Alevilerle ilgili son düzenlemeler (3) | AİHM’nin son adımları yeterli bulması şansı var mı?

Bundan önceki iki yazımız Alevilerle ilgili olarak yapılan son düzenlemeleri konu aldı.

Haberin Devamı

Birinci yazı, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde “Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” kurulmasına ve ayrıca cemevleriyle ilgili yapılan yasal düzenlemelere odaklanıyordu. Dün yayımlanan ikinci yazımız ise bu gelişmelerin AK Parti iktidarının geçen yirmi yılda Alevi meselesi karşısındaki genel tutumu içindeki yerini değerlendirmeyi amaçlıyordu.

Söz konusu adımlar, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Alevilerle ilgili vermiş olduğu bir dizi hak ihlali kararını da yakından ilgilendiriyor. Halihazırda Türkiye’nin uygulaması gereken bu kapsamda dört ihlal kararı var. Kritik soru, mahkemenin önümüzdeki dönemde bu düzenlemeleri ihlal kararlarının uygulanması açısından yeterli bulup bulmayacağıdır.

Şimdi bu kararlara yakından bakalım.

*

Haberin Devamı

AK Parti döneminde Alevilerle ilgili olarak AİHM’den çıktıktan sonra uygulamaya konmuş olan tek bir ihlal kararı var. Bu, mahkemenin 2010 yılında verdiği “Sinan Işık/Türkiye” kararıdır. Alevi olan bu vatandaşın başvurusu üzerine, AİHM Türkiye’de nüfus cüzdanlarında din hanesi bulunmasında ihlal görmüştür.

Mahkeme, “Kişinin dini ve inancıyla ilgili değerlendirme yapmanın devletin görevi olmadığını” belirtmiştir. Türkiye’de 2016 yılından itibaren yeni kimliklerde din hanesinin kaldırılması üzerine bu ihlal kararıyla ilgili dosya kapanmıştır.

Gelgelelim, diğer dört ihlal kararı henüz kapatılmış değildir. İhlal kararlarının uygulamasının denetimini Avrupa Konseyi’nin siyasi kanadı olan Bakanlar Komitesi yapıyor. Komite, belli aralıklarla ihlal kararlarını izleyerek Türkiye’ye bunların uygulama durumunu soruyor.

Hangileri bu kararlar?

*

Türkiye adına 18 Ekim 2021 tarihinde Bakanlar Komitesi’ne sunulun resmi “Yol Haritası”na bakarsak, birinci sırada 2016 yılında AİHM Büyük Daire’den geçmiş olan “İzzettin Doğan ve Diğerleri/Türkiye” kararı geliyor. Daha önce AİHM’den Alevilerle ilgili çıkan diğer kararlara da atıf yaptığı için mahkemenin bu başlıktaki en kapsamlı içtihadı olarak görülebilir bu metin.

Bunun öncesinde 2014 tarihli “Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı/Türkiye” kararı var. Bu karar, cemevlerinin elektrik faturalarının devlet tarafından ödenmemesiyle ilgilidir. Mahkeme, cemevleri resmi statüdeki ibadethanelere (cami, kilise, sinagog gibi) tanınan muafiyetlerden yararlandırılmadıkları için ihlal vermiştir.

Haberin Devamı

Ayrıca, zorunlu din kültürü dersleriyle ilgili olarak verilmiş olan, birbirinin devamı niteliğindeki 2014 tarihli “Mansur Yalçın ve Diğerleri/Türkiye” ve öncesinde 2007 yılında çıkan “Hasan ve Eylem Zengin/Türkiye” kararlarını hatırlatalım.

AİHM, bu başlıkta 2007’deki ilk kararında Alevi çocuklarının zorunlu din kültürü derslerine sokulması uygulamasından dolayı ihlal vermiştir. Mahkeme, 2014 yılındaki kararında ise ilk kararını daha da ileri götürerek, bu derse katılmak istemeyenlere dini inançlarını açıklama zorunluluğu getirilmiş olmasında da hak ihlali görmüştür. AİHM’nin çözüm olarak beklediği, zorunlu din derslerinin seçmeli hale getirilmesidir.

Haberin Devamı

Türkiye’nin bu başlıkta uygulamayla ilgili yaptığı bildirimler yeterli bulunmadığı için her iki karar da Bakanlar Komitesi’nde açık görünüyor.

*

CEM Vakfı Onursal Başkanı Prof. İzzettin Doğan’ın 202 başvurucuyla birlikte 2010 yılında yaptığı başvuruyla ilgili olarak 2016 yılında AİHM Büyük Daire’den çıkan karar da özel bir önem taşıyor. Türkçe çevirisi 160 sayfayı bulan bir kitap olarak da basılan bu karar, Alevilerin Türkiye’de yerleşik sistem içindeki konumlarının din özgürlüğü, laiklik ilkesi ve ayrımcılık yasağı açısından son derece detaylı bir şekilde değerlendirilmesine dayanıyor.

Başvuru, öncelikle İslam dininin Sünni mezhebine bağlı vatandaşlara verilen aynı kamu hizmetlerinin Alevilere verilmemesi şikâyetinden kaynaklanıyor. Başvuruya göre, bu durum devletin dini inançlar karşısında tarafsız olma yükümlülüğüne aykırıdır. Başvurucular, Sünni mezhebine bağlı olanların gördüğü muamele dikkate alındığında kendilerinin ayrımcılık mağduru olduklarını öne sürmüştür.

Haberin Devamı

AİHM, yaptığı değerlendirme sonunda Türkiye’ye Alevi vatandaşların durumuyla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne ilişkin 9’uncu maddesi ile bununla bağlantılı olarak Sözleşme’nin “Ayrımcılık Yasağı” başlığı altındaki 14’üncü maddesinden ihlal vermiştir.

*

Bu kararın kanaatimizce en kritik değerlendirmelerinden biri 177’nci maddedeki şu ifadelerde yer alıyor:

“Alevilik, Türk toplumu ve tarihinde derin kökleri bulunan ve ayırt edici özellikleri bulunan dini bir inanç olmasına rağmen, dini bir zümre (mezhep) olarak yasal bir korumaya sahip değildir. Cemevleri, ibadethane olarak kabul edilmemiş olup, dini liderlerinin hiçbir yasal statüsü bulunmamakta ve mensupları dini kamu hizmetinden faydalanamamaktadır.”

Haberin Devamı

Bu görüşün devamında bir sonraki paragrafta şöyle deniliyor:

Devlet çoğulculuk ilkesini büyük ölçüde sınırlamıştır; zira objektif kriterlere dayalı olarak tarafsız kalması gerekirken, davalı devletin (Türkiye) sergilediği tutumun, demokratik bir toplumu karakterize eden gerçek dini çoğulculuğu muhafaza etme yükümlülüğü ile bağdaştırmak mümkün değildir.”

Bu kararın ağırlık taşıyan bir yönü, cemevlerinin ibadethane sayılması gerektiği kabulünü esas almasıdır.

*

Sıraladığımız AİHM kararları birlikte değerlendirildiğinde, Bakanlar Komitesi’nin önümüzdeki dönemde muhtemel tutumuyla ilgili şu tahminleri yapabiliriz.

Atılan adımların cemevlerine ibadethane statüsü tanınmaması başta olmak üzere Aleviler açısından beklenen kapsamlı düzenlemelerin gerisinde kaldığına hükmedilmesi kuvvetle muhtemeldir.

Son düzenlemelerin Strasbourg’da olumlu etki yaratacağı bir alan özellikle cemevlerinin aydınlatma ve su giderlerinin karşılanması adımıyla ilgilidir. “Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı” kararında bütün ibadethanelere tanınan ayrıcalıkların cemevlerine de sağlanması yolundaki beklenti önemli ölçüde karşılanacaktır.

Ancak Bakanlar Komitesi 2019 yılında cemevlerine diğer ibadet mekânlarına sağlanan her türlü devlet sübvansiyonunun teşmil edilmesi gerektiğini vurgulamıştı. Son düzenlemelerde yer almayan vergi muafiyetleri bunun içindedir. Yine de, Bakanlar Komitesi kendisini bu başlıkta önemli bir ilerleme sağlandığını teslim etmek durumunda bulacaktır.

Buna karşılık, zorunlu din kültürü dersleriyle ilgili değindiğimiz iki kararın uygulamasıyla ilgili geçen süre içinde atılmış bir adım söz konusu değildir. Bakanlar Komitesi, en son geçen yıl aralık ayındaki gözden geçirmede, 2018 yılında bu dersin müfredatında yapılan değişikliklerin “mahkeme tarafından duyulan endişeleri gidermediğine” dikkat çekmişti.

*

Tabii meselenin bir diğer boyutu, Anayasa Mahkemesi’nin de (AYM) geçen 7 Nisan’da aldığı “Hüseyin El ve Nazlı Şirin El” kararında AİHM’ye paralel bir hüküm vermiş olmasıdır. AYM, bir Alevi ailenin başvurusu üzerine verdiği bu ihlal kararında, Anayasa’nın 24’üncü maddesinde güvence altına alınan ebeveynlerin eğitim ve öğretimde dinî ve felsefi inançlarına saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir. 

Bu kararın önemi, Türkiye’de 1982 yılında başlayan zorunlu din kültürü dersinin mevcut müfredatıyla din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminden çıkıp Anayasa’ya göre aslında tercihli olması gereken “din eğitimine dönüştüğü” tespitinin yapılmasıdır.

Kararda bu dersi aldırmak istemeyen ebeveynlere alternatif ders imkânı ya da anılan derse kaydolmama seçeneği sağlanması gerektiği vurgulanmıştır. Bir başka anlatımla, bu kararın uygulanabilmesi için ya dersin müfredatının kökten değiştirilmesi ya da din eğitimi gibi tercihli hale getirilmesi gereği ortaya çıkmıştır.

Anayasa’nın 153’üncü maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcılık taşıyor.

*

Demek istediğim, Alevi meselesiyle ilgili atılacak adımlar söz konusu olduğunda AİHM kadar Ankara’daki AYM’nin kararlarına da bakmamız gerektiğidir.

Her halükârda bu örnekler de gösteriyor ki, Alevi meselesinde atılan son adımlarla AİHM ve AYM kararlarını karşılayacak kapsamlı bir reform ihtiyacı arasında kat edilmesi gereken oldukça geniş bir mesafe var.

Not: Yıllık iznim çerçevesinde yazılarıma kısa bir süre ara vereceğim. S.E.

Yazarın Tüm Yazıları