Paylaş
Bunun için her sabah saat 09.00’da Sağlık Bakanlığı’nın o an itibarıyla açıklamış olduğu aşı verilerinin işlenmesiyle oluşturulan bir Excel dosyasından yararlanıyorum.
Bu veri tabanına baktığımda dikkatimi çeken bir yöneliş görüyorum. Birinci doz aşısını olanların sayısı 56 milyon eşiğine geçen 20 Kasım günü geldi. Yanıtını merak ettiğim soru, bu sayının 57 milyon eşiğine gelmesinin ne kadar zaman alacağıydı. 6 Ocak günü sabahı 57 milyon 11 bin sayısı kaydedilmişti.
Demek ki ilk aşılarını yaptıranların sayıca bir milyon kişiyi bularak 56 milyondan 57 milyon eşiğine gelmeleri için bir buçuk aydan da uzun bir zaman geçmesi gerekti.
Bu arada hemen belirteyim, şubat ayının ikinci haftasında olmamıza rağmen hâlâ 57 milyon basamağı içinde yol alıyoruz. Örneğin, dün sabah birinci doz aşısını tamamlamış olanların sayısı 57 milyon 518 bindi. Yani bir ayı aşkın süre içinde ancak 500 bin dolayında kişi ilk doz aşısını yaptırmıştı.
Aşı kampanyasının Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın ilk aşısını 13 Ocak 2021 tarihinde gazetecilerin önünde yaptırmasıyla başladığını, aktardığımız toplam rakamların 13 aya yaklaşan bir zaman kesitinde şekillendiğini de bu noktada hatırlayalım.
İLK DOZ AŞIYI OLMA EĞİLİMİ DURMA NOKTASINA DOĞRU GİDİYOR
Verileri daha yakından incelediğimde şu olgularla da karşılaştım. Geçen hafta bütün Türkiye’de toplam 84 bin 574 bin kişi birinci aşısını yaptırdı. Günlük aşı sayısı genelde 12-15 bin aralığında seyretmiş.
Buna karşılık ikinci doz aşısını olanların haftalık toplamı daha fazla, 133 bin dolayında. Bu kümede günlük aşı sayısı 20-25 bin aralığında gidip geliyor. Üçüncü doz aşı olanların sayısı belirgin bir şekilde fazla: 860 bin 889...
Bu veriler üzerinden şu tespiti yapabiliriz. Bir yıldan fazla bir zaman geçmesinin ardından, Türk toplumunda ilk doz aşıyı olma eğilimi iyice hız kesmekte, neredeyse durma noktasına yaklaşmaktadır. Burada önemli bir direnç ve/ya da tereddüt hattı ortaya çıkmıştır.
Türkiye’de nüfusun son resmi rakama göre 84.6 milyon dolayında olduğunu dikkate aldığımızda ilk doz aşısını yaptıranlar ilk bakışta toplumun üçte ikisi gibi görünüyor. Tabii küçük çocuklar aşı hesabının dışında tutulmak istense bile, yine de diğer yaş gruplarında azımsanmayacak bir kesimin aşı olmaya mesafeli durduğunu söyleyebiliriz.
SURİYELİLERİ HESABA KATMAYACAK MIYIZ?
Ancak bu noktada verdiğimiz oranın da kısmen eksik olacağına dikkat çekmeliyiz. Bunun nedeni, yapılacak her oranlamanın Türkiye’de yaşayan herkesi, vatandaş olmayan kesimleri de içermesi gerektiğidir. Bilindiği kadarıyla Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan rakamlar Türkiye’de yapılan bütün aşıları kapsıyor. Virüse karşı toplumsal bağışıklık kazanılması hedeflendiğinde, işin mantığı gereği ülkede yaşayan herkesin aşılanması ve yapılan hesaplamalara dahil edilmesi şarttır.
O zaman hesaplamanın ölçeğini genişletmemiz gerekir. TÜİK’e göre 31 Aralık 2021 tarihi itibarıyla Türkiye’de ikamet eden nüfus vatandaşlık esası üzerinden 84 milyon 680 bin 273’tür.
İçişleri Bakanlığı’nın web sayfasındaki rakamlara göre “Geçici Koruma Altında” olan Suriyelilerin sayısı ise 3 milyon 739 bin 859’dur. Buna bir de “İkamet İzni” almış olan pek çok farklı ülke vatandaşını da eklemeliyiz. Yine İçişleri Bakanlığı Göç İşleri Genel Müdürlüğü’nün sayfasına girdiğimizde bu sayıyı da 1 milyon 364 bin olarak buluyoruz.
Şimdi T.C. vatandaşları, geçici koruma altındaki Suriyeliler ve ikamet izni olan yabancıların hepsini toplayalım. Türkiye’de yaşayan kayıt altındaki insan sayısı olarak 89 milyon 785 bin 123’ü buluyoruz. Yuvarlak bir hesap yaptığımızda 90 milyon diyebiliriz. Kaçak statüde olanlar bu hesaba dahil değildir.
Bu durumda toplumun muhtelif doz kategorilerinde ne kadar aşılandığına ilişkin oranları saptarken, hesaplamayı bu toplam sayı üzerinden yapmamız gerekir.
ÜÇÜNCÜ DOZU YAPTIRANLARIN ORANI YÜZDE 28.7 dolayında
Bu toplamı esas aldığımızda, birinci doz aşısını olanların oranı yaklaşık yüzde 64’tür. İkinci doz aşı olanların toplamı dün sabah itibarıyla 52 milyon 550 bin dolayındaydı. Bu durumda iki doz oranı yüzde 58.5 gibi beliriyor.
İki doz aşının önemi yadsınmamakla birlikte, burada hedeflenen aşı kriterinin, yüksek bir bağışıklık kazandırması nedeniyle zamanı geldiğinde yaptırılması gereken hatırlatma dozları olduğunu biliyoruz.
Sağlık Bakanlığı’nın web sayfasında önceki akşam paylaştığı ve 24 saatte bir değiştirilen haritalı “Günlük COVID-19 Tablosu”nda, üçüncü doz uygulanan aşıların toplamı 25 milyon 788 bin dolayında gösteriliyordu. Üçüncü doz aşıların oranı toplam içinde yüzde 28.7’ye karşılık geliyor.
Burada kritik olan husus, ikinci doz aşı olmuş kişiler arasında üç aya çekilmiş olan hatırlatma dozu için sırası gelenlerin ne kadarının üçüncü dozunu yaptırdığı sorusudur. Sağlık Bakanlığı bu konuda bir veri paylaşmış değil. Her halükârda ikinci dozunu olup üçüncü doz menziline girmiş bulunan, yani zamanı geldiğinde aşısını tamamlaması gereken 26 milyon 722 bin kişi görünüyor.
BAKANLIĞIN BAZI VERİLERİ TUTMUYOR
Bu arada Sağlık Bakanlığı’nın paylaştığı aşı verileriyle ilgili dikkat çeken şöyle bir durum var. Değindiğimiz haritalı turkuvaz aşı tablosunda dün “Birinci, İkinci ve Üçüncü Doz Toplamı” 143 milyon 303 bin olarak gösterilmişti.
Buna karşılık Bakanlığın iki dakikada bir güncellenen aşı tablosunda ise dün akşam saatlerinde “Toplam Yapılan Aşı Sayısı” 142 milyon 743 bin olarak görünüyordu. Arada belirgin bir fark var. Her halükârda Sağlık Bakanlığı’nın web sayfasındaki bu çelişkinin bir şekilde giderilmesi gerekiyor.
YAPILAN AŞI TÜRLERİNİN DAĞILIMI AÇIKLANMIYOR
Bu noktada ayrıca yapılan aşılamanın ne kadarının inaktif Sinovac, ne kadarının mRNA türü BioNTech aşısı olduğu da henüz açıklık kazanmamış olan bir sorudur. Özellikle Sinovac aşısının etkinliğinin düşük olduğunun araştırmalarda ortaya çıkmış olması ışığında, bu sorunun yanıtı kritik bir önem kazanıyor.
Aşı konusunda yapılacak bütün değerlendirmelerde gerçekleştirilen aşı miktarı kadar aşı türünün ve bu çerçevede sağladığı koruyuculuk derecesinin denkleme dahil edilmesi gerekmez mi?
Sonuçta, daha önce de vurguladığımız üzere, Sağlık Bakanlığı’nın geçen bir yılı aşkın süre içinde yürütülen aşı kampanyasının verilerini daha şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşması, salgınla mücadelede toplumun önünü görebilmesi bakımından zorunludur.
Paylaş