Paylaş
19 gündür Narin diye yatıp Narin diye kalkıyorduk. Evlerde, sokaklarda, kaldırıma atılmış esnaf sandalyelerinde hep o konuşuluyordu.
İyi ki de yapmışız, iyi ki de gündemimizden düşürmemişiz.
Çünkü katil ya da katilleri, zamanla unutulacağına, tozlu bir dosya olarak diğerlerinin arasına kaldırılacağına güveniyordu belki de.
Tıpkı Leyla gibi.
Kabul edelim aklımız ve kalbimiz farklı farklı şeyler söylemiyor muydu bize:
Bir tarafımız, bu kadar zaman geçtikten sonra artık Narin’i bulsak bile, sınıfta arkadaşlarıyla çekilmiş videosundaki gibi gülemeyeceğini, dans edemeyeceğini kabullendirmeye çalışıyordu mantıklı, soğuk bir sesle.
Ama bir tarafımız, bir mucize olacağına, kaçırılmış falan olabileceğine, bir şekilde ortaya çıkacağını söylüyordu içten içe bize.
İşte bu umutla bütün bir halk, jandarma, kamu görevlileri, medya ısrarla gitti konunun üstüne.
Öyle bir hale geldik ki kırmızı ışıkta beklerken otomobilin camını açıp “Amcası gözaltına alınmış”, “Terliği bulunmuş” desek yandaki arabaya...
Kimse “Kimin” diye sormaz; hemen anlardı kayıp Narin’den bahsettiğimizi. Koca bir ülkenin 8 yaşındaki kayıp kızı oluverdi Narin. “Hadi inşallah” diyen öyle çok insan duydum ki bu konudan bahsederken birbirine.
TOPU TOPU 445 KİŞİ
Fakat aradan geçen onca günün ardından biz yenildik, o “mantıklı ve soğuk” ses galip geldi: Narin’in bir çuval içinde suya gömülmüş küçük bedeni bulundu ekiplerce.
Herkes gibi ünlülerin de psikolojisi bozuldu bu korkunç cinayet karşısında.
Demet Akalın, Sherlock Holmes kesildi:
“O kızı oraya yeni bıraktılar! Keşke dronlu kameralar olsaydı...”
Aşkın Nur Yengi doktor oldu böyle bir caniliği açıklamak için:
“Herhalde diyorum COVID aşılarından oldu. İnsanların acımasız ve çirkin olmaları...”
Hoş görmek lazım bu infialleri.
Her birimiz birer cinayet büro amiri kesilmedik mi bu süreçte:
∆ “WhatsApp yazışmalarını sildiğine göre katil ya amcası ya da birini koruyor...”
∆“Abisi kendi kolunu ısırmış, kim bilir belki de katil abi değil ama kendi kolunu ısıracağı bir vahşete tanık oldu da yaptı...”
∆ “Narin’in ablası da kazara ölmüş olduğuna göre bu ölüm de araştırılmalı, ya ablaya da benzer bir şey yapıldıysa?”
Narin’in yaşadığı ve öldüğü yer Diyarbakır’ın Bağlar İlçesi’ndeki topu topu 445 nüfuslu bir mahalle/köy.
Ve 8 yaşındaki kızın çevresinde tıpkı amcası gibi telefon yazışmalarını silen başkalarının da olduğu iddia ediliyor.
Yani bu 445 kişinin içinde Narin’e kimin, neden, ne yaptığını bilen başkaları var olabilir demek bu.
DÜNYANIN SONU
Kafalarımızın içinde kendi kendimize sorduğumuz bütün bu soruların yanıtları o küçücük köyün sınır çitleri arasında yankılanıyor.
Ama ne bizim sesimiz ona ulaşıyor ne de Narin’in sesi bize geliyor.
O güzel, gülen gözlerinin hayatının en son 10 saniyesinde neyi, kimi ya da kimleri gördüğünü o çitlerin dışına haykıramıyor.
Orası onun bütün dünyasıydı. Okulu, evi, Kuran kursu, akrabalarının ve komşularının/arkadaşlarının evleri...
Tıpkı Sezen Aksu’nun yıllar yıllar önce Narin’le aynı yaştaki bir köylü kızını anlattığı “Ünzile” şarkısında olduğu gibi:
“Korkar, durur gitmez
Köyün en son çitine
İnanır o sınırda
Dünyanın bittiğine
Ünzile insan dölü
Bilinmezlere gebe
Sırların mihnetini
Yükleyip de beline...”
İnşallah o çitleri kırıp aşacağız ve en kısa zamanda ulaşacağız ona bunu yapan ya da yapanlara.
Paylaş