1982 Anayasası üzerinde yapılan değişikliklerin büyük çoğunlukla TBMM’de ortaya çıkan geniş katılımlı mutabakatlarla gerçekleştiğini konu alan yazımızın ilk bölümünde 1987, 1993, 1995 yıllarında yapılan düzenlemelerle, 1999 yılındaki ilk değişikliği işlemiştik.
Bundan sonraki anayasa reform paketlerinde de değişikliklerin bu tür mutabakatlarla geçmesi geleneği, bir istisna dışında değişmedi. Sonraki değişikliklerin seyri şöyle özetlenebilir: 5. ULUSLARARASI TAHKİME ONAY/1999 Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti döneminde gerçekleştirilen ikinci anayasa değişikliği, yabancı sermayenin gelişini özendirebilmek için kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz sözleşmelerinde doğacak anlaşmazlıkların uluslararası tahkime götürülebilmesinin önünü açan bir düzenlemeydi. Koalisyon hükümeti, 3 maddelik bir değişiklikle tahkimin önündeki engeli kaldırdı. TBMM’de 13 Ağustos 1999 tarihinde yapılan oylamaya DYP de destek verdi. Toplam 550 milletvekilinden 448’i olumlu oy kullandı. Bu sayı, değişikliğin parlamentonun yüzde 81.4’ünün desteğini aldığını gösteriyordu. 6. İLK AB REFORM PAKETİ/2001 DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinin gerçekleştirdiği asıl önemli anayasa değişikliği AB’ye tam üyelik hedefi doğrultusunda Kopenhag siyasi kriterlerinin karşılanması için yapıldı. Bu paketle Anayasa’nın tam 33 maddesi değiştirildi. Bu düzenleme, 1982 Anayasası üzerinde bugüne dek gerçekleştirilmiş olan en geniş kapsamlı anayasa reformu olma özelliğini bugün de koruyor. Bu paketle düşünce ve ifade özgürlüğünün, kültürel hakların önünü açan önemli adımlar atılıyordu. Bunların başında Anayasa’nın “Kanunla yasaklanmış bir dilde yayın yapılamaz” şeklindeki 28’inci maddesi kaldırılarak, yerine “Kanunla herhangi bir dilde yayın yasağı getirilemez” ifadesi konuyor, böylelikle Kürtçe TV radyo yayınları ile kitap ve dergi basılmasının önü açılıyordu. MGK’daki sivil üyelerin sayısının askerlerin üstüne çıkartılması ve kararlarının “tavsiye” niteliğinde olduğunun vurgulanması bir başka değişiklikti. Burada önem taşıyan, söz konusu anayasa reformunun TBMM’den bugüne dek gerçekleştirilmiş en kuvvetli konsensüsle geçmiş olmasıdır. Koalisyon hükümetine DYP ve FP de destek verince “evet” oyları 476’ya yükselmiş, tasarı parlamentonun yüzde 86’sının desteğini almıştı. 7. MİLLETVEKİLİ MAAŞLARINA DÜZENLEME/2001 2001 yılında koalisyon hükümetiyle Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer arasında çatışmaya yol açan bir anayasa değişikliği de oldu. TBMM, kapsamlı reform paketinde milletvekili maaşlarının sınırsız bir şekilde yükseltilmesine de kapıyı aralayınca, Sezer bu maddeyi referanduma götürme kararı aldı. Bunun üzerine koalisyon hükümeti geri adım atarak, 21 Kasım 2001 tarihinde tek maddelik bir anayasa değişikliği metni hazırladı. Getirilen düzenlemede, milletvekili maaşları yeniden en yüksek devlet memuru maaşı olan Başbakanlık Müsteşarının maaşına endekslendi. Bu değişiklik 434 milletvekilinin oyuyla geçti (yüzde 78). 8. ERDOĞAN’A MİLLETVEKİLLİĞİNİN ÖNÜ AÇILDI/2002 2 Kasım 2002 seçimleri Adalet ve Kalkınma Partisi’nin zaferiyle sonuçlandı. Ancak ciddi bir sorun vardı: Erdoğan siyasi yasaklı olduğu için Meclis dışında kalmıştı. Kendisini engelleyen, Anayasa’nın “İdeolojik ve anarşik eylemlere katılanlar milletvekili seçilemez” şeklindeki 76’ncı madde hükmüydü. Erdoğan Mehmet Akif’in “minareler süngümüz” dizesinin de geçtiği şiirini okuduğu için mahkûm olup hapis yatmıştı. Bu noktada ana muhalefet lideri Deniz Baykal önemli bir jest yaparak, Erdoğan’ın siyasi yasağının kalkması için iktidar partisiyle işbirliği yapacağını söyledi. Anayasa’nın 76’ncı maddesi “Terör eylemlerine katılanlar milletvekili seçilemez” diye değiştirildi. Gelgelelim, bu değişiklik Cumhurbaşkanı Sezer’den veto gördü. Bunun üzerine ikinci kez TBMM’de oylandı. Değişikliğe 437 milletvekili (yüzde 79) destek verdi. Erdoğan, 9 Mart 2003’te Siirt’te yapılan seçimle milletvekili seçilip Meclis’e girdi, 15 Mart’ta da Abdullah Gül’ün boşalttığı başbakanlık koltuğuna oturdu. 9. İKİNCİ AB REFORM PAKETİ/2004 İktidar-muhalefet uzlaşmasına dayanan ve büyük ölçüde AB sürecinde atılan yeni adımları düzenleyen 10 maddelik bir diğer anayasa değişikliği paketi 7 Mayıs 2004 tarihinde gerçekleşti. Bu çerçevede DGM’ler özel yetkili ağır ceza mahkemelerine dönüştürülüyor, ölüm cezası kaldırılıyor, uluslararası antlaşmalar ulusal yasaların üzerine çıkartılıyor, Anayasa’ya “Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir” ifadesi konuluyordu. TBMM’de değişikliğe 457 kabul oyu (yüzde 83) verildi. 8. SEÇİLME YAŞI 25’E İNİYOR/2007 2007 yılında yapılan bir yasa değişikliğiyle seçilme yaşı 30’dan 25’e indirildi. Ancak bu düzenlemenin “Seçime bir yıl kala yapılan seçim yasası değişiklikleri uygulanmaz” şeklindeki Anayasa hükmünden etkilenmemesi için 10 Mayıs 2007 tarihinde Anayasa’ya istisnai düzenleme getiren geçici bir madde konuldu. Bu değişiklik de iktidar-muhalefet işbirliğiyle 429 kabul oyuyla geçti (yüzde 78). 9. REFERANDUMA GİDEN DEĞİŞİKLİK 2007 ilkbaharında yaşanan gerilimde Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesinin önü Anayasa Mahkemesi’nin ünlü 367 kararı ile kesildi. İktidar partisi, bunun üzerine anayasa değişikliğine gitmeye karar verdi. Hazırlanan taslak, bütün oylamalarda 184 şartı dışında başka hiçbir şart aranmaması kuralını getiriyor, Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesini öngörüyor, ayrıca TBMM seçim dönemini de 5 yıldan 4 yıla indiriyordu. İktidar partisinin kendisinden ayrılanların kurduğu ANAP grubuyla birlikte 11 Mayıs’ta 377 oyla geçirdiği bu değişikliği Cumhurbaşkanı Sezer veto edince, değişiklik 31 Mayıs’ta TBMM’de yeniden görüşüldü ve bu kez 370 oyla kabul edildi. Bu referandumsuz 367 eşiğin 3 sayı üzerindeydi. CHP aleyhte oy kullandı. Sezer, bu değişikliği referanduma götürme kararı aldı. Bu arada genel seçimler yapılıp Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 47 ile yeniden iktidara gelirken, Gül MHP’nin desteğini alarak cumhurbaşkanı seçildi. Bu arada Sezer’in kararı çerçevesinde anayasa değişikliği de 21 Ekim 2007 tarihinde referanduma sunuldu ve yüzde 69.30 oranıyla kabul edildi. İki gün süren bu dosyayı özetlersek, 2007’nin olağanüstü kriz dönemi hariç tutulduğunda, anayasa değişikliklerinin her seferinde parlamentoda kuvvetli konsensüslere dayandığını, bunun önemli bir gelenek oluşturduğunu söyleyebiliriz.