Paylaş
Söz konusu platform, Türkiye Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF), TEMA Vakfı, Türk Tabipleri Birliği, Türk Nöroloji Derneği ve Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği de dahil olmak üzere doğa koruma ve sağlık alanında çalışan 16 sivil toplum kuruluşunun bir araya gelmesiyle 2015 yılında kurulmuş.
Bu rapora baktığımızda, kömür santrallarının hava kirliliği sorununun en önemli ve öncelikli etkenlerinden biri olduğunu görüyoruz. Diğer etkenler de eklendiğinde, hava kirliliği alarm sinyalleri çalması gereken eşikte büyük bir ‘ulusal sağlık sorunu’ olarak karşımızda asılı duruyor.
Bunun ne kadar yaşamsal bir ‘ulusal tehdit’ haline geldiğini anlamamız için yalnızca rapordaki şu tespiti aktarmak yeterli olabilir. Hava kirliliği ölçümleri ve ölüm istatistikleri kullanılarak yapılan bir analize göre, Türkiye’de hava kirliliği 2017 yılında trafik kazalarından 7 kat daha fazla can almıştır.
*
Rapordaki en çarpıcı bulgulardan biri, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) önerdiği ‘kılavuz hava kirliliği değerleri’ açısından Türkiye’de bu hedefleri karşılayan yalnızca bir ilin bulunmasıdır. Bu, Ardahan ilimizdir. Hava kirliliğinin en yüksek olduğu il ise Kahramanmaraş’tır.
Hava kirliliğini ölçmek için birçok gösterge esas alınıyor raporda. Bunlar arasında sıkça PM10 (Partiküler madde 10) değerine atıf yapılıyor. Çevre Bakanlığı’nın web sayfasındaki tanımda bu gösterge hakkında “Partiküler Madde (PM10) ve çapı 10 mikrometreden küçük diğer tanecikler akciğerlere ulaşarak iltihaplanmaya ya da insanları çok olumsuz etkileyecek kalp ve akciğer hastalıklarına neden olabilirler” deniliyor.
*
Rapora göre, Türkiye’de yeterli ölçüm yapılan 163 istasyonun yüzde 96.3’ünde yıllık PM10 ortalaması Dünya Sağlık Örgütü sınırlarının üzerinde kirli çıkmış. Bu durumda ölçüm yapılan merkezlerin ezici çoğunluğunda evrensel standartların ciddi boyutlarda gerisinde kalındığı anlaşılıyor.
Burada düşündürücü olan bir nokta, 2018 yılında 81 ilin yalnızca 73’ünde yeterli ölçüm yapılabilmiş olmasıdır. 2018 yılında ölçümlerin yetersiz olduğu iller Eskişehir, Bolu, Kastamonu, Kırıkkale, Kütahya, Muş, Şırnak ve Uşak olarak sıralanıyor.
Türkiye’nin hava kirliliğine ilişkin göstergelerde kabul ettiği ulusal sınırlar DSÖ sınırlarının iki katından da yüksektir. Ancak bu durumda bile yeterli ölçüm yapılan 73 ilden 41’inde hava kirliliği ulusal sınır değerlerinin üzerinde çıkmıştır. 2018 yılı hava kirlilik haritası çıkartıldığında, havası en kirli 10 il şöyle beliriyor: Kahramanmaraş, Iğdır, Mersin, Manisa, Niğde, Bursa, Afyon, Muğla, Düzce ve Osmaniye...
*
Şimdi meselenin kömür santrallarıyla ilgisine gelelim. Çevre Bakanlığı’nın ölçüm istasyonlarının kaydettiği veriler karşılaştırıldığında, 2018 yılı içinde çevre kirliliği bakımından en yüksek değerin saptandığı nokta, havası en kirli il olan Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesidir. Elbistan’da toplam 2 bin 795 megavat gücünde linyit kömüre dayalı iki termik santral faaliyet gösteriyor.
Elbistan ölçüm istasyonundaki sonuçlar, bu ilçede hava kirliliğinin giderek arttığını ve yıllık PM10 ortalamasının ulusal sınır değerinin 3 katı, Dünya Sağlık Örgütü sınır değerinin ise altı kat üstüne çıktığını ortaya koyuyor. Hava kirliliği yüksekliğinde Elbistan’ı Iğdır, Bursa, Adana Meteoroloji ve Manisa istasyonları izliyor.
Bu arada aralarında Elbistan, Iğdır, Soma, Bursa, Mersin ve Erzincan’ın da yer aldığı 15 istasyonda 300 günden fazla sınır aşımının saptanması, hava kirliliğinin yılın tamamına yayılan bir sorun olduğunu işaret ediyor. Soma’da 3 kömür santralı faaliyet gösteriyor.
Raporun en vurucu yönlerinden biri hava kirliliği ile ölümler arasındaki doğrudan ilişkinin ortaya konduğu bölüm. Hava kirliliğinin düzeyi arttıkça hava kirliliğine bağlı ölümlerin tüm ölümler içindeki payı da artıyor. Hava kirliliğine bağlı ölümlerin il bazında yüzde olarak en fazla olduğu iller sırasıyla yüzde 25.5 ile Iğdır, yüzde 25.1 ile Kahramanmaraş ve yüzde 23.7 ile Afyon.
*
Raporun sonundaki öneriler arasında hava kirliliğinin en önemli kaynaklarından olan kömüre dayalı enerji üretimini teşvik politikalarına son verilmesi ve yenilenebilir kaynakların enerji üretimindeki payının arttırılması talebi yer alıyor.
Çok isabetli gördüğümüz bir başka öneri, hava kirliliğinin ölçümünde esas alınan PM10, PM25 ve SO2 gibi göstergelerin Türkiye’nin ulusal mevzuatında Dünya Sağlık Örgütü’nün sınırları ile uyumlu hale getirilecek şekilde düzenlenmesidir. Keza, belirlenecek yeni sınırların çalışmakta olan sanayi tesisleri için istisnasız olarak uygulanması gerektiği de vurgulanıyor.
‘Temiz hava hakkı’ açısından Dünya Sağlık Örgütü değerleri Türkiye için bir ulusal hedef olarak neden belirlenmesin? Türk halkı bu evrensel standartlara layık değil mi?
Paylaş