27 Mart 2009
DENİZLİ Sanayi Odası Başkanı Müjdat Keçeci hükümetin açıkladığı dört paketten sonra kısmi bir olumlu hava yaratıldığını belirterek, "Daha atak ve somut adımlar bekliyoruz" dedi. Keçeci ile yerel seçimler sonrası olası ekonomik durumu konuştuk.
Seçim sonu beklentiniz nedir?
- Devlet bütçesi hızla açık veriyor. Bu zaten bekleniyordu. Dünyayı da etkileyen krizi aşmamız için peş peşe açılan paketler elbette olumlu. Hatta sanayinin geleceğe dönük beklentisi daha da arttı diyebiliriz. Öncelikle sanayicinin üzerindeki vergi yükü çok. Küçük esnaf bile vergisini ödeyemez durumda. Peki sanayici nasıl ödeyecek? Bu nedenle öncelikle vergi yükü azaltılmalı. KDV oranları düşürülmeli. Örneğin; KDV’nin ÖTV’si olur mu? ÖTV kaldırılmalı. Hatta vergiler ötelenmeli. Sanayicinin üzerinde yüzde 70’lere varan ağır yük var. Ayrıca enerji ve doğalgaz da büyük yük. 120 dolarlık doğalgaz yükü yüzde 40’lara, 50’lere çekilmeli. Elektrik için de bu geçerli. Hatta düzenli vergi ödeyen primle ödüllendirilmeli. Bu tedbirlerle küresel krizin yükü minimuma çekilmelidir.
Tedbirlerin sonucu ne zaman alınır?
- Elbette zaman alacak. Önemli olan sanayicinin öncelikle de ihracatçının müşterisini kaybetmemesi gerekiyor. Dünyanın bütün ülkelerinde pazar payımızda daralma oldu. O ülkelerde krizden nasibini aldı. Bu nedenle o ülkelerin talepleri de azaldı, daraldı. Ancak biz, günü düşünmek zorundayız. Üretimi düşürürsek bir daha aynı seviyeye ulaşabilmek için çok uğraşmamız gerekir. Halkın şu anda acil sorunu işsizliktir. İşsizliğin giderilmesi ise fabrikaların üretime devam etmesiyle mümkündür. Sanayici alınacak tedbirlerle rahatlamalı ki, işsizlik büyük oranda giderilsin. Bu tedbirlerle devlet bütçesi açığının büyüyeceği mutlaktır. Ama hükümet vergi toplayarak bu sorunu aşabilir. Yerel seçimler ekonomik ortamı 1-2 ay da olsa oyaladı. Ne var ki seçim kampanyasının son günlerindeyiz. Önümüzdeki haftadan itibaren Türkiye yeniden krizi konuşacak. Bu nedenle tedbirleri süratle almalıyız. En azından şu anda bu tedbirlerin alınacağına inanmak istiyoruz.
Erbakır A.Ş.’nin genel müdürü
1947 Denizli doğumlu. İlk, orta, lise eğitimini Denizli’de tamamlayan Müjdat Keçeci İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Denizli’de 10 yıl serbest avukatlık yaptı. Aile şirketi olan Erbakır A.Ş.’de görev aldı. Ailenin olan İktisat Bankası’nın kuruluşuna katılarak genel müdürlüğü üstlendi. Bankanın devri konusunda hukuk mücadelesi verdi. Aile şirketinde genel müdürlük yapan Keçeci evli ve iki çocuk babası.
Yazının Devamını Oku 12 Mart 2009
MUĞLA Valisi Dr. Ahmet Altıparmak ile bir doğa mucizesi olan Sandras Dağı ile ilgili söyleştik. Sandras nasıl bir yer?
- 2294 metre yüksekliğindeki Sandras, Muğla bölgesinin en yüksek dağı, eteklerinde "saklı" duran iki "cennet" var. Topgözü Kanyonu ile Yuvarlak Çay. Fethiye’deki Saklıkent’in bir benzeri de, Köyceğiz sırtlarındaki Sandras’ın eteklerinde bulunuyor. Sandras ve Çiçek Baba Dağları’ndaki karaçam ağaçları budaksız yayla çamı olması sebebiyle doğrama ve mobilyacılıkta aranan dayanıklı keresteye sahip. Muğla Valiliği’nin ABD’de yaptırdığı Türk Evi’nin kerestesi bu dağın ağaçlarından gönderilmiş.
Burası için oksijen deposu diyebilir miyiz?
- Elbette. Tertemiz bir dağ havası hakim burada. Buradaki restoranlarda, suyun üstüne kurulu ahşap teraslarda yiyip içmek mümkün. Oltayla alabalık tutanlara da rastlanıyor. Restoranlarda çiftlik balıkları fırında odun ateşiyle kiremitte pişirilirken köyün has tereyağı kullanılıyor. El değmeyen sıcak kiremitte de sofranıza geliyor. Çevreniz, yaprakları çaya atılınca koku veren mersin, nar, çınar, limon, ceviz ağaçlarıyla dolu. Kış aylarında yaban domuzu, ördek avı da yapılıyor. Bıldırcın ve keklik gibi kuş türleri açısından da oldukça zengin.
Zirvede safari olabilir mi?
- Muğla’nın en yüksek tepesi olan Sandras, eteklerindeki turistik cennetleri serinletirken; bir yandan da meraklılarına zirvede safari keyfi yaşatıyor. Zirveye çıkarken mola verilen Ağla Köyü ise anıt ağaçları, tipik köy evleri, pınarları ve gölleriyle hem safari öncesinde hem de sonrasında turistlerin soluklanacağı bir açık hava müzesi gibi. Kartal Gölü, anıt ağaçları ve Ağla Yaylası’yla Muğla’nın en yüksek dağı olan Sandras, bünyesinde daha bir çok sürpriz saklıyor. Bu yörenin en önemli özelliği, ilginç gövde yapılarıyla şaşırtıcı ağaçlardan oluşan bir çeşit ağaç müzesi görünümü vermesi. Sandras’ta kayak okulu oluşturulması yönünde çalışmalar yürütülüyor.
Nasıl gidilir, ne yenir?
- Muğla’nın Sakar Geçidi’nden inip Fethiye yönüne dönünce önünüze Köyceğiz çıkacak. Ortaca’ya ve Dalaman Çayı’na gelmeden Beyobası ayırımından gireceksiniz. Beyobası-Akköprü yolunun 5. kilometresindeki restoran tabelalarından sola saparsanız, stabilize yolla 7. kilometrede Yuvarlak Çay’a varabilirsiniz. Sakar Geçidi’nden Gökova’ya indikten sonra Köyceğiz’e yaklaşırken solunuzda kalan Ağla sapağı, sizi Ağla Köyü’ne götürüyor. Sonrasında yer yer bozuk ve yağışlar nedeniyle taşlara rastlanan yoldan zirveye çıkabilmek için, önden çekişli araçlar veya cipler tercih ediliyor. Ağlalı gençlerden rehberlik yardımı alabiliyorsunuz. Aralık-mart ayları arasında dağ geçit vermiyor. 300 gramlık standart çiftlik balığı her restoranın havuzundan alınıp pişiriliyor. Patates kızartması, biber, domates garnitürü, kiremitte oğlak tandır, kiremitte ızgara biftek yanında müşterilerin beğenisine sunuluyor. Ayrıca kaşıktan dökülmeyen kese yoğurdu tadılması gereken diğer bir lezzet olarak karşımıza çıkıyor.
UNICEF’de danışman
Kırşehir’de doğup ilk, orta ve lise eğitimini bu kentte tamamlayan Ahmet Altıparmak, 1986’da İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Çeşitli ilçelerde kaymakamlık yaptı. 2001’de altı ay UNICEF’de danışmanlık yapan Altıparmak, Kasım 2002 tarihinde bakanlık özel kalem müdürü, Kasım 2004’te İller İdaresi Genel Müdürü oldu. Son olarak Muğla Valiliği’ne atanan Altıparmak evli, üç çocuk babası.
Yazının Devamını Oku 5 Mart 2009
TÜRKİYE’de turizmi çeşitlendirmek gerektiğini savunup sağlığa dikkat çeken Denizlili doktor Cumhur Güner bu konuda çaba gösterilmesi gerektiğini savunuyor. Güner ile bu konudaki çalışmaları konuştuk. Sağlık turizmi hakkında düşündükleriniz?
Turizm denilince ilk akla gelen deniz ve kumdur. Ama son yıllarda bir çok sektörde olduğu gibi tıp alanında da turizm önemli bir kaynak oldu. Ama bu konuda yeterli miyiz? Bunu söyleyemem. Örneğin; Yunanistan’da sağlık turizminin kaynağı yıllık 1 milyar dolardır. Ama biz, bunun yarısına ulaşmış durumda değiliz. Elbette ki, Antalya, Muğla sahilleri deniz ve kum turizminin başkentidir. Hatta paraşütle atlama konusunda bile buralar bizim için önemlidir. Ancak turizmimizi çeşitlendirmemiz gerek. Bu konuda bakanlığa ve hükümete büyük görevler düşüyor.
Ya sağlık turizminin dünyadaki durumu?
Bu konuda istekli olan ülkeler İskan-dinavya coğrafyasında oluşmaktadır. Devlet onları bu konuda teşvik ediyor. Bizim için İskandinav ülkeleri çok önemli. Bu ülkeleri elimizde tutmak zorundayız. Avrupa ülkelerine göre Türkiye’de tıpataki masraflar inanılmaz derecede azdır. Bütün Avrupa ülkelerinden insanlar ülkemize gelip istedikleri gibi denizden, kumdan, termal tesislerden ve sağlık hizmetlerinden yararlanabilir. Türkiye bu konuda oldukça elverişli bir ülkedir. Turizmi kayak, deniz, kum stresinden kurtarmak gerekiyor. Turizmi 12 aya yaymak istiyorsak bu konudaki farklılıkları göz ardı edemeyiz. İnanılmaz derecede bu konuda elverişliyiz. Ülkemizde doktorların aylık maaşları bile Avrupa’daki meslektaşlarına oranla daha azdır. Bu nedenle turizmi çeşitlendirmek istiyorsak başka alanlarda da dünya turizmine açılmak zorundayız. Yaz aylarında gelen turistlerden daha çok tıp ve diğer alanlarda da iddialı olmak zorundayız.
Kimdir?
1959 Denizli doğumlu olan Cumhur Güner, ilk, orta, lise öğrenimini burada tamamladı. 1982’de Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Güner, 22 yıl Devlet Hastanesi’nde çalıştı, Denizli’de ilk özel polikliniği açtı. Şu an Demokrat Parti’den belediye meclis üyesi adayı olan Güner evli, üç çocuk babası.
Yazının Devamını Oku 26 Şubat 2009
AYVALIK Zeytinyağı Üreticileri Birliği Başkanı Salih Madra, Avrupalı meslektaşlarıyla yarışamaz hale gelmekten yakındı ve teşvik beklediklerini söyledi. Salih Madra ile İtalya, İspanya, Yunanistan, Fas, Tunus ile Türkiye deki zeytinyağı üreticilerinin konumunu ele aldık. Türkiye’deki zeytinyağı sektörü ne durumda?
- Avrupa ülkelerinden üretim konusunda çok gerilerdeyiz. Ancak kalitede boy ölçüşebilecek duruma geldik. Türkiye 130 bin ton zeytinyağı üretiyor. Buna karşın İspanya bir milyon 199 bin, İtalya 350 bin ton, Yunanistan da buna yakın üretiyor. İç tüketimde de bu ülkelerin çok gerilerinde kaldık. Örneğin; Türk halkında zeytinyağının pahalı olduğu dillendirilir. Halbuki durum böyle değil. Türkiye’de kişi başı yıllık tüketim 900 gramla bir kilo arasındadır. Yunanistan’da kişi başı tüketim 20 kilo, İtalya’da 14 kilo, İspanya’da 12 kilo civarında. Bu rakamlar Avrupa insanının zeytinyağına verdiği önemi gösteriyor. Bizim hem iç piyasada, hem de ihracatta iddialı hale gelmemiz gerekiyor. Ancak önümüzde yasal sorunlar var. Bunları aşmak için hükümetin kapısını aşındırdık. Ancak AB ülkeleri, Ürdün, Fas, Tunus, Irak, Mısır gibi ülkelere tanıdıkları hakları bize tanımıyor.
Avrupa neden engelliyor?
- AB ile Gümrük Birliği anlaşmasını yaparken bazı mevzuatları atlamışız. Bu anlaşma bize kota getiriyor. Ancak Ortadoğu ülkelerinin böyle bir anlaşması olmadığı için onlar daha iyi konumda. Örneğin; bugün Avrupa ülkelerinde 5 milyon Türk insanı yaşıyor. Biz sadece Avrupa’daki Türkler için ihracat yapsak, potansiyelimiz 15 bin ton artar. Ancak Avrupalı dostlarımız bu ihracata izin vermiyor. Şu anda Türkiye’de 40 bin ailenin geçim kaynağı zeytinyağındandır. Avrupalı dostlarımız hükümetlerinden destek alıyor. Bizde zeytinyağı üreticisine devletçe verilen teşvik 21 kuruş civarındadır. Biz devletimizden anlayış ve destek bekliyoruz. Bu sorun sadece biz Ayvalıklı üreticinin değil. Hatay’da, Muğla’da, Aydın’da hemen her yerde zeytinyağı üreticisi var. İhracatta tek seslilik çok önemli. İhracatçılar Birliği’nin de bize destek olmasını istiyoruz. Eğer devlet teşvik rakamını artırmazsa sektör gelecekte önemli bir krize yakalanabilir. Avrupalı meslektaşlarımızla rekabet edebilmemiz için desteğin mutlaka artması gerekiyor.
Yazının Devamını Oku 30 Ocak 2009
2004’te AKP’den seçilen, daha sonra Demokrat Parti’ye geçen Aydın Belediye Başkanı İlhami Ortekin, 100 yıllık alt yapı sorununu çözdüklerini söyledi. Ortekin ile çalışmalarıyla hedeflerini konuştuk. Aydın da son 5 yılda neler yapıldı?
- Göreve başladığımda alt yapı sorunu çözülmez durumdaydı. Alt yapıya büyük önem verdik. Şu anda diyebilirim ki Aydın merkezinin 100 yıllık alt yapı sorununu çözdük. Alt yapı yeniden yapılandırıldı. Yeni yeşil alanlar kazandık. Engelli vatandaşlarımızı da unutmadık. Onlar için de bir dizi alt yapı çalışması gerçekleştirdik. Belediyelerin çalışma alanı içinde sadece alt yapı hizmetleri yok. Bizim için her bireyin önemi var. İnsanların ihtiyaç duydukları hizmetleri sunamazsak zaten görevimizi yapmamış sayılırız. Zaten hep halkın içindeyiz. Çözümü de halkla buluyoruz. Bir teleferik projemiz var. Bu proje ile Aydın merkezinde turizm gelişecek.
Gelecekteki projeleriniz nedir?
- Sosyal projelere önem vereceğiz. Örneğin kadın sığınma evleri gibi. Geçmiş beş yılda bu konuda bir hayli yol kat ettik. Şimdi projeyi geliştirmek istiyoruz. Bu konuda değişik semtlerimizde eğitim çalışması da yapıyoruz. Ayrıca kültür hizmetlerimizi de hayat geçirdik. Aydın folklor yapısıyla ünlü bir kenttir. Kurtuluş Savaşı’na katkısı büyüktür. Buradan yola çıkarak Aydın’ı daha fazla tanıtacağız. Aydın, Ege Bölgesi’nde motor güç görevini üstlenen il olacaktır. Halk sağlığına önem veriyoruz. Halk sağlığında Avrupa Birliği normlarının çok üzerindeyiz. Ayrıca bir gölet projemiz var. Bu alan hem gezinti, hem de halkın nefes alabileceği bir alan düzenlemesi olacak. İzmir Buca’dakinden daha iyi olacak. Kentimizdeki üniversite öğrencilerine de önem veriyoruz. Aydın’ın üniversite kenti olmasını istiyoruz. Bin öğrenci kapasiteli yurt, yaşamsal olarak hazır. Basına da önem veriyoruz. Basın sitesi de önümüzdeki dönemde hizmet girecek ve Aydın’da ne oluyorsa aynı dakikada Türkiye’de ses getirecek. Tüm bunlar sosyal belediyecilik hizmetleri arasında yerine alacak.
Geçen seçimde başkan oldu
1942 yılında Antalya’nın Akseki ilçesinde dünyaya gelen İlhami Ortekin, İzmir İktisadi ve Ticari İlimler Fakültesi’nden mezun oldu. Daha sonra Aydın ilinde ticaretle uğraşan Ortekin 2004’te belediye başkanı seçildi.
Yazının Devamını Oku 23 Ocak 2009
DENİZLİ Ticaret Odası hareketli günler yaşıyor. Meslek odalarının partiler üstü olduğunu söyleyen başkan adaylarından İzzet Arpacı, "Ticaret ve sanayi odaları iktidarların manevrası olmaktan kurtulmalı" dedi. Halen meclis üyesi olan İzzet Arpacı ile DTO’nun geleceğini konuştuk.
Nasıl bir ticaret odası planlıyorsunuz?
- Bireysel özgürlüklerin saygı gördüğü ve bütün yurttaşların gelişmiş demokrasiden yararlandığı Türkiye’nin vatandaşı olmak isteyen üyelerimize, bunun ancak gelişmiş ekonomilerle sağlanabileceğini, burada odaların önemli görevlerinin olduğunu göstereceğiz. Sivil toplum örgütlerinin gücü elbette yadsınamaz. Yaşam bir heyecandır. Bu heyecanı oluşturacak toplumu mutlu edecek konulara daima şans tanınmalıdır. Denizli toplamda 2.5 milyar dolarlık ihracatının 1.7 milyar dolarını tekstilden sağlamaktadır. Ayrıca deri, mermer, kablo ve bakır tel ihracatında da iddialıyız. Bu nedenle Denizli ekonomisi için devletten pozitif ayırımcılık isteme hakkına sahibiz. Bu anlamda Denizli Ticaret Odası’na büyük görev düşmektedir. Krize müdahale eden, sorunları yukarıya anlatan, çözüm aşamasını adım adım takip eden bir oda için seçimleri fırsat görüyoruz. Pozitif bir değişime Denizli Ticaret Odası’nın her kurumdan daha çok ihtiyacı olduğunu biliyoruz.
Denizli ekonomisi krizden nasıl kurtulacak?
- Uluslararası Para Fonu (IMF)’nin kasasında şu anda üyelerine tahsis edebileceği 250 milyar dolar kaynak bulunuyor. Dünya Bankası da kriz için 100 milyar dolar kaynak yarattı. Buralardan pay almaya çabalamalıyız. Ancak ödün vermeden. Özel sektör ve finans sektörünün dış borcu bugün 156 milyar dolar gibi büyük bir rakamdır. Şirketlerin borcu bankaların üç katı kadardır. Bu nedenle IMF ile kısa sürede anlaşma sağlanmalıdır. Bugün ihracatı teşvik günüdür. Sanayici ihraç ettiği ürünün KDV’sini geri almaktadır. Ancak, ÖTV’nin yüksekliği hem maliyetleri yükseltiyor, hem de ihracatçıya kötü rüya gördürüyor. İhracatçı rekabet gücünü kaybediyor. Fabrikalardan işçi çıkarmadan maliyetler düşürülmelidir. 2009’un hedefi, büyümek, kar etmekten öte ayakta kalabilmek olmalıdır. Bunun için de planlı ve çabuk önlem paketleri açılmalıdır. Tüketici taleplerini canlandıracak paketler olmalı. Ancak kaynaklarımız son derece sıkıntılı. Bu nedenle istihdamın daralmasını engellemek zorundayız. Yatırım kredisi kullanan şirketlere yardımcı olmak hükümetin başlıca görevidir. Şirketlerin sorunlarını çözecek reçete hükümetin elinde. İmtiyazlı ortaklıklar teşvik edilmeli. Kamu da artık özel sektörle hareket etmeli. Sanayici ile bankalar arasındaki güven ortamı sağlanmalıdır. Denizli ekonomik sıkıntıyı ancak bu koşullarda atlatabilir. Bu nedenle Denizli Ticaret Odası’nda dinamik bir yapıya, atak yönetime ihtiyaç büyüktür.
Halen öğrenci
1954’te Denizli Babadağ’da doğdu. Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi’yle Anadolu Üniversitesi İş İdaresi Bölümü mezunu. İzmir Eğitim Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Bölümü’nün de son sınıf öğrencisi. Evli ve üç çocuk babası olan İzzet Arpacı, Batı Anadolu Sanayici ve İş Adamları Federasyonu Yönetim Kurulu üyeliğini yürütüyor.
Yazının Devamını Oku 16 Ocak 2009
EGE’de çekilen diziler 7’den 70’e birçok insanı ekranların başına çekiyor. Bu hafta, önemli televizyon filmleriyle dizilere imza atan yönetmen Mustafa Şevki Doğan ile Ege’de çekilen, yöresel temalarıyla ilgi çekmeyi başaran Baba Ocağı ve Muğla yı konuştuk.
Dizi için neden Muğla’yı tercih ettiniz?
- Öncelikle ben Aydınlı’yım. Yani Egeli. Muğla, rüyalarımın kenti. Çocukluğumdan bu yana Muğla’yı çok seviyorum. Küçük yaşlarda, ailece gelir giderdik. Muğla ayrıca özel bir il. ’Dondurmam Kaymak’ filmi ile ismini kazıdı. Ayrıca devamı geldi. Diziler çekildi. Muğla bütün yönetmenlerce keşfedilmesi gereken bir kent. Biz de Muğla’yı bu dizi için başkent ilan ettik. Baba Ocağı’nı burada çekiyoruz. Yerel halkla içli dışlı olduk... Birkaç gün buradan ayrılsak halk bizden hesap sorar hale geldi. Ayrıca sanatçılarımız da buradan gitmek istemiyor. Sekiz aydır buradayız ve bir iki sefer İstanbul a gittiler. Halk ile bütünleştiler. Normalde bile Muğla lehçesini konuşur hale geldiler. Muğla iline sinema ve dizi konusunda yatırım yapmaya devam edeceğiz. Ayrıca Muğla’da keşfedilmemiş bir yaşam tarzı var. Yörede maden var. Turizm keza büyük oranda. Adeta Antalya’dan sonra turizmin başkenti durumunda. Ayrıca termik santral ile ülke gündeminde olan bir il. Mermer ocakları da Kavaklıdere’de mevcut. Ülkede ekonomik kriz yaşanıyor ama Muğla’da bunu görmek mümkün değil. Halk kendi halinde bir yaşam sürüyor. Sanki ekonomik kriz Muğla’yı etkilememiş. İnsanlar o kadar pozitif enerji veriyor ki, etkilenmemek mümkün dağil. Halk sanata ve sanatçılara çok değer veriyor. Sanatçılarımız da bu yaklaşımdan çok etkilendi. Bu bölgede özellikle de Muğla’da bir çok dizi ve filimde rol almak istiyorlar.
Tanınmış dizilere imza attı
1964’te Aydın Söke’de dünyaya gelen Mustafa Şevki Doğan, ilk orta ve lise eğitimini burada tamamladı. İstanbul Üniversitesi Orman Mühendisliği Bölümü’nde lisans eğitimi alan Doğan, ardından sinema ve televizyon eğitimi aldı. Kurtlar Vadisi, Deli Yürek, Baba Ocağı, Kuzey Rüzgarı gibi dizilerde imzası bulunan Doğan evli.
Yeni bir aşk filmi çekiliyor
Muğla’da başka projeler olacak mı?
- Elbette var. Ben bu coğrafyanın çocuğuyum. Doğduğum ve büyüdüğüm bölge. Muğla’da yeni dönemde bir film çalışmamız olacak. Bu bir aşk hikayesi. Bütün sanatsevenler bu filmi çok beğenecek. Nasıl ki Kurtlar Vadisi, Deli Yürek, Son Osmanlı Yandım Ali, Kuzey Rüzgarı ve Baba Ocağı beğenildi ise bu aşk filmi de çok beğenilecek. Çünkü Muğla otantik ve efsane bir kent. Halkı içten. Hiçbir kötümser düşüncesi olmayan insanlar Muğla’da bir araya gelmiş. Bu nedenle bundan sonra yapımcılığımı Muğla’da yürütmek istiyorum. Burada kendi halinde bir yaşam var. Dizilerde ve filimlerde de kendi halinde yaşam olmalı ki halkla bütünleşsin. Bu diziyi Yatağan’ın Bozhöyük Beldesi’nde çektik. Halkın sımsıcak yaklaşımı bizi çok etkiledi. Yeni dönemde yine Yandım Ali’nin ikinci bölümünü de Muğla’da çekmeyi kararlaştırdık. Televizyon ve film izleyicilerine Muğla’yı sunmaya devam edeceğiz.
Yazının Devamını Oku 9 Ocak 2009
TÜRSAB Genel Başkanı Başaran Ulusoy, 2008’de yüzde 90 gerçekleşen hedeflerini daha da büyüttüklerini söyledi. Başaran Ulusoy ile 2009 turizm planını görüştük. Turizm açısından 2008 yılını kısaca değerlendirebilir misiniz? Beklentileriniz gerçekleşti mi?
- Hedefimizi yüzde 90 ulaştık. 16.5 milyar dolar beklentimiz vardı. 13.5 milyar dolayında gerçekleşmeye ulaştık. 26 milyon turist Türkiye’yi ziyaret etti. Antalya sahilleri dolulukta yüzde 100 dolayında kapasiteye ulaştı. Muğla sahilleri ise, Antalya’nın oranına henüz ulaşamadı. Antalya, Türk turizminin hem motor gücünü oluşturdu, hem de yazlık başkenti oldu. Ne var ki, artık Antalya sahillerinde turizm yatırımı doyma noktasına geldi. Artık Antalya sahillerine yatırım yapılamaz bir konumdayız. Muğla sahilleri ise, henüz uluslararası platformda dünyaya açılmak üzere... Muğla sahilinde Dalaman ve Bodrum havaalanları var. Ama Muğla sahilleri üçüncü bir havaalanında karşılayabilecek konumda. Bu havaalanı Marmaris ve Yunan adalarına komşu Datça arasında olabilir. Bu havaalanı bizim açımızdan önemlidir. Muğla turizmcilerinin de özel isteğidir. 2008’de ülkemize 26 milyon turist gelmiştir. Almanya birinci, Rusya ikinci, İngiltere de üçüncü sırada yer almaktadır. Bulgarlar, sürpriz bir atakla özellikle de Güney Ege sahillerimizi ziyaret eden dördüncü ülke olmuştur. Ardından Hollanda, İran ve Fransa gelmektedir. Türk turizminin artık kapasitesi de, kalitesi de artmıştır. Bu saatten sonra Türkiye’nin önemli gelir kaynaklarından biri de turizm sektörüdür. Buna karşın İzmir’in Çeşme ve Seferihisar, Denizli’nin Pamukkale ve Afyon’un termal tesisleri de oldukça önemli turizm potansiyeli arasındadır.
KİMDİR?
1949 Trabzon doğumlu olan Başaran Ulusoy, İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Fakültesi mezunu. Türk turizminin duayenlerinden olan Ulusoy, altı dönemdir Türkiye Seyahat ve Acenteleri Birliği Başkanlığı’nı yürütmektedir. Ulusoy evli ve iki çocuk babası.
SADECE DENİZ TURİZMİ YAPMAK OLMAZ
Alternatif turizm için ne yapılabilir?
- Türkiye sadece deniz ve kumsalla anılan bir turizm beklentisi içinde olmamalıdır. 2009 hedefimiz, 22 milyar dolarla ifade edilmelidir. Bu nedenle de termal turizme önem vermek zorundayız. Örneğin, İzmir Balçova, Denizli Karahayıt, Afyon ve Aydın Menderes Havzası, jeotermal turizmi için önemlidir. Avrupa ülkelerinde sağlık turizmi çok önemlidir. Bazı acentelerimiz İstanbul merkezli diş hastalıklarına yönelik turlar düzenlemektedir. Çünkü Avrupa’da diş hastalıkları tedavisi büyük maliyetlere neden olmaktadır. Ülkemizde Avrupa’ya nazaran daha ucuza mal olmaktadır. Bu hedefi ön plana koyarsak, Karahayıt’ı, Balçova’yı, Afyon ve Kütahya’daki tesisleri ön planda tutarsak kışları sağlık turizmi ile ilgili önemli potansiyel yaratabiliriz. Bu, turizmi 12 aya yayma açısından çok önemlidir. Böylece 2009’da 22 milyar dolarlık turizm gelirine sahip olabiliriz. Türkiye coğrafi konum bakımından önemli bir turizm cennetidir. Nehirlerimizle, Karadeniz yaylarıyla, Nemrut Dağı’yla, peri bacalarıyla, Nuh’un gemisiyle büyük turizm potansiyeline sahibiz. Yeter ki bakanlığımız ve hükümetimiz arkamızda olsun. Dünya turizm pastasından hak ettiğimizi elbette alacağız.
Yazının Devamını Oku