Onu dinlerken aklıma bir film geldi, “Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu”, Yönetmen Engin Ayça’nın filmiydi bu. Akılda kalıcı bir filmdir. Samimi bir şekilde işlenmiş kaç romantik film var ki? Ölüme karşı tek yanıt sanattır ne de olsa...
Başrollerini Türkan Şoray (Leyla Akın), Ekrem Bora (udi Cemâl) ve Gülsen Tuncer (udi Cemâl beyin kız kardeşi) paylaşıyordu. İzlemediyseniz, listenize alın bence.
Geçen ay İstanbul Film Festivali’nde izleme fırsatı bulduğum diğer bir filmse, Vuslat Saraçoğlu’nun yönettiği “Bildiğin Gibi Değil”. Tesadüfün bu kadarı olur.
Bu filmde, Hakan Dedeler’in seslendirdiği “Göçmen Kızı” isimli türkü vardı. Hakan’a TRT müzik kanalında sık sık rastlıyordum zaten. Bundan böyle yakından takip edeceğim.
Kapsamlı bir Amerika tarihi
* Bize biraz kendini anlatır mısın, nasıl bir yaşamın var?
- Ben hayatıma görme engelli olarak başladım. İki kardeşim var. Aslında üçüzüz. Onlar görüyor. Kız kardeşim ressam, erkek kardeşim de evlilik aşamasında. Şu anda aynı evde yaşıyoruz. Beş kişilik bir çekirdek ailemiz var. Görme engelliyim ama ailem bugüne kadar bana görmemenin eksikliğini hiç hissettirmedi.
* Ailenin görme engelini sana hiç hissettirmediğini söyledin. Sana karşı tutumları nasıldı?
- Çocukken kardeşlerimle sokakta oyun oynardım. Parkta oynarken beni görenler, annemle babama söylenirdi “Bu çocuk düşecek, bunu burada bırakmayın” diye. Annem ise hep şunu derdi; “Düşsün ki düştüğü zaman ne olacağını bilsin, kendi kendine bir şeyler yapmayı öğrensin, sosyalliği artsın.” Ben 14 yaşındayken de Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi’ne başladım ve orada okuduğum 5 yıl boyunca yurtta kaldım. Ailem görme engelli bir çocuğu 14 yaşında yurda gönderdikleri için bayağı tepki almıştı. Ama ben bu şekilde hayatı yalnız yaşamayı, kendi başıma bir yerden bir yere gitmeyi, arkadaşlarımla etkili iletişim kurmayı, ailem dışındaki kişilerle aynı odayı paylaşmayı öğrendim. O 5 yıllık yurt deneyimi hayatta bir şeyleri oturtmam için bir fırsat oldu bana. Kendimle bu esnada barıştım, bağımsız hareketimi geliştirdim.
BABAM BANA ORG ALDI YETENEĞİM ORTAYA ÇIKTI
* Müzikle yolun nasıl kesişti?
- Klişe bir hikâyeyle... Babam bana çok küçük yaşta org aldı. 9-10 yaşlarındaydım. Bir süre sonra duyduğum şarkıları orgda çalabildiğimi fark etti ailem. Sonra bu yeteneğimle ilgili müzik hocalarıyla görüşmeler yaptılar. Onlar, piyano eğitimi almamı önerdi. 11 yaşındayken piyano eğitimi almaya başladım. Fakat piyano hocam “Sen görmediğin için çift el piyano çalamazsın, biz seni uda yönlendirelim” dedi. Ben de Ramazan Calay adında bir ud yapımcısına ud yaptırdım kendime özel. 1-2 sene ud eğitimi aldım. Ancak udun istediğim müzik aleti olmadığına karar verdim bir süre sonra...
Bu etkinlikte, öğrencilerle keyifli ve interaktif bir söyleşi yaptık. Mollaosmanoğlu daha çok Şili, Peru, Bolivya, Vietnam’daki gezilerini, ben de daha çok Almanya, İtalya, İran gezilerimi anlattım. Bu arada Mehmet Mollaosmanoğlu’nun haziran ayında yeni kitabı yayımlanıyor.
Gerilim türündeki romanlarıyla tanınan yazar, okurlarının merakla beklediği yeni kitabını tamamladı. Yazarın yeni, gizem dozu yüksek romanı “Veganlar”, dünyanın hayvan kaynaklı büyük bir salgınla kaosa sürüklenmesinin ardından kurulan yeni ‘çevreci’ sistemi odağına alıyor. Bu kitabı, sayfa6 Yayınları yayımlıyor.
Remzi’de baharla gelen kitaplar
Baharın ılık günleri içindeyiz. Bu mevsimde genellikle yayınevlerinde bir heyecan yaşanır. Bu heyecanın projektörünü önce Remzi Kitabevi’ne çevirdik. Kent kültürü ve yakın tarih konusunda kitaplarıyla ilgi gören Turan Akıncı, Milli Meclis başlıklı kitabında bir ulusun var olma mücadelesini belgeliyor. Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılışı, 42 ay boyunca İstiklal Savaşı sürerken yaşanan zorluklar, tartışmalar ele alınıyor.
Öymenlerden ortak bir çalışma
“Kafenin o salak müziğini dinlemek için değil, sohbet için gidiyorum” diye. Konuyla ilgili, etnomüzikolog Arzu Haksun ile konuştum, bakın neler söyledi. “Ses ya da müziğin beyine gönderdiği sinyaller, restoranda yediğimiz yemeğin tadını bile değiştiriyor, bizi nasıl etkilemesin” dedi.
Kendisine ait bir tanımlama olan “Ses Diyeti” üzerine çalıştığını anlattı. Proje, Türkiye’de ve dünyada ses/müzik alanında bir ilk. Bireysel ya da her sektöre özel çalışma alanı sunuyor.
En son, Tayvanlı müzik terapist Yi Ting Tseng ile otizmli çocuklara uyguladı. Arzu, konuyla ilgili bir de kitap hazırlığında.
Önay Yılmaz’dan yeni polisiye
Deneyimli yazar Önay Yılmaz okuru bu kez, Bodrum yarımadasındaki antik Leleg yolunda nefesleri kesen bir katil avına çıkartıyor.
Kitapyurdu Yayıncılık tarafından piyasaya çıkan kitabın konusuna gelecek olursak, doğa yürüyüşlerinin yapıldığı Bodrum Leleg yolunda yıllar önce bir kadın öldürülür. Ancak katili bulunamaz. Aynı yolda bir kadın daha öldürülüp katil yine bulunamayınca çiçeği burnunda dedektif Zeynep bir öneride bulunur. Katili bulmak için bu yolda düzenlenen tura, polis kimliğiyle değil, bir trekking tutkunu olarak katılır.
Dedektif ilk zorlu saha sınavında katili yakalamakta başarılı olacak mıdır; yoksa katilin hedefi haline mi gelecektir?
Plaza kadını Asuman’ın öyküsü
Sicpa Türkiye, Kültür ve Turizm Bakanlığı himayelerinde hayata geçirdiği “Gece Müzeciliği” projesiyle tanıştım.
Gece vakti Efes Antik Kenti, bu kentin etrafındaki tarih kokan her türlü yapı görülmeyi hak ediyor. Yolunuz buraya düşerse, gidip bir gece gezin derim.
Empati kraliçesi
Amerikalı yazar Jodi Picoult sevdiğim yazarlardan. 30’dan fazla dilde milyonlarca okura ulaşmış, romanları filmlere uyarlanmış bir isim. “Kız Kardeşim İçin” adlı romanı Alec Baldwin ve Cameron Diaz’ın başrolünde olduğu aynı adlı filme uyarlanmış, büyük ilgi görmüştü. Türkiye’de Picoult, ‘empati kraliçesi’ lakabıyla tanınıyor, külliyatını April Yayıncılık yayınlıyor.
Eğer “Ölmek” filminden bahsetmesem sanki bir şey eksik kalacaktı.
İçinden Berlin geçen bir film daha izlemenin duygusu, ben de sahici duygulara yol açtı. Yaşarken ölmenin felsefesi yapılıyor bu filmde.
Engel olamayıp düşünüyor insan, ölmeyi. Çok garip bir duygu, izah edemiyorsun.
Filmden sonra “Ölmek, yok olmak mıdır yoksa daha çok var olmak mıdır” diye düşündürttü.
Kendime geldim.
Bence sıklıkla hatırlatılmalı ölüm çünkü öleceğini bilen her canlı hayata daha fazla yaklaşıyor.
Yönetmen Matthias Glasner, işlevsiz bir aile üzerinden yaşamın bir parçası olan ölümü ele alıyor.
Bütün hafta sadece film izlemek, ruh sağlınıza da iyi geliyor. Kendinize yakın bulduğunuz film kahramanlarıyla tanışmak sahici bir duygu. Festival devam ederken fırsat bulursanız, içinden edebiyat geçen filmlere daha yakın olun derim.
Edebiyat metinleri sinema festivallerinin vazgeçemediği kaynakların başında geliyor. Bu yıl da filmlerde geçen kitaplar ve edebiyat eserleri dikkatimi çekti...
Little Girl Blue/Yönetmen: Mona Achache/Fransa- Belçika/2023
Film Anlatıcısı Kız/ Yönetmen: Lone Scherfig/İspanya-Fransa-Şili/2023
Başlangıç/Yönetmen: Ava DuVernay/Abd/2023
Sevgiler, Hilde/Yönetmen: Andreas Dresen/Almanya/2024
Bu karar sadece gelecekteki kariyer yollarını değil, aynı zamanda mutluluklarını ve topluma katkılarını da şekillendiriyor.
Geçtiğimiz günlerde yayımlanan “İşim ve Ben” (Meslek Seçiminden Önce Okunacak Kitap) Yıldız Hacıevliyagil Cüceloğlu’nun yazdığı kitap, “Kişi, yapmaktan mutlu olacağı bir mesleği/işi seçmesi için nelerin farkında olmalı” sorusuna cevap arıyor.
Yıldız Hacıevliyagil Cüceloğlu hukuk, felsefe ve psikoloji alanındaki bilgi birikimini, farklı seçim ve kariyer öyküleriyle bir araya getirmiş. (Kronik Kitap-192 sayfa)
Keyifli ve düşündürücü bir okuma
Judith Hermann, çağdaş Alman edebiyatının en önemli isimlerinden biri.
Hermann, romanları ve öykülerinde, insanı sıradan yaşamları içinde derinlemesine inceleyen gözlem gücüyle öne çıkar.