplar arasında saha hâkimiyeti için şiddetli çatışmalar yaşanmıştır. Sonuçta İdlib’in kontrolü bugün itibarıyla büyük ölçüde El Nusra’nın bünyesinden çıkan ve BM Güvenlik Konseyi ve Türkiye tarafından da terör örgütü kabul edilen Heyet Tahrir eş Şam’ın (HTŞ) eline geçmiştir. Bugün sahada HTŞ’ye ek olarak Türkiye’nin desteklediği gruplar da bulunmakla birlikte bunlar HTŞ kadar güçlü değildir.

HTŞ, bugün İdlib’i ilan ettiği bir sözde ‘kurtuluş hükümeti’ ve buna bağlı konseyler üzerinden yönetiyor. Örneğin, Hatay’daki Cilvegözü kapısından İdlib’e giriş yapan araçları Suriye tarafındaki gümrük noktasında HTŞ’ye bağlı görevliler karşılamaktadır.

STATÜKONUN DEVAMI HTŞ’Yİ YERLEŞTİRİYOR

Açmaz burada karşımıza çıkıyor. Alan kontrolü BM’nin terör örgütü olarak gördüğü bir grubun elinde olunca terör örgütüyle mücadele meşru kabul ediliyor. Rusya da BM kararına dayanarak HTŞ tehdidinin ortadan kaldırılmasını savunuyor. Ancak bu örgütün üzerine gidilmesi de çatışmaların sonucu olarak sivil halkı etkilediğinden otomatik olarak göç dalgasını tetikliyor.

Haberin Devamı

Türkiye, göç dalgası ihtimali karşısında İdlib’de statükonun devamını savunuyor. Gelgelelim statükonun devamı da HTŞ’nin İdlib’de sahadaki egemenliğinin yerleşmesi anlamına geliyor. HTŞ, ılımlı bir çizgiye doğru dönüştürülemediği sürece bu kilitlenme devam ediyor.

Rusya ve Esad rejimi, HTŞ’nin saldırılarını gerekçe gösterip -ayrım gözetmeksizin- sivil yerleşimleri bombaladığında da büyük iç göç dalgaları yaşanıyor. Rusya-Esad rejimi ikilisinin geçen mayıs-ağustos dönemindeki harekâtında 400 bin, 1 Aralık sonrasındaki ikinci harekât döneminde ise 316 bin kişi çoğunluğu kadınlar ve çocuklar olmak üzere güneyden kuzeye göç etmiştir. Toplam sayı 700 bini aşıyor.

Haberin Devamı

ATEŞKESE ŞİMDİLİK KISMEN UYULUYOR

İdlib’de önemli bir gelişme Rusya ve Türkiye’nin mutabakatı çerçevesinde  geçen cumartesiyi pazara bağlayan gece yarısı yeni bir ateşkesin yürürlüğe konması olmuştur. Rus ve Suriye savaş uçaklarının saldırılarının durmuş olması, bu aşamada Rusya’nın en azından hava harekâtlarıyla ilgili taahhüdünü yerine getirdiğini gösteriyor. Sahadan gelen haberlerden, havadan olmasa da topçu ve havan atışlarının -münferit bir şekilde- sürdüğü anlaşılıyor. Ancak hava harekâtlarının durması şimdilik göç dalgasını frenlemiş görünüyor.

Denklemdeki yeni bir faktör, Türkiye’nin ateşkes konusunda daha sert bir dil kullanmaya başlamasıdır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dünkü AK Parti grup konuşmasında “Gerekirse rejimin ateşkesi bozma girişimlerini bizzat önlemekte kararlıyız” diyerek, Türkiye’nin Esad ordusuna karşı güç kullana- bileceği mesajını vermiştir.

Haberin Devamı

Bununla birlikte, HTŞ gibi kontrol dışı bir faktörün varlığının da ateşkes açısından bir kırılganlık yaratabileceği teslim edilmelidir.

GÜVENLİ BÖLGE İDLİB’E GENİŞLER Mİ?

İdlib’de oyunun son sahnesi nasıl şekillenir? Bu soruya yanıt ararken Rusya’da Kremlin’e yakın bazı düşünce kuruluşlarında tartışılan ve 5 Eylül 2019 tarihli “Fırat Kalkanı bölgesi İdlib’in kuzeyine doğru genişleyebilir mi” başlıklı yazımızda değerlendirdiğimiz bir düşünceyi yeniden hatırlatabiliriz.

Bu öneri, İdlib’in doğusu ve güneyinin rejime bırakılması, M-4 ve M-5 karayollarının denetiminin de rejime geçmesi, karşılığında sınıra bitişik bir 30 kilometre derinlikte bir tampon bölgenin Ankara’nın kontrolüne verilmesine dayanıyor. İdlib şehir merkezinin de Türkiye’ye bırakılması öneriliyor. Bu senaryo, TSK’nın İdlib’deki gözlem noktalarının büyük bir bölümünün kuzeye taşınmasını gerektirecektir.

Haberin Devamı

Dikkat çekici bir yöneliş, daha önce Rusya kaynaklı dile getirilen bu önerilere yakın görüşlerin Ankara’da da ifade edilmeye başlanmış olmasıdır. Örneğin, Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyesi Prof. Burhanettin Duran’ın geçenlerde 31 Aralık 2019 tarihinde Sabah’ta yayımlanan bir makalesinde bu bakışın izlerini görmek mümkündür. “Rusya ve Esad güçlerinin adım adım İdlib çatışmasızlık bölgesini ele geçirme niyetinde olduklarını” vurgulayan Prof. Duran, “2-3 milyon mülteci baskısı ABD ve AB’nin işbirliği ile karşılanamazsa, Ankara, İdlib’in bir kısmında da güvenli bölge kurmayı düşünmek zorunda kalabilir” görüşünü belirtiyor.

Bu tasavvurlar hayata geçirildiği takdirde Türkiye’nin Fırat’ın batısında Suriye sınırının içinde kontrol ettiği alanın Fırat Kalkanı bölgesi ve Afrin’den sonra batıya doğru Hatay sınırını da kapsayacak şekilde genişlemesi söz konusu olacaktır.

Şimdi yazının başlığındaki soruyu bir de bu ihtimal çerçevesinde değerlendirebilirsiniz.

Yazarın Tüm Yazıları