Paylaş
Aynı yazıda, İçişleri Bakanlığı Göç İşleri Genel Müdürlüğü’nün istatistiklerinden yola çıkarak, Kohen’in makalesinin çıktığı 2012 yılının sonu itibarıyla Türkiye’de “geçici koruma” altına alınmış Suriyeli sığınmacıların sayısını da 14 bin 237 olarak aktarmıştık.
Dosyaları dün yeniden gözden geçirirken, bu verilere karşılık, 2012 yılı sonu itibarıyla Suriyeli sığınmacı sayısının gerçekte bu rakamın bir hayli üstüne çıkmış olduğunu fark ettim. Yanlış bilgilendirmeyi düzeltmek için bu yazıda vereceğim rakamlarla konuya açıklık getirme ihtiyacı duyuyorum.
REJİMİN ÇÖKMESİ BEKLENİYORDU
Bu arada, konuyu başka kaynaklardan araştırırken, dönemin Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet Davutoğlu’nun 20 Ağustos 2012 tarihinde, yani Kohen’in uyarı yazısından tam sekiz gün önce Hürriyet’te yayımlanan, köşe yazarı İsmet Berkan’a verdiği ilginç bir mülakatla karşılaştım.
Davutoğlu, bu mülakatta Suriye karşısında izlenen politikayı kuvvetli bir şekilde savunurken, “Suriye’de halkı ayaklanmaya biz çağırmadık, biz teşvik etmedik. Herhangi bir ülkede halka ‘ayaklanın, demokrasi isteyin’ diyecek olursak bu o ülkelerin içişlerine karışmak olur. Suriye’de halk sokağa çıktı. Biz ondan sonra Suriye halkını destekledik. Tutumumuz belli, biz Suriye halkının yanındayız” diye konuşuyor.
Dışişleri Bakanı, özellikle Suriye’nin kuzey bölgelerinde kara ordusunun hakimiyeti kaybettiğini belirterek, “Şam’da bile şehrin önemli bir bölümü muhalefetin kontrolünde artık. Esad o yüzden hava kuvvetlerini kullanmaya başladı. Bu yüzden katliamların boyutu da büyüdü, maalesef artık daha fazla insan öldürüyor rejim. Kendi halkını havadan bombalıyor” diye ekliyor.
Hatırlanacaktır, o tarihlerde Suriye ordusunun sahada gerilemeye başlaması birçok çevrede rejimin kısa zamanda düşebileceği yolunda kuvvetli beklentilere de yol açmıştı. Örneğin, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iki hafta sonra 5 Eylül 2012 tarihinde AK Parti’nin genişletilmiş grup toplantısındaki konuşmasında “İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız” şeklindeki sözleri, o dönemin en çok iz bırakan beyanlarından biridir.
ANKARA KRİTİK EŞİĞİ 100 BİN OLARAK BELİRLEMİŞTİ
Yine Davutoğlu’na dönelim. Bu mülakatın en çarpıcı tarafı, Davutoğlu’nun “Türkiye’deki mülteci sayısı 67 bini buldu. 100 bini bulmasından endişeliyiz” diye konuşması, 20 Ağustos 2012 tarihi itibarıyla.
Bir uyarıda da bulunuyor Davutoğlu: “Eğer bize gelen mülteci sayısı 100 bini geçerse bunları barındıracak yerimiz yok, onları Suriye içinde barındırabilmeliyiz. Suriye sınırları içinde bir güvenlikli bölgede BM kampları kurulabilir.”
Bu ifadeler, göç dalgasının yükselmesi halinde Türkiye’nin 2012 yılının ağustos ayı itibarıyla gelmesi muhtemel bu baskıyı karşılayabilecek bir hazırlığının bulunmadığı gerçeğinin, dönemin Dışişleri Bakanı’nın ağzından açık bir itirafıdır.
100 BİN EŞİĞİ 2012 EKİM AYINDA AŞILDI
Peki bakanın endişe ettiği bu 100 bin eşiği ne zaman geçildi?
Gazete arşivlerine bakılırsa, bunun için çok fazla zaman geçmesi gerekmemiş. Hürriyet’in 16 Ekim 2012 tarihli 9 sütuna manşeti yorumsuz “100 bin 363 oldu” başlığını taşıyor. Haberin spotlarında, mülteci akınında psikolojik eşik olan 100 bin rakamının Türk kamuoyunda haftalardır tartışılmasından sonra, Davutoğlu’nun telaffuz ettiği bu eşiğin resmen aşıldığına dikkat çekiliyor.
O dönemde sınırı geçmiş olan sığınmacıların Hatay, Şanlıurfa, Gaziantep, Kahramanmaraş, Osmaniye ve Adıyaman’daki toplam 12 çadırkent ile Kilis’te tesis edilen bir konteynır kentte kaldığı da belirtiliyor aynı haberde.
Görüleceği gibi, 100 bin eşiğinin geçilmesi, o tarihte Türk kamuoyunda büyük olay olmuş, gazete manşetlerine geçmiş.
Ve bugün geldiğimiz eşik: 3 milyon 721 bin 57...
4 MİLYON EŞİĞİ
Üstelik İçişleri Bakanlığı’nın geçen hafta perşembe (14 Ekim) itibarıyla paylaştığı bu rakam -yalnızca- “geçici koruma” altında olan Suriyeli sığınmacıların toplamını gösteriyor.
İçsavaştan sonra Türkiye’ye gelip yaşamaya başlayan Suriyelilerin tümünün toplamını hesaplamak istediğimizde başka kategorileri de buna eklememiz gerekiyor. Örneğin, İçişleri’nin yine 14 Ekim tarihli paylaşımı çerçevesinde “ikamet izni almış” olan 100 bin 449 Suriyeliyi hesaba kattığımızda, toplam 3 milyon 821 bin 506 sayısına ulaşıyoruz.
Bir de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmiş olan Suriyeliler var. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 10 Aralık 2019 tarihinde Bilkent Üniversitesi’nde öğrencilerle buluşmasında bir soru üzerine “110 bin Suriyeliye vatandaşlık verildiğini” bildirmiş, “Biz bu 110 bin vatandaşlığın dışında diğerleri için de bu vatandaşlık sürecini daha da artırmak konumundayız” diye konuşmuştu.
Sonraki iki yıl içinde bu sayının artmış olması kuvvetle muhtemel görünmekle birlikte, açık kaynaklarda bu başlıkta güncellenmiş resmi bir veriye rastlanmıyor.
Tabii bütün bu rakamlar İçişleri Bakanlığı tarafından kayda alınmış olan Suriyelilerin sayısını gösteriyor. Bir de kayıt dışı kalan Suriyeliler var ki, sayıları konusunda pek çok tahmin yürütülüyor. Hâlâ tespit edilip kayda alınan sığınmacıların çıkması, bu durumda olan bir hayli Suriyelinin bulunduğuna işaret ediyor.
Her halükârda, bütün bu kategorileri eklediğimizde, Türkiye’deki Suriyelilerin toplam sayısının 4 milyon dolayında olduğunu kabul edebiliriz.
GEÇİCİ KORUMA ALTINDA OLANLARIN SAYISI ARTIYOR
Rakamların üzerinden giderken bir husus daha dikkatimi çekti. İçişleri Bakanlığı’nın 14 Ekim tarihi itibarıyla paylaştığı geçici koruma kapsamındakilere ilişkin 3 milyon 721 bin 57 sayısı, 2020 sonundaki 3 milyon 641 bin 370 toplamının üstüne çıkan 80 bine yakın bir artış gösteriyor. Yani geçici koruma altındaki sığınmacılar toplamı eksilmiyor eskiye kıyasla düşük bir oranda da olsa artıyor.
Bu artışın gerisinde bir dizi faktör var. En önemlisi, doğan çocuklar. Ayrıca, kayıt altına girmeden yaşayan Suriyeliler arasından tespit edilip sisteme dahil edilenler de artışta rol oynuyor. Buna ek olarak, parçalanmış ailelerin birleştirilmesi çerçevesinde gelen Suriyeliler de artışa etki ediyor.
Buna karşılık sığınmacı olarak Türkiye’ye gelip, daha sonra Suriye’ye geri dönüp TSK ve Suriye Milli Ordusu’nun (eski adıyla ÖSO) kontrol ettiği Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerine yerleşenler de söz konusu.
Bir başka deyişle, iki yönlü bir trafik yürüyor burada. Ancak doğanlar, kaçak olup kayda girenler ve ailelerine katılan Suriyelilerin toplamı, geri dönenlerden fazla olduğundandır ki, yine de 2020 sonu ile 14 Ekim 2021 arasındaki yaklaşık 10 aylık dönemde “geçici koruma” kapsamındaki sığınmacılarda yaklaşık 80 bin kişilik bir artış söz konusu.
Zaman zaman eski arşivleri ziyaret etmek bugüne nasıl gelindiğini anlamak bakımından oldukça öğretici oluyor.
Paylaş