Paylaş
HTŞ’nin hamlesi, Suriye’de 13 yıldır ucu açık bir şekilde sürmekte olan iç savaşa, çatışmanın tarafı olan rejime son vermek anlamında noktayı koymuştur.
Şimdi karşımızda asılı duran büyük soru, Baas rejiminin yarım yüzyıldır iktidarı kontrolünde tuttuğu Suriye için nasıl bir siyasi çözümün bulunacağı, nasıl bir yeni anayasal düzenin getirileceğidir.
İyimserliğimizi ne kadar korumak istesek de, bütün aktörlerin uzlaşı yoluyla yeni bir Suriye yaratma çabalarının başarılı olacağı konusunda mutlak bir garantinin bulunmadığını ihtiyat payı olarak kayda geçmemiz gerekir.
Belki de uzun yıllara yayılacak, güçlüklerle dolu son derece meşakkatli bir çözüm süreci bekliyor herkesi.
*
Tabii bu süreç önemli soruları, bilinmezleri içinde barındırıyor. HTŞ ile sahada çok sayıda irili ufaklı diğer silahlı muhalif gruplar arasında tam bir düşünce ve eylem birliğinin sağlanıp sağlanamayacağını bu çerçevede sayabiliriz.
Ardından Sünniler, Nusayriler, Hıristiyanlar, Kürtler, Türkmenler, Dürziler de dahil olmak üzere ülkedeki bütün dini ve etnik toplulukların arzulanan bu büyük mutabakatın içinde ne şekilde yer alacakları sorusu karşımızda beliriyor.
Herkes, kendisinin adil bir ölçüde temsil edildiğini, sesinin duyulduğunu hissedebilecek midir bu mutabakatta?
Kuşkusuz, bu sorular içinde bugün Fırat’ın doğusunda ülkenin yaklaşık üçte birini kaplayan ve PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG’nin ipleri elinde tuttuğu ‘Özerk Yönetim’in yayıldığı coğrafyanın yönetiminin kimde olacağı ve bu bölgenin Suriye’nin bütününe nasıl dahil edileceği meselesi de bu sürecin en kritik başlıklarından biridir.
*
Herkesi tatmin eden bir büyük uzlaşıya varıldığını varsayalım. Bu mutabakatta silahlara nasıl veda edileceği, ulusal ordu yeni baştan tasarlanırken sahadaki silahlı grupların durumunun ne olacağı hiç de kolay bir konu değildir.
Tasarlanacak yeni anayasada bazı bölgelere özerklik tanınacak mıdır? Bu özerkliğin tanıdığı yetki alanının sınırları nereye kadar uzanacaktır?
Bu gibi sorular artırılabilir. Hepsi de son derece çetrefil konulara karşılık geliyor.
*
İşte bu yanıtların alınabilmesi için önümüzde duran tek geçerli yol haritası Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından 18 Aralık 2015 tarihinde kabul edilmiş olan 2254 sayılı karardır.
Suriye’de yaşanan son hadiselerin ardından bütün kilit aktörlerin açıklamalarında sıkça 2254’e atıf yapılıyor. Yerine yenisi konmadığı sürece, uluslararası camianın elinde bulunan, herkesin yetinmek zorunda olduğu Suriye kriziyle ilgili çözüm anahtarı BMGK 2254’tür.
Bu kararın önemi iç savaşın şiddetli bir şekilde seyrettiği bir dönemde oybirliği ile alınmış olmasıdır. BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri, bu çerçevede ABD ile Rusya bu metin üzerinde mutabık kalabilmişlerdir. Kabul edelim ki, Suriye gibi zorlu bir dosyada bu aktörleri aynı dalga boyunda buluşturacak bir uzlaşı formatı bulmak her zaman mümkün olmayabilir.
2254 sayılı karar, büyük ölçüde aslında herkesin altına imza atacağı temel ilkeler içeriyor. Ülkenin “birliği”, “toprak bütünlüğü” bunlar arasındadır. “Bütün etnik ve dini toplulukların korunması” vurgulanan ilkelerden bir diğeridir. Keza “kapsayıcılık” ilkesine ve kurulacak yapının “mezhepsel olmamasına” da kuvvetli vurgular var.
Karar, Suriye’ye ilişkin en temel referans metinlerden biri olan, BM ve AB ayrıca Türkiye de dahil 18 ülkenin imza attığı, BMGK 2254’ün de temelini oluşturan 14 Kasım 2015 tarihli “Viyana Mutabakatı”na olan taahhüdü de içeriyor. Viyana belgesinin önemi, Suriye sorununa bulunacak çözümün “seküler” olması ilkesinin de yer almasıdır.
*
2254’e dönersek, kararın getirdiği kilit mekanizmalardan biri, tarafların karşılıklı rızasıyla kurulacak olan “kapsayıcı bir geçiş yönetimi”nin kurulmasıdır.
Bir başka kayda değer yönü, BM Genel Sekreteri’ne Suriye hükümeti ve muhalefetini siyasi geçiş sürecini müzakere etmek üzere buluşturma görevini vermiş olmasıdır. Ardından başlatılacak bir siyasi süreçle de yeni bir anayasa taslağı ortaya çıkartılacaktır.
Sonraki aşamada Suriye’de BM’nin gözetiminde özgür ve adil bir seçim yapılacaktır. Seçimde şeffaflık sağlanacaktır. Yurtdışındaki Suriyeliler de oy kullanabilecektir.
Özetle, bu sürecin sonunda Suriye demokrasiye geçecektir.
*
Kararda anayasa çalışmalarına geçilebilmesi için öngörülen süre hedefleri tutturulamamış, kompozisyonuyla ilgili pazarlıklar uzun zaman alan komitenin çalışmaları ancak 30 Ekim 2019 tarihinde başlayabilmiştir. Ve kopukluklar içinde üç yıl süreyle yapılan müzakereler hiçbir yere varamamış, süreç 2022 yılında kesilmiştir.
Vurgulanması gereken bir husus, Anayasa Komitesi’nin yapısıyla ilgili getirilen mekanizmadır. Oluşturulan komitenin üçlü bir yapısı vardı. Komitedeki 50 temsilci Esad rejiminden, 50 temsilci muhalefetten ve 50 temsilci de BM’nin hazırladığı sivil toplum ağırlıklı “üçüncü liste”den geliyordu.
*
Suriye’de son iki hafta içinde sahada meydana gelen gelişmeler zaten ilerlemeyen bu mekanizmayı tam anlamıyla kadük hale getirmiştir. Şöyle ki, rejim çöktüğü ve yerine geçici HTŞ hükümeti geldiği için komitenin dayandığı tasarım çökmüştür? Benzer şekilde 2254’teki hükümet/muhalefet ekseni de kaybolmuştur.
Her halükarda bu mekanizma Suriye’de ortaya çıkmış olan yeni siyasi gerçekliği yansıtmaktan, yeni durumun gereklerine yanıt vermekten uzaktır. Yeni anayasa yazımı için yaratıcı bir yöntemin geliştirilmesi gerekecektir.
Burada önemli bir hususun daha altını çizmeliyiz. Bu noktada sahada şekillenen yeni dengeye karşılık vermek üzere yeni bir BMGK kararı çıkabilir mi? En azından kısa dönemde bu da çok kolay görünmüyor, tümüyle imkansız olmasa da...
Yola 2254 ile devam edilecekse, uygulamasıyla ilgili yeni bir yorum gerekeceği aşikardır. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ve kendisinin Suriye Özel temsilcisi İsveçli diplomat Geir Pedersen’e büyük görev düşüyor önümüzdeki dönemde.
*
Kabul edelim ki masaya hangi formatta oturulursa oturulsun, müzakerelerin seyrinde toplantı salonunun dışında Suriye denkleminde değişen ölçülerde söz sahibi olan ve sahada askeri güç bulunduran diğer aktörler de önemli bir etki icra edecektir.
Toplantı salonundaki müzakereler ile salonun dışındaki aktörler arasında yaşanabilecek çekişmelerin iç içe geçeceği karmaşık bir süreç bekliyor herkesi.
Tabii ki sahadan muzaffer bir şekilde çıkmış olan HTŞ’nin konumu önemlidir. Son gelişmelerden konumunu güçlendirerek çıkan Türkiye’nin, ayrıca ABD ile Rusya’nın, bunlara ek olarak Suriye ile yakından ilgili Mısır, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin de dahil olacakları çok çetin müzakere süreçlerine, pazarlıklara tanıklık edeceğiz.
Bu arada, beş hafta sonra Washington’da yeni bir Amerikan yönetiminin iş başı yapacağını da unutmayalım. Yeni Başkan Donald Trump’ın ortaya koyacağı Suriye tasavvuru, Rusya ile nasıl bir ilişki geliştireceği ve aynı zamanda yeni dönemde ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin nasıl bir yörüngeye gireceği, önümüzdeki süreçler üzerinde belirleyici etkiler doğurmaya adaydır.
Suriye’ye çözüm süreci hiç de kolay görünmüyor.
Paylaş