Dünyada 30’a yakın sektörle birlikte çalışan, 200 milyar dolara yaklaşan bir iş hacmine sahip olduğu bilinen, düğün ve balayı endüstrisinde, ülkemiz de tercih edilen destinasyonlar arasında yer almaya başladı.
Bu gelişmeleri köy düğünleri, kır düğünleri gibi özellikler katarak değerlendiren organizasyon kuruluşları yıldönümü ve kurumsal kutlamaları da aynı kategoride başarı ile yapıyorlar. Son beş yılda çok hızlı bir gelişme gösteren “Düğün Turizmi” kendini yaratıcı etkinliklerle aşmaya çalışan, giderek kaliteyi ön plana çıkaran turizm sektörümüz için de gelecek vaat ediyor.
DÜĞÜNLER TÜM YILA YAYILDI
Yakın zamanlara kadar temmuz ve ağustos aylarında yoğunlaşan düğünler, tüm yıla yayılırken; düşünülen bütçeye göre beklentilerin en verimlisini sunmaya çalışan organizasyon kuruluşları da, dünya evine girmeyi düşünenler tarafından daha çok tercih edilmeye başladı.
Mevsimsel olmaktan çıkan büyük çaplı düğün organizasyonları, işletmelere törenler yanında konaklama talebi sağladıkları için ayrıca doluluk artırıcı ve mevsim uzatıcı bir karakter kazanmaya devam ediyor. Turizm işletmelerimiz de, bu talepleri fark yaratan ve değer katan bir anlayışla değerlendiriyor.
İnsanlar, yaşamlarının bu gününü, unutulmayacak anılarla yaşatmaya çalıştıkları için düğünlerini farklı kılacak tekliflere de olumlu bakıyorlar. Ülkemizin Las Vegas’tan (106.000) sonra en çok düğünün yapıldığı İstanbul (90.000) başta olmak üzere, her yerde bu organizasyonların yapılabileceğini gösteren hazırlıklarla, uluslararası pazara açılması zamanının geldiğini düşünüyorum.
ANKARA’NIN ÖZEL BİR YERİ VAR
Kentlerimizde oluşan özel mağazalar ve Ankara’daki Siteler gibi mobilya merkezleri de kişiye ve konuya özel bir faaliyet alanı olarak tanımlanan, düğün turizminin parçası olmaya başladılar.
Bunu stoklayamama maliyeti diyebiliriz. Ancak elde bulundurmama maliyetleri sadece satış kaybından kaynaklanmamakta, aynı zamanda talebe cevap verememenin gelecekteki yankılarını da içermektedir. Müşterinin güveninin kaybedilmesi, ilişkilerin zarar görmesi, gelecekteki muhtemel satışların kaybedilmesi daha derin ve sarsıcı etkileri arasında yer almaktadır.
Bu bağlamda; elde bulunduramama maliyeti mevcut bir talebin stoklardan karşılanamaması durumunda ortaya çıkan veya stoklardan karşılanamayan talebe ulaşıncaya kadar geçirilen zaman dilimiyle oluşan maliyetlerdir.
Turizm sektörü geneli itibariyle dönemseldir. Bir turizm işletmesinin turizm ürününü oluştururken kullandığı girdileri stoklamak kısmen mümkündür. Yiyecek-içecek, oda, tefriş ve dekorasyon malzemeleri, otel ekipmanları gibi.
BAZI SEKTÖRLER FARKLI
Ancak turizm sektörünün genelde sezonluk çalışması dolayısıyla turizm ürünlerini stoklanması kolay değildir. Dönem biter turist gider veya en az sayıya geriler. Özellikle güneş-kum-deniz üçlemesine dayalı sejur turizmde, güneşin de kumun da denizin de zamanı kısaca sezonu bellidir. Bazı sektörlerde durum farklıdır. Zira bir beyaz eşyayı, bir ayakkabıyı, bir peyniri, bir kumaşı stoklayabilir ve zamanı geldiğinde her zaman pazarlayabilirsiniz.
Normal şartlar altında maliyet fiyatı ile satış fiyatı arasındaki fark kar ise ve reel faiz üzerinden veya alternatif yatırım açısından bakıldığında elde edilen kar ile bunlardan sağlanan gelir karşılaştırıldığında hangisi avantajlı diye değerlendirir ve buna göre üretim, stok, pazarlanabilir fiyat dengesini kurabiliriz. Ancak turizm sektöründe durum farklıdır. Satış ve pazarlamayı geliştirme çabalarınız ne kadar iyi olursa olsun turizm ürününün stok maliyeti çok yüksektir. Bu durum turizm yatırımcısı ve girişimcisini zorlamaktadır.
12 AYA YAYMAK GEREK
Sektörel açmazların ve çıkmazların başında ele alınabilecek stoklayamama sorununu aşmak için ana turizm ürünün yanına yeni ürünler koymak ve turizmi 12 aya yaymak gerekir.
FIJET’le (Dünya Turizm Gazetecileri ve Yazarları Federasyonu) yaptığımız çalışmalar sonucunda, Ankara’da Hamamönü projesine Altın Elma ödülü Altındağ Belediye Başkanımız Sayın Veysel Tiryaki’ye 3 Eylül’de sunulacak. 1954 yılında kurulan FIJET dünyada otuzbeş ülkede bine yakın üyesi olan BM (UNESCD ve Dünya Turizm Örgütü - WTRO) tarafından desteklenen bir kuruluş. Türkiye’deki temsilcisi Türkiye Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği (ATURJET) FIJET’le uluslararası projeler ve etkinlikler üretiyor. ATURJET Türkiye’de iki Genel Kurul yapılmasında ve iki Altın Elma ödülü alınmasında etkili çalışmalar yapan benim de üyesi olduğum bir dernek.
1971 yılından bu yana 43 projenin uygunluk alabildiği Altın Elma ise dünyada kültür ve sanat alanında başarılı olan projelere verilen, kendi alanında “Turizm Oskarı” olarak nitelenen bir ödül. Türkiye daha önce Nemrut Dağı ve Antalya Kaleiçi projesi için bu ödülü almıştı; Hamamönü projesi ile dünyada üç Altın Elma ödülü olan tek ülke olacak.
Birlikte çalışma
ATURJET Onursal Başkanı ve bir dönem FIJET Yönetim Kurulu Üyesi olan Özcan Sandıkçıoğlu’nu bu vesile ile bir kez daha rahmet ve saygı ile anıyoruz.
ATİD ve ATURJET işbirliği ile başlayan proje yaklaşık bir yıllık bir çalışmanın ürünü. Belediye Başkanı Sayın Veysel Tiryaki ile yaptığımız ön görüşmelerde gösterdiği yakın ilgi; projeyi FIJET Başkanı Sayın Tijani HADDAD ve Yönetim Kurulu’na taşıyan ATURJET Başkanı Ertan Sandıkçıoğlu’nun çalışmaları ile bu sonuca ulaşmış olduk.
Hamamönü’nün EDEN’den (Uluslararası Seçkin Destinasyonlar) sonra uluslararası alanda kazanacağı bu ikinci ödülün de törene katılacak olan FIJET Yönetim Kurulu Üyeleri aracılığı ile dünya turizm basınına taşınacağına inanıyorum. 2010 yılında İstanbul ve Bodrum’da yapılan FIJET Dünya Kongresi’nin sonuçlarının yansıdığı yayınların reklam ve tanıtım değeri 1 milyon euro olarak hesaplanmıştı.
Geçenlerde Ankara’yı ziyaret eden ve Ankara’nın yaz aylarında da gençler için bir tatil seçeneği olabileceğini anlatan bir görüşü sizlerle paylaşmıştım.
Bu hafta da Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bir değerli mensubunun kitabına ve bu kitapta bizlere aktaracağı görüşlere yer vermek istiyorum. Çalışmalarını kalıcı hale getirebilen, bunları kitaplar halinde aktarabilen tüm yazarlarımızı bu vesile ile tekrar kutluyorum.
Dünyadaki tüm gelişmeler yaşamın devamlılığına bağlı, bu da doğal kaynakların sürekliliğini sağlamaktan geçiyor. Buna bazı kaynaklar “Yeşil Ekonomi” adını da veriyorlar. Doğa dostu olmak, insan ve yaşam dostu olmakla ve dolayısıyla ekonomi ile de yakından ilgili. Değerli yazarımız Kültür ve Turizm Uzmanı Ertan Özçoban da kitabında bu konuları turizm açısından incelemiş; şimdi kitabımızı yazarımızın anlatımı ile tanıyalım.
Yazarımıza göre “Turizm Ekolojik ortamın tam ortasında duran ve içinde bulunduğu fotoğraf karesinde artık daha temkinli tebessüm eden bir endüstrinin adı! İşte bu eser, ülkemizde temkinli tebessüm etmek zorunda olan turizm endüstrisinde, geçmişten bugüne kadar gerçekleştirilen, çevre dostu sosyal sorumluluk kampanyalarına ışık tutmuş ve Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hayata geçirilen “Yeşil Yıldız” projesinin hem teorik altyapısını detaylarıyla anlatmakta, hem de bu proje üzerine sahada yapılan ilk ve tek bilimsel araştırmanın sonuçlarını ortaya koymaktadır.”
170’E YAKIN KARŞILAŞTIRMA
Çevreye Duyarlı Konaklama Tesisi olmanın rezervasyon kararlarına etkisi, gezginler üzerindeki farkındalık oranı ve çevre duyarlılığının meslek, yaş, sosyal refah seviyesi, eğitim, cinsiyet gibi temel değişkenler üzerinden analizleri gibi 170’e yakın karşılaştırmanın yer aldığı çalışma, hem otel işletmecileri açısından büyük önem taşımakta, hem de çevre duyarlılığı konusunda hassasiyet gösteren her bireye, farklı bir bakış açısı sunmaktadır.
Yeşil Yıldız’ın sadece teknik formlar olmadığını, Bireye farklı bakış açısı sunma noktasındaki ayrıntıyı da yakalayan yazarımızın bu görüşünün gelecekteki çalışmalara da ışık tutması temennimi de eklemek isterim.
ANKARA’YI DAHA YAKINDAN TANIMAK
Baskısı ve görünümü ile gerçek bir prestij kitabı niteliği taşıyan bu eserin, kültürün bir parçası olan Ankara Yemeklerinin, orijinal tanımları ile gelecekte de bilinmesi için önemli bir kaynak olacağına inanıyorum. Öncü, örnek ve destek olanlara teşekkürlerimizle; kitabın talep edenlere ulaşabileceği şekilde çoğaltılmasının da yararlı olacağı görüşündeyim.
DESTEĞE HAZIRIZ
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümüzün hazırlanışı sırasında yaptığı değerli katkılarının, bundan böyle de tamamlayıcı projelerle devam edeceğini düşünüyorum. ATİD olarak kitapta yer alan tanımlardan oluşacak bir seminerin, Türkiye Aşçılar Federasyonu ile birlikte yapılması için gerekli desteği vermeye hazırız.
Böylece tanımların, arşivlerden lokantaların yemek listelerine aktarılması mümkün olacak; hazırlık aşamasında Ankara’da yetişen ürünlerin kullanılması ile özgünlük daha da artacaktır. Kalecik yaprağı, Çeltikçi pirinci, Kızılcahamam ve Kazan’ın eti, Polatlı’nın süt ürünleri gibi örneklerini artırabileceğimiz yerel ürünler, özgün yemeklerde kullanılmış olacak.
Mutfak şeflerinin alacakları seminer sonrası, yemekleri uluslararası tatlar olarak geliştireceklerine de inanıyorum. Ayrıca diyetisyen ve beslenme uzmanlarının da yemeklerin kalori, yağ, protein gibi değerlerini hesaplayıp, modern anlamda bir beslenme tarzı için katkı sağlayacakları bir çalışma ortamı oluşacaktır.
AŞEVİ DE DESTEKLENMELİ
Ramazanın da ruh ve bedensel olarak arınmamız açısından yılın önemli bir bölümü olduğunu biliyoruz. Bu nedenle manevi çekim merkezlerimiz kadar, bedenimizi destekleyen etkinliklere ve mekanlara da ihtiyacımız var. Bu ortamlarda iftar, iftar sonrası olarak kendimize armağan edebileceğimiz güzellikler oluşturmamız mümkün görünüyor. Yeni dostluklara da açık bu ortamlardan ve mekanlar dan tüm yıl boyunca yararlanılmasını da öneriyorum.
Her yönüyle, bir Ramazan destinasyonu olarak kabul edebileceğimiz Ankara’nın bu yönünü tamamlayan ve destekleyen mekanlara değinmek istiyorum.
Kentsel yapının içinde yer alan Hamamönü, Gençlik Parkı gibi etkinlik alanları genelde hazır programlara katılmamızı sağlıyor.
Bunun yanında, Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen, kendimize özgü bir ortam kurmamıza imkan sağlayan park alanlarından Mavi Göl, Harikalar Diyarı, Altın Park, Gölbaşı Mogan, Göksu Parkı, Gençlik Parkı, Dikmen Vadisi, Ali Dinçer Parkı ve Gökçek Parkı bu anlamda aklımıza ilk gelen yerler oluyor. Buraları aynı zamanda piknik, yemek hazırlama imkanları yanında yürüme ve spor yapma imkanları ile de bedenimizi sevindirebileceğimiz ortamlar olarak değerlendiriyorum. Kentimizin içinde yer alan, büyük bir özenle düzenlenen parklarımızın yanı sıra, Gölbaşı gibi çevre belediyelerimizin bize sunduğu imkanları daha çok kullanmaya özen göstermek, sağlığımıza katkı açısından önem taşımaktadır.
Ankara’nın yakın çevresi de zengin etkinlik alanı olarak değerlendirilebilecek özellikler taşıyor. Seyahat acentelerinin tur programları olarak bize sunduğu çevre gezilerine katılmakla, bedenimize ve ruhumuza önemli katkılar sağlayabiliriz. Bu programların “Ankara’da Yürümek” başlığı altında kentin tarihi dokusunu, Cumhuriyet döneminin mimari eserlerinin tanınmasını sağlayacak şekilde oluşması da, mümkün görülüyor.
TV8’in Hamamönü’nde yaptığı “Erkan Tan ile Ramazan” programı bir Ankara klasiği oldu. Tüm ülkede ve dünyada ilgi ile izleniyor.
Aynı şekilde ulusal televizyon kanalları da Hacıbayram, Altın Park, Harikalar Diyarı, Gençlik Parkı, Göksu ve Mogan yanında Gölbaşı Belediye parkında da ATO ve belediyelerin verecekleri desteklerle farklı formatlarda iftar programları yapabilirler. Bu yayınlar, Ankara’ya çevreden olan ilgiyi artıracak Ramazan destinasyonu olmasının yanı sıra; yayın merkezi imajını da ekleyecektir. ATİD olarak bu imajın güçlenmesi için, ATO ve belediyelerin verecekleri desteklerin yanında olmaya hazır olduğumuzu da ifade etmek isterim.
Yıllık olarak değişmesi de bu niteliğinden ileri gelmektedir. Ramazanı fazileti ve bereketi ile geçirmek açısından gıda ve beslenme ağırlıklı tanıtımlar yanında fikirler, düşünceler ve insanlara katkı sağlayacak değerler açısından da bir yeniliğe ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Ülkeler ve kentler açısından 16 yaş üzeri nüfusun %15’inin yerel toplum, kültür ve serbest zamanları değerlendirme etkinliklerine katıldığı yerleşimler, turizm açısından temel ivmeyi yakalamış olarak kabul edilirler. Bu ivme onlara komşuları ve dış turizme açılmanın temel alt yapısını sağlar. Ankara’yı da bu açıdan turizm ekonomisini kendi yapısı içinde devam ettirebilen kentlerimiz arasında kabul etmek gerekir.
Ramazan Ayı da bu açıdan toplumsal katılıma ivme katabilecek şekilde değerlendirilebilir özellikler taşımaktadır. Ankara, ramazan ayının, inançların tazelenebileceği bir ortamda geçirilebileceği kentlerimiz arasında, önemli bir yer kazanabilir. Hazırlık aşamasında Asya Termal gibi tesislerimizin hazırladığı kapsamlı programlar, bu kutsal ayın gereklerine uygun bir şekilde örnek alınabilecektir.
Dini yapılar ve anlayışlar açısından zengin bir birikime sahip olan Ankara’da, yeni yapılan semt camilerinin de bu anlamda bir özellik taşıdıklarını düşünüyorum. Bu yapı, Akşamları Hamamönü, Gençlik Parkı gibi mekanlar ve belediyelerin ramazan programları, kentimizi bir Ramazan Destinasyonu haline getirilebilir.
Yazımın bu bölümünü hazırlarken, Dostum Mimar Mustafa Şahin’in görüş ve tespitlerinden yararlandım. Bana Ankara’da son dönemde yapılan camileri anlatırken, uygulayıcı bir mimar olarak da “Camilere, yapanlar tarafından gösterilen özenin devam ettiğini, günümüz ibadethanelerinin böyle olması gerektiği yorumunu; bu örneklerin daha da çoğalacağı bir gelişmeye de Kuzey Ankara Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında yapılmakta olan, camiler bittiğinde tanık olacağımız” haberini de kendisinden aldım.
Ankara’da son dönemde yapılan Çankaya Hasan Tanık Camii, Söğütözü Başyazıcıoğlu Camii Başkentin farklı mimari üsluba sahip camilerinden minaresi ve yeşil kubbesiyle Medine’de bulunan “Mescidi
Nebevinin küçültülmüşü” olarak nitelendiriliyor. Hisrcıklıoğlu Beştepe Camii, Bilkent – Doğramacı Ali Paşazade camii, Çukurambar Sebahattin Yıldız Camilerini “Klasik Dış Mimarinin, klasik ve Modern iç mimari ile desteklendiği bir ortam da, aydınlatma, ısıtma ve havalandırma sistemi, Lavabo ve ıslak mekanları(abdest alma yerleri) ve çevre düzeni ile ibadete gelenleri cezbetmektedir” şeklinde değerlendirdi.
Yaz tatilinin bir bölümünü Ankara’da geçiriyor. Kendisini Kızılcahamam Asya Termal’de tanıdım. Sevecenliği, kibarlığı ile gençliğimizi temsil eden ilgisini bana “Ankara’da Genç Olmayı” sorarak gösterdi.
Ben de Ankara’nın, üniversiteleri, kültür-sanat ortamı ve serbest zamanları değerlendirmeyi, uygun imkanları ve teknokentleri nedeniyle kendisini geleceğe hazırlayan gençlerin şehri olduğunu söyledim.
Ankara’yı kendisinin seçeceği bir programa göre tanımak ve başkalarına da tavsiye etmek istediğini hissettim; mutlu oldum. İzlenimlerini bana daha sonra ilettiğinde de, tüm gençlerimizle paylaşmak istedim.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Büşra öncelikle ODTÜ’yü gezmiş. Ankara’ya gelirken aklında ODTÜ Mimarlık Fakültesini tercih etme düşüncem vardı diyor. Bu nedenle Ankara’da üniversiteler arasında ODTÜ’yü seçtiğini, gezdiğini ve kararının doğruluğuna inandığını söylüyor.
ODTÜ konusunda kendisini etkileyen gezi sırasında da tanık olduğu gibi, Rektör Prof. Dr. Ahmet Acar’ın Hürriyet Gazetesinde ‘’ Bu günün değil, geleceğin mesleklerini düşünerek karar verin’’ başlıklı çağrısı da etkili olmuş.
ODTÜ’de kendisine eşlik eden Endüstri Mühendisliği Bölümünden Ecem’e teşekkür ederken; burada, geleceğin başarısını yakalamak için her şey var diyor.