Paylaş
Yani çıkartılmasındaki yüksek amacın, insanların can ve mal güvenliğini sağlamak olduğunu kayda geçirerek yola koyuluyor ilgili kanun.
Türkiye’de inşaatların kurallara uygun bir şekilde yapılmasını denetletmek üzere DSP-MHP-ANAP Koalisyon Hükümeti tarafından 29 Haziran 2001 tarihinde TBMM’de kabul edilen 4708 sayılı “Yapı Denetimi Hakkında Kanun”dan söz ediyoruz.
DENETÇİ MÜDAHALE ETMEKLE YÜKÜMLÜ
Aslında metni ve onu tamamlayan uygulama yönetmeliğini okuduğunuzda, ana hatlarıyla bir inşaatın kurallara uygunluğunu güvence altına almak amacıyla gereken unsurları önemli ölçüde içerdiğini görüyorsunuz. Ama ilk bakışta ve kâğıt üstünde...
Düzenlemenin bütün mantığı, inşaat faaliyetinin her aşamasının bu konuda uzman bağımsız denetim şirketleri tarafından yakından izlenip sıkı bir şekilde kontrol altında tutulmasına dayanıyor.
Bu düzenleme uyarınca, bir tarafta A) Projenin sahibi olan kişi ya da müteahhit ve onların görevlendirdiği inşaat ekibi, diğer tarafta B) Bu guruptakilerin inşaatı belediyenin onayladığı projeye uygunluk içinde yürütüp yürütmediklerini her aşamasında gözleyecek olan denetçiler aynı şantiyede bir arada çalışmak durumundadırlar.
Yasa hükmü denetleyiciler açısından çok açık. Denetim sırasında projenin dışına çıkıldığı, kullanılan malzeme ve imalatın şartnameye ve standartlara aykırı olduğunu belirledikleri takdirde, durumu belediyeye ve il sanayi/ticaret müdürlüklerine bildirmekle yükümlü bulunuyorlar.
Yani kuraldışılık halinde hakemin düdüğünü çalıp oyuna müdahale etmesi gibi hareket etmeleri isteniyor kendilerinden.
YAPIDA HASAR ÇIKARSA DENETÇİ DE SORUMLU
Denetimin yöntemleri de sıkı bir şekilde tarif edilmiş. Denetçilerin zemin, malzeme ve imalata ilişkin deneyleri standartlara uygun bir şekilde laboratuvarlarda yaptırmaları da gerekiyor yasaya göre. Yükselmekte olan inşaatın betonu belli aşamalarda laboratuvar testinden geçmek durumunda. Testlerin bu konuda yetkilendirilmiş laboratuvarlarda yapılması şart.
Denetçiler çok önemli bir sorumluluk üstleniyorlar. Yasada denetim kuruluşlarının “imar mevzuatında öngörülen fenni mesuliyeti idareye karşı üstlenecekleri” belirtiliyor.
Sonuçta ortaya yapı hasarı çıkarsa, denetçiye de süreçteki diğer aktörlerle birlikte sorumluluk yükleniyor yasanın üçüncü maddesinde.
DENETÇİLERİN BAŞKA İŞLE UĞRAŞMALARI YASAK
Yasanın dikkat çekici bir yönü, “yapı denetim kuruluşunun ortaklarının tamamının mimar ve mühendislerden oluşacağının” belirtilmesi. Yani sermayesi olan herkesin bu işe girişmesini önlemek için teknik uzmanlık ana koşul haline getiriliyor şirketin ortağı olabilmek açısından.
Yasada ayrıca bu işi yapacak olanlara ciddi sınırlamalar da getirilmiş. Bu kuruluşlara getirilen “denetim faaliyeti dışında başka ticari faaliyette bulunmama” yasağı bunlardan biri.
Buna ek olarak, söz konusu kuruluşlarda görev alacak denetçi mimar ve mühendislerin denetim faaliyeti süresince başka mesleki ve inşaat işleri ile ilgili ticari faaliyette bulunmalarının “yasak olduğu” da belirtilmiş.
Özetle, bir anlamda bu şirketlere ve çalışanlarına “Sadece denetimle uğraşacaksınız, başka iş yasak” deniyor.
Bu kuruluşlar için o kadar merkezi bir rol tanımlanmış ki, denetçi firmanın ayrılması ya da denetçi mimar ya da mühendislerden birinin yapı ile ilişkisinin kesilmesi halinde, inşaat faaliyetinin devamına izin verilmiyor. Ancak yeni denetim kuruluşu ya da ayrılan denetçi uzmanın yerine yenisi işe başlatılınca inşaat kaldığı yerden devam edebiliyor.
İskan ruhsatının belediyeden alınabilmesi, yani evlerin kapılarının mülk sahiplerine açılabilmesi denetçilerin nihai onayına bağlı.
DENETÇİ KENDİSİNİ SEÇEN MÜTEAHHİDİ DENETLEYEBİLİR Mİ?
Görüleceği gibi, kâğıt üstünde her şey denetimin sıkı tutulması yönünde tasarlanmış. Peki uygulamada işler nasıl yürüyor sorusuna geçersek... İşte bu noktada meseleler tek tek karşımıza çıkmaya başlıyor.
Bu yasanın 2001 yılında önce pilot 19 ilde başlaması ve gecikmeli olarak 2011 yılında 81 ilin tümüne teşmil edilmesiyle birlikte Türkiye’de büyük bir yapı denetim sektörü ortaya çıkmıştır. Binlerce mühendisin, mimarın, teknik elemanın istihdam edildiği bir büyüklük söz konusu.
Ne kadar hacimli bir sektör haline geldiğini görmek için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ilgili sayfasına girip buradaki listelere bakmak fikir vericidir. Listelerden Türkiye’deki aktif denetim şirketlerinin sayısının toplamının 2 bin 476’ya geldiği anlaşılıyor. Yalnızca İstanbul’da 502 aktif denetim şirketi var. Bu sayı Hatay’da 38, Gaziantep’te 80’dir.
Uygulamada sorun nerede? En önemli sorun, proje sahiplerine, müteahhitlere denetim firmasını seçme hakkının verilmiş olması noktasında belirmiştir. Bu durum müteahhitleri, proje sahiplerini kendilerini kontrol etmekle görevli denetim firmaları üzerinde söz sahibi olabilme konumuna taşımıştır.
Birçok müteahhit, denetim şirketleri arasında iş alabilmek için yoğun rekabetin yaşandığı bir ortamda, koşullarını, taleplerini denetçilere kabul ettirebilmek, isteklerini yaptırabilmek açısından kendilerini güçlü bir pazarlık pozisyonunda görmüştür.
İşleyişte çok sayıda mahzur görülünce sisteme bir disiplin getirme, proje sahipleriyle denetleyiciler arasına bir duvar çekme ihtiyacı kendisini göstermiştir.
DENETÇİ ARTIK KURAYLA SEÇİLİYOR
Sonuçta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından bundan dört yıl önce 2019 yılında uygulamaya konan yeni bir sistem getirilmiştir. Bu sistemde denetçiler Bakanlık tarafından oluşturulacak bir havuzun içinden elektronik ortamda seçiliyor.
Bu amaçla hazırlanan “Yapı Denetim Kuruluşlarının Elektronik Ortamda Belirlenmesi Tebliği” 29 Aralık 2018 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmış ve 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Bu sisteme göre denetim şirketleri her ilde listeleniyor. Proje sahipleri, müteahhitler, denetçileri kendileri seçmek yerine artık doğrudan Bakanlığa başvuru yaparak denetçi talebinde bulunuyorlar. Bakanlık da hazırlanan listeler üzerinden belli kriterlere göre elektronik kura yoluyla denetici firmayı seçiyor.
ESKİ ALIŞKANLIKLARINI TERK ETMEK İSTEMEYENLER...
TMMOB’a bağlı İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Başkanı Taner Yüzgeç, dünkü sohbetimizde oda olarak getirilen havuz sistemini olumlu karşıladıklarını belirterek, “Olumlu olduğunu ne yazık ki meydana gelen bazı olumsuzluklardan anlıyoruz. Çünkü bu sisteme geçilince denetim yapan inşaat mühendisi arkadaşlarımız sıkça bize tacize, hatta saldırıya uğradıkları yolunda şikâyetlerle gelmeye başladılar” diye konuştu.
Peki tacizler neden kaynaklanıyor? Oda Başkanı’nın, “Arkadaşlarımız denetimi kuralına uygun bir şekilde yapmak istediklerinde eski alışkanlıklarını sürdürmek isteyen bazı inşaat sahiplerinin, onların şantiyelerdeki temsilcilerinin dirençleriyle karşılaşıyorlar” şeklindeki sözleri durumu bütün çarpıcılığıyla anlatıyor.
Aslında salt Yüzgeç’in aktardığı bu hadiseler bile tek başına yapı denetim sisteminin 2001 yılında kademeli olarak getirilmesine karşılık, geçen 20 yılı aşan uygulamasında ne kadar sorunlu bir şekilde yürümüş olduğunun çarpıcı bir delilidir.
Bu yönüyle baktığımızda şu gözlemi belirtebiliriz: Son deprem felaketinde yıkılan binalar arasında, denetimin o ilde başlamasından sonraki dönemde inşa edilmiş yapılarda, sorumluluğun aynı zamanda denetim firmalarına da çıktığını kabul etmek gerekir.
Bu arada, havuz sistemine geçildi diye yapı denetimi alanındaki sorunlar tümden çözüme kavuşmuş da değildir. İMO Başkanı’na göre, yaşadığımız deprem felaketi, inşaatlarda denetim meselesinin her zamankinden daha büyük bir ciddiyetle ele alınması gerektiğini göstermiştir. Çünkü bu alanda hâlâ bir dizi yapısal sorun söz konusudur.
“Can ve mal güvenliği” açısından yarın bu sorunlara biraz daha detaylı bir şekilde bakalım.
Paylaş