Paylaş
Serkan Keskin-Meriç Aral çiftinin geçen hafta Etiler Delicatessen’de yapılan düğünlerinin ardından, davetlilerden Nur Sürer yolun hemen karşısındaki İETT durağına geçti; evine otobüsle gitti.
Usta oyuncunun akbil basarken çekilmiş görüntüleri o gün bugündür tartışılıyor.
Öyle ki Nur Sürer açıklama yapmak zorunda kaldı:
“Niye konuşuluyor? Ben hep biniyorum. İlk defa gördüler. Sürekli metro da kullanan biriyim. Çocukların düğününün önüne geçti, anlayabilmiş değilim...”
Anlayamaz tabii ki Nur Sürer. İki Altın Portakal’a rağmen gösteriş, ego, kendini olduğundan büyük satma gibi kavramlardan nasibini alamamış. 70’inden sonra da kolay kolay öğreneceğini sanmıyorum.
Çünkü bu, sadece üçüncü dünya toplumlarında haber olacak bir konu.
Koskoca Keanu Reeves, New York’ta paso metroda görüntüleniyor mesela. Kâh bir kadın yolcuya yer verirken, kâh ayakta giderken.
Madonna, Beyonce, Rihanna, Meryl Streep de metroya binmekten hiç gocunmayanlardan.
Bizdeyse daha dün piyasaya çıkmış kıtipiyoz oyuncunun, ilk albümünü yapmış ergen müzisyenin bile burnu Kafdağı’nda.
Bırakın koskoca özel karavanları, havaalanı beğenmeyen rap’çi bile duydum: “Orası küçük, ben o havaalanına inmem...” Komşu şehre inip oradan araçla getirtilmişti festival konserine.
Bizim ünlüler ancak yurtdışına çıktıklarında halktan kesiliyorlar.
Bergüzar Korel-Halit Ergenç çifti gibi metrodan, otobüsten fotoğraf paylaşıyorlar.
Ama eğri oturalım, doğru konuşalım: Bu durumu biraz da hayranlar tetikliyor tabii. Gelişmiş toplumlarda “personal space” yani kişisel alan denilen ve herkesin saygı gösterdiği bir koruma çemberiniz oluyor.
Bizde o eksik. Sevilen bir ünlü toplu taşımaya binse bütün metroyla, bütün vapurla selfie çektirmek zorunda. Zeynep Bastık’ın başına geldiği gibi: Sıkıysa çektirmesin. Ne burnu büyüklüğü kalıyor ne kendini beğenmişliği...
Ajda Pekkan metroya, metrobüse hiç binmediğini; en çok da vapura binmek istediğini açıklamıştı 2 yıl önce.
İşte tam da böyle bir çekince Süperstar’ı İstanbul’un en büyük keyiflerinden birinden alıkoyan.
Peki kime yazık? Ajda’ya mı, onunla vapurda hiç karşılaşamayacak biz sıradanlara mı?
Metin Arolat’ın kaybından öğreneceğimiz iki şey
◊ 52 yaşındaki ani ölümünden 2 gün önce Armağan Çağlayan’ın programına katılmıştı ünlü müzisyen. Programın adı da “Şimdiki Aklım Olsaydı”. Farkında olmadan, itiraf gibi içinde kalan bir ukdeyi anlatmış.
Dünyayı gezmek istiyormuş Arolat. Mümkün mertebe ertelemeyelim, yapmak istediklerimiz nelerse en doğru zaman şimdiki zaman. Dünyayı mı gezmek istiyorsun, akvaryum kurmak mı, sebze-meyve yetiştirmek mi, seramik kursuna gitmek mi... Hemen şimdi, şu andan tezi yok.
◊ Cenazeye katılan Demet Akalın’ı gördüm. “Kimseyle küs kalmak istemiyorum” diye ağlıyordu. Halbuki kendisi polemikler kraliçesidir biliyorsunuz. 3 günlük dünya, kiminle ne alıp veremediğimiz var aslında... Ölümün hatırlattığı buz gibi gerçekler işte.
◊ Metin Arolat da tıpkı Zeki Müren gibi, ait olduğu yerde, sahnede kaybetti hayatını. Son gördüğü manzara, hayranları, sevenleri ve onların alkışlarıydı.
Bu erken kayıpta küçük bir teselli olabilir mi, bilmiyorum.
Takma kafana duvaktan başka
Roma’da düzenlenen nikâhta Kaan Yıldırım ile evlenen oyuncu Pınar Deniz’in duvak takmaması tartışma konusu.
Hamile olduğu için duvak takmadığını iddia edenler var.
Hamile ya da değil; saklanabilecek bir şey değil ki, vakti gelince öğreneceğiz.
Zaten alan almış, kime ne?
Ama bu yüzden duvak takmadığını hiç sanmıyorum Deniz’in.
Bu tür şeyleri pek öyle kafasına takacak birine hiç benzemiyor.
Paylaş