Paylaş
İnsanların dış görünüşleriyle ilgili yorum yapılmasını ayıp buluyorum.
Ancak bunun bazı istisnaları var. İlki, ünlüler ve fenomenler.
Çünkü böyle bir işe soyunmak demek, birçok avantajının yanında, sıradan insanların sahip olduğu bazı özgürlüklerden de vazgeçmek demek aynı zamanda.
Kilo alsan haber olursun, kilo versen haber olursun, galaya/açılışa katılırsın kıyafetin eleştirilir.
İmaj değiştirirsin, beğenen kadar beğenmeyen de çıkar.
Özel hayatına burun sokarlar, biriyle göz göze gelirsin, ertesi gün kendini manşette bulursun.
İşin doğasında var biraz bu:
Popüler kültür ikonu olmak, önce böyle peşin bir anlaşma yapmayı da gerektiriyor.
Bunun bir diğer istisnası da güzellik kraliçeleri.
Sen bir iddia ortaya koymuş, “Ben en güzelim” diyerek podyuma çıkmışsan, bu iddian karşısında bir anlamda insanlara da cevap hakkı doğurmuş oluyorsun.
Kimi “Bence çok güzel” diyecek, kimi “İkincinin hakkıydı”, kimi “Bu sene hiç güzel kız katılmamış” diyecek.
Bu medeni cesareti gösteren kişi de gelebilecek her türlü yoruma karşı yine aynı cesarette/özgüvende/olgunlukta olmalı bence.
Hele de o insanları ülke adına bir uluslararası yarışmada temsil edeceksen.
Miss Turkey 2024’te “Türkiye’nin en güzel kızı” unvanını alan 24 yaşındaki İdil Bilgen tartışmaların odağında.
Böyle bir konu sosyal medyanın diline düşünce varın siz hesap edin yapılan mavraları.
Bunların bazıları da hakikaten çok kırıcı.
Açıkçası ben de İdil kardeşimizin Türkiye’nin en güzel kızı seçilmesine şaşıranlardanım.
Çirkin mi, Haşa!
Boylu poslu, pırıl pırıl, alımlı bir hanım.
Yarışmaya gidecek temsilcimizin moralini de bozmak istemem ama sokağa çıktığınızda bile Türkiye’yi temsil edebilecek çok daha alımlı bir ton genç kadın görüyorsunuz.
Dünyada da derece alan Azra Akın, Hatice Şendil, Arzum Onan gibi güzelleri akla getirince...
Ya aradan geçen yıllarda güzellik anlayışı çok değişti diye düşünüyorsunuz...
Yahut da güzellik yarışmaları çok itibar kaybetti, artık kimse katılmıyor diye.
Haftanın lafı Berfu’dan
Şöhretin kanunu çok kere yazıldı ama son zamanlarda en güzel tariflerden biri Berfu Yenenler’den geldi:
“Biriyle ilgili ‘nötr’sen, o kişi bu sektörde var olamaz...”
Yani pozitif ya da negatif, bir refleks uyandırmanız gerek insanlarda. Kayıtsız kalamamalısınız, bir yerden yakalamalı sizi.
Ya içiniz erimeli: Bakınız: Serenay Sarıkaya, Kıvanç Tatlıtuğ...
Ya kızdırmalı, antipatik olmalı: Hatırlayınız: Tuğçe Kazaz, Nihat Doğan...
Ya şaşırtmalı, ambale etmeli: Örneğin Bülent Ersoy, Mustafa Topaloğlu...
Ya kendiniz gibi hissettirmeli: Mesela Demet Evgar, Cem Yılmaz...
Medyatiklikle şöhretin iç içe geçtiği şu dönemde “haftanın lafı” ilan etmeye değmez mi sizce de?
Keşke hiç yaptırmasaymış
Sevda Demirel yıllar önce Hande Ataizi ile yaşadığı ekranda tokatlaşma meselesi yüzünden bir ton estetik yaptırdığını açıkladı tanınmamak için.
90’ların popüler skandallarından biriydi, Hande Ataizi unutsa biz unutmayız: “Ne dedin sen? Ne dedin sen? Şakkk!”
Öyle ki Sevda Demirel’e tanınmamak için estetik mestetik yetmez, “tanık koruma programı” gibi büyük bir operasyon lazım.
Üstelik Sevda Hanım tarihleri de karıştırıyor olmalı, çünkü estetik merakı 2002’de yaşanan bu olaydan çok önce başlamış, hatta bir-iki yıl daha önce, patlayan meme silikonlarıyla gündeme gelmişti.
En son Hande Ataizi de yaptırdığı göz kapaklarıyla gündemde ama bir Sevda Demirel’e, bir de bu yaşında hâlâ bir içim su gibi duran Hande Ataizi’ne bakın.
Keşke hiç kalkışmasaymış böyle bir tanınmama çabasına.
Paylaş