Paylaş
Bir de son günlerde sıkça karşımıza çıkan, tartışmalarda referans verilen bir Sevilla haritası var. Bu, 2000’li yılların hemen başlarında AB’nin İspanya’daki Sevilla Üniversitesi’ne hazırlattığı ‘Avrupa Deniz Yetki Alanları’ başlıklı bir çalışma.
AB’nin zaman zaman bazı teknik raporlarında kullandığı bu haritanın Doğu Akdeniz’e ilişkin bölümü büyük ölçüde Yunanistan’ın resmi tezleri esas alınarak çizilmiş. Türk resmi makamlarının açıklamalarında bu harita sıkça resmi AB pozisyonu olarak kabul ediliyor.
İki haritayı üst üste koyduğumuzda ne görüyoruz? Sevilla haritası, Türkiye’nin Akdeniz’de kendi ekonomik yetki alanı olarak gördüğü coğrafyadan bir hayli geniş bir parçayı Yunanistan ile Kıbrıs Rum Yönetimi arasında paylaştırıyor. Bugün yayımladığımız ikinci haritada düz paralel çizgilerle taranmış bölümler işte bu alanlara işaret ediyor.
Türkiye Akdeniz’in ortasına iniyor
Aradaki farkı göstermek üzere önce Dışişleri’nin Türkiye’nin Akdeniz’deki deniz yetki alanlarına (kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge) ilişkin sınırlarını tarif eden haritasıyla yola çıkalım. Bugünkü haritadaki kırmızı çizgiyi izlememiz gerekiyor bunun için.
Dışişleri’nin haritasındaki kırmızı çizgi doğuda Türkiye ile KKTC sahillerinin ortay hattından (A-B hattı) geçtikten sonra Kıbrıs’ın batısındaki (B-C) hattında güneye iniyor. Ardından Türkiye ile Mısır arasındaki sınır Anadolu ve Afrika karaları arasındaki ortay hattı izliyor. Bu, (C) ve (E) noktaları arasındaki 300 kilometre dolayında bir hat. Tartışma yaratan son anlaşma ile açıklanan yaklaşık 30 kilometrelik (E-F) hattı ise Türkiye ile Libya arasındaki deniz yetki alanlarının sınır hattını çiziyor.
Kırmızı çizgi (F) noktasından yukarı, kuzeye doğru Girit Adası’na doğru çıkıyor, buradan kuzeydoğu yönünde Rodos’a kadar uzanıp, Marmaris’e ulaşıyor. Bu kırmızı çizginin tanımladığı sınırlar, Türkiye’ye Akdeniz’in ortasına kadar inebileceği, Afrika kıtasına yaklaşabileceği derinlikte bir kıta sahanlığı ve münhasır bölge alanı bırakıyor.
YUNANİSTAN KITA SAHANLIĞINI MEİS’TEN BAŞLATIYOR
Şimdi Yunanistan’ın AB’nin Sevilla haritasıyla da örtüşen pozisyonuna gelelim. Bu haritadaki deniz yetki alanı sınırları bugünkü köşemizde yayımladığımız haritadaki beyaz çizgiyi izliyor.
Beyaz çizginin tanımladığı haritada A) Girit-Kaşot-Kerpe-Rodos hattındaki adalara ve B) Kaş’ın hemen karşısında, sahile 2.5 kilometre kadar uzaklıkta olan Meis Adası’na kıta sahanlığı atfedildiği, ayrıca 3) Kıbrıs Adası’nın batısında da Kıbrıs Rum Yönetimi’nin kontrolünde bir hayli geniş bir kıta sahanlığı alanının uzandığını görüyoruz.
Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bu şekilde üstlendikleri kıta sahanlığı alanları, haritada da görüleceği gibi, Türkiye’nin Akdeniz’in ortasına kadar inmesini öngördüğü ekonomik bölge alanını kâğıt üstünde ciddi ölçülerde sınırlıyor. Bu senaryo uygulandığında, Türkiye’nin Dışişleri’nin haritasındaki ortay hatta (C-D-E-F) bile inebilmesi mümkün olmuyor.
Bu durumun ortaya çıkmasında özellikle Kaş’ın karşısındaki Meis Adası’ndan başlatılan Yunan kıta sahanlığının güneye doğru genişleyerek uzanmasının da önemli bir faktör olduğunu görüyoruz.
MEİS’E 4 BİN KATI KITA SAHANLIĞI VERMEK
Yunanistan’ın kıta sahanlığını, bütün adalar için yaptığı gibi Meis’ten de başlatması, Birleşmiş Milletler’e yaptığı bildirimlerde her seferinde savunduğu resmi tutumudur ve Türkiye ile arasındaki ciddi bir görüş ayrılığını oluşturmaktadır. Buna karşılık Türkiye, adaların ‘otomatikman’ kıta sahanlığının bulunduğu tezini kabul etmiyor.
Dışişleri’nin açıklanan resmi tezine göre, “1) Türkiye’nin kıyısal projeksiyonunu ve kıta sahanlığını kesen, 2) Anakaralar arasındaki ortay hattın ters tarafında kalan, 3) Kıyı uzunluğu Türk anakarası ile kıyaslanmayacak ölçüde küçük olan adalar kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge yaratmamalıdır.”
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, 2013 yılında yazdığı ‘Hedefteki Donanma’ kitabının Doğu Akdeniz bölümünde “Yunanistan’ın Meis Adası’nda kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sahiplenmesinin Doğu Akdeniz’de geleceğin en büyük çıban başı ve ihtilaf alanı olacağını” yazmıştı. Not edilmesi gereken bir nokta, Dışişleri’nin geçen hafta açıkladığı haritada Meis Adası için kıta sahanlığı öngörülmemesidir.
Dışişleri’nin geçen hafta ‘Türkiye-Libya Deniz Yetki Alanları Sınırlandırılması Mutabakat Muhtırası’ hakkında kamuoyuyla paylaştığı bir bilgi notunda, “Yunan-Rum tezlerinin Meis gibi küçük bir adaya kendi yüzölçümünün 4 bin katı kadar deniz yetki alanı kazandırmaya çalıştığına” dikkat çekiliyor. Dışişleri’ne göre, “bu maksimalist ve uzlaşmaz tezler muhtırayla (Libya anlaşması) reddedilmiştir”.
109 BİN KİLOMETRE ÇATIŞAN ALAN
Şimdi haritamıza dönelim. Bu haritada düz çizgilerle taranmış olan kısımlar, Türkiye’nin açıkladığı yetki alanları içinde kalan, buna karşılık Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin kendi egemenliklerinde gördükleri ihtilaf konusu olan bölgeleri işaret ediyor.
Ankara’da yapılan resmi hesaplamalara göre, Sevilla haritasının da desteklediği Yunan tezinin geçerli olması halinde, Türkiye’nin Akdeniz’de kendi tezi aleyhinde kaybedeceği alan 109 bin kilometrekare dolayındadır. Bunun yaklaşık 75 bin kilometrekaresi batıda Yunanistan’ın ekonomik bölgesi, 34 bin kilometrekare kadarı ise doğuda Kıbrıs Rum Yönetimi’nde kalmaktadır.
Salt bu rakamlar bile Türkiye ile Yunanistan/Kıbrıs Rum Yönetimi ikilisi arasında Akdeniz’de ne kadar büyük bir egemenlik çekişmesinin yaşanmakta olduğunu göstermeye yeterlidir. Türkiye’nin Libya anlaşmasını imzalayarak yaptığı hamle bu anlaşmazlığın üzerindeki örtüyü kaldırmıştır.
Paylaş