Paylaş
Türkiye’de pek çok kesimde -özellikle kendisine eleştirel yaklaşan çevrelerdeki- yaygın görüş, Gülen’in sırtını Amerikan yönetimine dayadığı tezidir. Bu önerme, Gülen’in ABD’de kalışının Amerikan hükümetinin teşviki ve himayesi altında gerçekleştiği varsayımını da içerir.
Oysa Gülen’in ABD’de oturma izni almasıyla sonuçlanan gelişmeleri incelediğimizde, tablonun bu kabullerden bir hayli farklı bir şekilde seyrettiğini görüyoruz.ABD Vatandaşlık ve Göçmen Bürosu, dolayısıyla bu kurumun bağlı bulunduğu ABD İç Güvenlik Bakanlığı (Department of Homeland Security), Gülen’in ABD’de kalmasına kuvvetle karşı çıkmış.
* * *
ABD’ye 1999 yılında giden Gülen, bu ülkeye ayak bastıktan sonraki dönemde kalıcı oturma izni alabilmek için uzun soluklu bir hukuk mücadelesi vermek zorunda kalıyor. Gülen, muhtelif vize kategorilerinde yaptığı başvuruların reddedilmesinden sonra son olarak 2006 Kasım ayında “I-140” olarak adlandırılan kalıcı çalışma (alien worker-yabancı işçi/çalışan) vizesi için başvuru yapıyor. Bu izni talep edebilmek için sıradışı bir yeteneğe/beceriye (outstanding ability) sahip olmak, olağanüstü başarılı bir profesör ya da araştırmacı kimliği taşımak ya da kalifiye işçi olmak gerekiyor.
Gülen eğitim alanında “sıradışı yetenek” ölçütünü karşıladığını ileri sürüyor. Göçmen Bürosu, kendisinin bir din adamı olduğunu belirterek, eğitim alanındaki becerilerini delillendirmesini talep ediyor. Göçmen Bürosu, Gülen’in sunduğu dosyanın dayanaklarını yeterli bulmayarak başvuru talebini 19 Kasım 2007 tarihinde reddediyor. Gülen’in Göçmen Bürosu’nun temyiz dairesine yaptığı itiraz da 7 Mart 2008 tarihinde reddediliyor.
Bunun üzerine Gülen vize hukuku alanında uzman bir Amerikalı avukat tutarak, Göçmen Dairesi’ni Pensilvanya’daki federal mahkemede dava ediyor. Gülen’in avukatı Thedore Murphy, açtığı davada Göçmen Bürosu’nun ret kararının keyfi olduğu iddiasını öne sürüyor.
* * *
Burada ilginç olan bir nokta, İç Güvenlik Bakanlığı’nı Amerikan sisteminin işleyişi çerçevesinde federal savcıların savunması. Bu yönüyle baktığımızda, Pensilvanya’daki federal mahkemenin hâkimi Stewart Dalzell, karşısında davacı olarak Fethullah Gülen’in avukatını, savunma tarafında ise ABD Adalet Bakanlığı’na bağlı federal savcıları buluyor. Resmi mahkeme yazışmalarının girişinde de her seferinde davacı olarak Fethullah Gülen’in, davalı olarak da dönemin ABD İç Güvenlik Bakanı Michael Chertoff’un adı yazılı.
Sonraki süreç davacı tarafla federal savcılar arasında Gülen’in gerçekte eğitimci olup olmadığını konu alan kıyasıya bir yazışma sürecine sahne oluyor. Avukat, Gülen’in açılmasına öncülük ettiği okulları eğitim alanındaki icraatının en önemli kanıtı olarak gösteriyor. Federal savcılar ise Gülen’in eğitimci olmadığını, aksine çok geniş ticari faaliyetleri de bulunan “büyük ve etkili bir dini ve siyasi hareketin lideri olduğunu” savunuyor. (16 Haziran 2008 tarihli karşı yazı)
Dava dosyasındaki yazışmalar içinde dikkat çeken değer noktalardan biri, Gülen’in vize talebini destekleyebilmek için mahkemeye 30 kadar referans mektubu sunmuş olmasıdır. 4 Haziran 2008 tarihindeki dilekçe metnine bakıldığında, listedeki isimlerin çoğunun teoloji alanında uzman Amerikalı akademisyenler ve Hıristiyanlığın önde gelen mezheplerini temsil eden üst kademe din adamları olduğu görülüyor. Listede Türkiye’den bazı politikacıların (örneğin Yıldırım Akbulut) yanı sıra ABD’nin istihbarat örgütü CIA ve Dışişleri’nden emekli bazı şahsiyetlerin isimleri de de dikkat çekiyor.
Bunlardan biri, CIA’de Merkezi İstihbarat Analizi Direktörü olarak görev yapan, emekliliğinden sonra akademik hayata giren George Fides. Bir diğeri ise yine eski bir CIA görevlisi olan ve ABD Ulusal İstihbarat Konseyi üyeliği gibi bir hayli üst kademe bir göreve kadar yükselmiş olan Graham Fuller. Bir diğer isim eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz. Hepsi de mektuplarında Gülen okullarının akademik başarılarını, ayrıca kendisinin dinler arası diyalog alanındaki çalışmalarını övüyorlar
* * *
Dikkat çekici bir başka nokta, Gülen’in avukatının bütün yazışmalarda müvekkilinin oturma izni almasının “ABD’nin yararına olacağı” tezini işlemesi. Avukat, ayrıca 25 Haziran 2008 tarihli dilekçesinde bir taktik değişikliğine giderek, Gülen’in teoloji ve siyaset bilimi alanındaki çalışmalarına odaklanıyor, bu alandaki olağanüstü yeteneklerinin de dikkate alınmasını talep ediyor. Mahkemenin 16 Temmuz 2008 tarihli kararına bakıldığında, bu yaklaşım farklılığının hâkimin Gülen’e çalışma izni verilmesi için ikna olmasında belli bir rol oynadığı görülüyor.
Sonuçta ABD İç Güvenlik Bakanlığı ile girdiği hukuk mücadelesinden galip çıkan Fethullah Gülen oluyor.
Paylaş