Paylaş
ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Antony Blinken, geçen hafta Senato Dış İlişkiler Komitesi’ndeki onay oturumunda bu konuda dikkat çekici bir açıklamada bulunarak, “Görevimiz demokrasi ve insan haklarını yeniden Amerikan dış politikasının merkezine koymak olacak” şeklinde konuşmuştur. Blinken’ın sözleri, yeni yönetim açısından altı çizilmesi gereken bir taahhüttür.
SORUN, ÖNCE KENDİ EVİNDEKİ DEMOKRASİNİN DURUMU
Blinken, oturum sırasında bu hedef çerçevesinde Başkan Joe Biden’ın seçim kampanyası sırasında vaat ettiği “Küresel Demokrasi Zirvesi”nin muhtemelen bu yılın sonuna doğru toplanacağını da söylemiştir.
Ancak Blinken bu taahhütleri vurgularken, “Demokrasi ve insan haklarının güçlü bir lideri ve savunucusu olabilmemiz, geniş ölçüde kendi evimizde demokrasimizin gücüne bağlıdır” deme ihtiyacını da duymuştur.
ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı, bu sözleriyle evdeki ciddi bir sorunun varlığını kabulleniyor. Blinken’ın Senato komitesindeki onay oturumu, Biden’ın başkanlığı devraldığı törenin bir gün öncesine rastlıyordu ve ABD’nin Kongre binası o sırada tam teçhizatlı ulusal muhafızlar tarafından çevrelenmiş durumdaydı. Washington D.C., her bir köşeyi tutmuş 25 bin askerle olağanüstü hal rejimi altındaki bir başkent görüntüsündeydi.
Ve ABD’deki kanaat önderlerinin bir bölümü, ülke bu haldeyken yeni yönetimin bir küresel demokrasi zirvesi düzenlemesinin isabet derecesi üzerinde hararetli bir tartışmaya girmişti.
PROJE SEÇİM BİLDİRGESİNDE VAR
Bu tartışmaya geçmeden önce kısaca Biden’ın seçim kampanyası sırasında kendisini bağladığı taahhüde bakalım. “Küresel Demokrasi Zirvesi”, Demokrat adayın seçim bildirgesi çerçevesindeki bir hedef olarak ortaya çıktı.
Biden, kampanya sırasında ABD’nin uluslararası alanda üstleneceği liderlik rolü ve küresel sorunların, tehditlerin üstesinden gelmek için uygulayacağı politikalara ilişkin hedeflerini anlattığı yedi sayfalık bir bildirge yayımladı.
Bu bildirge, “Amerika Örneğinin Gücü: 21’inci Yüzyılın Sınamalarına Karşılık Verilmesi İçin Biden’ın Demokratik Dünyaya Önderlik Etme Planı” başlığını taşıyor. (https://joebiden.com/americanleadership/)
Bu, iç politika ve dış politika hedefleri arasındaki ilişkinin tanımlandığı, izlenecek dış politikanın ana perspektiflerinin açıklandığı, iklim değişikliğinden dünya ekonomisindeki sorunlara ve silahların kontrolüne kadar pek çok konuda hedeflerin sıralandığı bir belge. Aslında yeni yönetimin temel dış politika belgesi olarak görülebilir.
Ana düşünce olarak ülkelerin kendi başlarına çözüm bulamayacakları ortak sınamalara, tehditlere karşı küresel bir işbirliğine gidilmesi gerektiği görüşü işleniyor bu belgede.
SEÇİM GÜVENLİĞİ KÜRESEL HEDEF
Bildirgede önce ABD’nin demokrasiyi güçlendirmek amacıyla içte atacağı adımlar sıralanıyor. Ardından, seçildiği takdirde Biden’ın “Hür dünya uluslarının özgürlükçü ruhlarını ve ortak gayelerini canlandırmak üzere küresel bir demokrasi zirvesi organize edip buna ev sahipliği yapacağı” vaadine yer veriliyor.
Buna göre, Başkan Biden, yönetiminin ilk yılında “Demokratik kurumların güçlendirilmesi, (demokrasileri) geriye giden ülkelerin yarattığı sınamaya dürüst bir şekilde karşı konulması, ortak değerlere yönelen tehditlere karşılık verilmesine dönük ortak bir gündemin oluşturulması için dünya demokrasilerini bir araya getirecektir”.
Metne göre, zirve üstlenilecek yükümlülükler üzerinden öncelikle üç alanda sonuç almaya çalışacaktır. Birincisi, yolsuzlukla mücadeledir. İkinci alan, “seçim güvenliği dahil olmak üzere otoriterliğe karşı savunma sağlanması” şeklinde ifade ediliyor. Üçüncü hedef, insan haklarının ileri götürülmesidir.
İlginç bir nokta, zirvenin yalnızca hükümetler arası bir organizasyon olarak tasarlanmaması, demokrasilerin korunmasında ön saflarda duran sivil toplum kuruluşlarının da davet edilecek olmasıdır.
Not edilmesi gereken kritik bir nokta daha var. Zirvede teknoloji ve büyük sosyal medya şirketleri de dahil olmak üzere özel sektöre, ifade özgürlüğü ile açık, demokratik toplumların korunması için taahhüt üstlenmeleri çağrısı yapılması da hedefler arasında. Bu yönüyle ifade özgürlüğünün ve demokrasinin korunması görev ve sorumluluğunu hükümetler ve sivil toplum kuruluşlarından sonra özel sektöre de yükleyen bir anlayış beliriyor.
Özetle, Biden yönetimi, bu zirve ile demokrasinin korunması, ileri götürülmesi için küresel bir farkındalık yerleştirmeye, bunu sağlayacak yeni mekanizmalar getirmeye dönük uluslararası bir seferberlik başlatmak istiyor.
ABD’Lİ KANAAT ÖNDERLERİ TARTIŞIYOR
Kongre baskınının da gösterdiği üzere ABD demokrasisinin kendi içinde ciddi sorunlar yaşadığı bir dönemde Biden’ın bir küresel zirve toplama düşüncesi şimdiden ABD’deki kanaat önderleri arasında bir tartışmayı da beraberinde getirmiştir.
Örnek vermek gerekirse, prestijli “Foreign Affairs” dergisinin web sitesinde James Goldgeier ile Bruce Jentleson tarafından yazılan bir makalede, Biden yönetiminin baskından sonra demokrasi zirvesi projesinden vazgeçerek, bunun yerine ABD’nin evin içine bakıp kendi demokrasisini onarmaya odaklanması önerilmiştir.
Buna karşılık, “Carnegie Endowment for International Peace” isimli tanınmış düşünce kuruluşundan üç isim, Frances Brown, Thomas Carothers ve Alex Pascal, aynı mecrada kaleme aldıkları bir yazıda, bu öneriye itiraz ederek, projeden vazgeçmenin Biden’ın ABD’yi yeni dönemde uluslararası alanda yapıcı rol oynayan bir aktör olarak konumlandırma çabalarına ciddi bir zarar vereceğini belirtiyorlar. Bu yazarlar, zirvenin pekâlâ içte demokrasiyi onarıp yeniden canlandırmak bakımından da hayati bir mekanizma olarak kullanılabileceğini düşünüyorlar.
ABD’NİN DEMOKRASİ GÜNAHLARI NE OLACAK?
Bütün tartışmaya rağmen zirve muhtemelen bu yıl içinde gerçekleşecektir. Ancak yapıldığı takdirde zirvenin başarılı olabilmesinin olmazsa olmaz bir önkoşulu bulunuyor. O da, ABD’nin geçmişte dünyanın pek çok köşesinde darbelere, sivil-askeri diktatörlüklere, demokrasiye karşı hareketlere vermiş olduğu desteğin yol açtığı günahlardan kaynaklanıyor.
ABD’nin bu zirve düşüncesinde inandırıcı olabilmesi için öncelikle geçmişteki yüklü siciliyle yüzleşmesi ve dünyada mağdur ettiği bütün kesimlerden asgari bir özür dilemesi gereği vardır. Küresel bir zirvenin başarısı için önce küresel bir özür gerekiyor ABD açısından. Bu yönde bir adım, yüksek demokrasi ülküsüne adanmış bir zirveye ev sahipliği yapabilmenin ahlaki bir zemine dayanabilmesi bakımından elzemdir.
Her halükârda içinde bulunduğumuz yıl, ABD’nin başını çekeceği bu zirvenin formatından davetli listelerine kadar bütün ayrıntılarıyla dünyada çok canlı bir tartışmaya konu olacağını şimdiden tahmin edebiliriz.
Paylaş