Paylaş
Bu konuya girmeden önce AİHM’nin 10 Aralık 2019 tarihinde aldığı kararı kısaca hatırlayalım. AİHM’nin 2’nci Dairesi, Osman Kavala dosyası üzerindeki kararında Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) üç başlıkta ihlal ettiğine hükmetti.
İhlallerden ikisi AİHS’nin ‘Özgürlük ve güvenlik hakkı’na ilişkin 5’inci maddesinden çıktı. Bu ihlaller, ‘tutukluluk kararı makul şüpheye dayanmadığı’ (5/1) ve ‘Anayasa Mahkemesi tutukluk itirazıyla ilgili hızlı bir adli inceleme yapmadığı’ (5/4) gerekçeleriyle verildi. AİHM, Türkiye’nin ‘sözleşmedeki haklara getirilen sınırlamaların amaç dışı kullanılmamasını’ öngören 18’inci maddeyi de ihlal ettiğini belirtti.
AİHM kararında şöyle bir ifade de yer alıyor:
“Mahkeme, içtihadı ışığında başvurucunun tutukluluğunun devamının, 5/1 ve 18 maddelerinin ihlallerinin uzamasına ve aynı zamanda, 46/1 madde uyarınca davalı devletlerin AİHM kararlarına uyma yükümlülüklerinin ihlaline yol açacağı görüşündedir.”
Yani mahkeme ‘Tutukluluğun sürmesi ayrı bir ihlal yaratıyor’ mesajını veriyor.
Kararın hüküm bölümünün en sonunda şöyle deniliyor:
“Mahkeme, davalı devletin, başvuru sahibinin tutukluluk haline son vermek ve derhal tahliye edilmesini sağlamak için gerekli tüm önlemleri almasına bire karşı altı oyla karar vermiştir.”
UYGULANMAMASI DA HAK İHLALİ
Kuşkusuz, karar metnindeki “derhal” sözcüğü AİHM’nin beklentisi açısından kararın uygulanmasının zamanlamasını hiçbir tereddüde yer bırakmayacak bir açıklıkta ortaya koyuyor.
Buna karşılık davaya bakan İstanbul’daki 30. Ağır Ceza Mahkemesi, AİHM’nin bu açık hükmüne rağmen yalnızca ‘AİHM’nin kesinleşmiş kararlarının tarafları bağladığı ve nihai nitelik taşıdığı’ görüşündedir. Mahkeme, karar henüz kesinleşmediği gerekçesiyle Kavala’nın tutukluluğuna itiraz taleplerini geri çeviriyor.
Yaklaşık 9 yıl süreyle AİHM’de yargıçlık yapan Rıza Türmen, bu tutumun yanlış olduğunu belirtiyor. Türmen, mahkemenin “Derhal tahliye” demesinin “özel bir anlam taşıdığını” kaydederek, “AİHM kararları devletler açısından bağlayıcı ve uygulaması zorunludur. Kavala kararında AİHM kararın nasıl uygulanacağını açıkça belirtmiştir: Osman Kavala derhal serbest bırakılmalıdır” diye konuşuyor.
Eski AİHM yargıcı, Kavala’nın hukuki durumu hakkında hazırladığı ve dava dosyasına da giren bu değerlendirmesinde, Kavala’nın derhal serbest bırakılmamasın AİHS’nin kararların bağlayıcılığı ve uygulanmasının zorunluluğuna ilişkin 46/1 maddesinin ihlalini oluşturacağına dikkat çekerek ekliyor:
“Başka bir deyişle, başvurucunun derhal serbest bırakılmaması yeni bir insan hakkı ihlali oluşturacaktır.”
AİHM’DE İZLENECEK YOL
Ancak İstanbul’daki mahkemenin AİHM kararının kesinleşmesini beklemesi nedeniyle kaçınılmaz olarak tahliye meselesinin uzaması gündeme geliyor. Bu süreçte önümüzdeki haftalarda, aylarda izlenecek usule bakmak gerekiyor.
Buna göre, tarafların ve bu çerçevede Türk hükümetinin AİHM 2’nci Daire kararının Büyük Daire’ye gönderilmesini isteme, yani bir anlamda karara itiraz hakkı bulunuyor. Bunun için önünde AİHM kararının açıklanmasıyla (10 Aralık) birlikte işlemeye başlayan üç aylık bir süre var. Bu süre önümüzdeki 10 Mart’ta doluyor. Yani bir buçuk aydan da kısa bir zaman kaldı. Beklendiği gibi hareket ettiği takdirde, Adalet Bakanlığı’nın en geç 10 Mart’a bu itirazını Strasbourg’daki mahkemeye iletmesi muhtemeldir.
Karara itiraz edildiği takdirde, bu başvuru önce mahkemenin 5 yargıcından oluşan bir Kurul’un önüne gidiyor. Kurul itirazı reddettiği takdirde AİHM 2’nci Daire’nin Kavala kararı kesinleşmiş oluyor. Yok eğer Kurul başvuruyu kabul ederse, bu takdirde dosya 17 üyenin bir araya geldiği Büyük Daire’ye gidiyor. Büyük Daire davayı karara bağlıyor.
AİHM, 20 Kasım 2018 tarihinde HDP’nin eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın başvurusunda Türkiye hakkında iki maddeden ihlal verdiğinde Adalet Bakanlığı bu karara itiraz etmiş, kurul bu başvuruyu kabul ederek dosyayı Büyük Daire’ye havale etmişti. Büyük Daire, geçen 18 Eylül’de bu konudaki duruşmayı gerçekleştirdi ve karar aşamasına geçti. Teamüle bakıldığında önümüzdeki yaz başlamadan AİHM Büyük Dairesi’nden bu kararın çıkması şaşırtıcı olmaz.
Görüleceği gibi, Osman Kavala’nın durumunda belirleyici faktör ilk aşamada 5 yargıçtan oluşan Kurul’un vereceği karar olacaktır. İtirazı reddederse karar kesinleşecek, ancak Büyük Daire’ye giderse dosyanın kesinleşmesi iki yıla kadar uzanabilecek bir zaman süresine yayılabilecektir.
MAHKEME SÜRECİ HIZLANIYOR
Bu süreç içinde hesaba katılması gereken bir nokta daha var. Kavala’nın dosyasında şu ana kadar AİHM bağlamında sürmekte olan bütün tartışma kendisinin ‘tutuklanması’ ve ‘tutukluluğunun devamı’nın AİHS ve mahkeme kararına uygun olup olmadığını konu alıyor.
Buna karşılık AİHM’ye itiraz süresi yaklaşırken mahkemenin hızlandığına ilişkin bir yöneliş de hissediliyor. Savcılık makamı, geçen salı günkü duruşmada soruşturmayı genişletme talebinin olmadığını belirterek esas hakkındaki mütalaayı hazırlamak için süre istemiştir. Mahkeme heyeti, bir sonraki duruşma için 18 Şubat tarihini vermiştir. Mütalaanın sunulması ve bunun üzerine savunmaların yapılmasının ardından mahkemenin duruşmaları sona erdirerek hüküm kurması ve davada karar verme sürecine girmesi şaşırtıcı olmaz.
Bu durumda İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nin AİHM’deki itiraz süreci netleşmeden Kavala davasındaki hükmünü açıklama yoluna gitmesi bütün denklemi değiştirebilir. Denklem kuşkusuz çıkacak kararın doğrultusuna göre şekillenecektir.
Paylaş