Paylaş
Kendisi mutluymuş da... Önemli olan buymuş da...
Hayır efendim...
Bal gibi tartışmaya açık bir konu.
Çünkü insanlar Merve Dizdar’ın pazar günü kanepede dizi seyrettiği kıyafeti eleştirmiyor.
Kaldı ki ünlü, bir oyuncu...
Pazar ev kıyafetleri bile aşka dair bence.
Eğer onu yüzbinlerle paylaşıp kenarına da “iş birliği” ifadesi konduruluyorsa...
Bu artık “özel”den çıkmış, pekâlâ kamusal, pekâlâ ticari ve pekâlâ magazinel bir konu haline gelmiş demektir.
Bu artık sizin tercihiniz olmaktan çıkmış, modacısıyla, makyözüyle, kuaförü, fotoğrafçısı, ışıkçısı, sponsoru, dergisi-gazetesiyle bir sektörün vitrinine dönüşmüştür.
Konuşulacak, tartışılacak, etkileşim alacak...
Konuda sen yoksun ya da “azsın” artık.
Dolayısıyla Merve Dizdar’ın her şeyden önce bu eleştiri hazımsızlığını anlamak zor.
Neden kişiselleştiriyor ki?
Rol aldığı bir filmin beğenilmemesi gibi bir şey bu.
Ayrıca kıyafet bence de kötüydü.
O köpürüp taşan flamingo tüyleri de...
Omzuna taktığı kırık kol askısı da...
Âşık olmak için kaç kere görmek gerekir?
Ahmet Mümtaz Taylan’ın konuğu olan Kenan İmirzalıoğlu evliliğini anlattı:
“Aşk, kavak yellerinin esmeye başladığı zamanlarda olan bir şey diye düşünmeye başlamıştım ki, bir aşk evliliği yaptım. 40’ımdan sonra tekrar aşkla karşılaşır mıydım, hiç emin değildim. Sinem’i (Kobal) öncesinde de tanırdım. Benim aşkım ilk görüşte değildi. Dördüncü buluşmamızdaki sohbetimizde, ruhtan bir çarpmaydı. Aşk çoğaltan, şaşırtan, üreten, çok daha duygusallaştıran, çok daha güçlü kılan bir şey.”
Peki sizce? Aşkın yaşla bir ilgisi var mı?
Dünya yakışıklısı olup daha 40’ında aşktan ümidi kesmek mümkün mü?
Yoksa “bazı şeyler” en çok kavak yelleri zamanımızda mı güzel?
Kenan İmirzalıoğlu bütün bunların bir antitezi olarak karşımızda duruyor işte.
Peki âşık olacağınız insanı daha önce üç kere görüp anlamamak mümkün mü?
Vallahi o da Kenan’ın ağırkanlılığı.
Mekan girişinde IQ testi
Sanatçıların sahne fiyatları sorulan Tuğba Ekinci aldı yine sazı eline:
“Fiyatlar normal, daha da pahalı olması gerekiyor. Bedava eğlence yok. Görüyorsunuz hayat pahalılığını. Kadın var, bar var ve eğlence var. Çalıştığımız yere fakirleri beklemiyoruz. Zenginler gelsin, fakirleri içeri almıyoruz...”
Hay fakir kadar başına taş düşsün e mi! Zaten çalıştığı yerlerden “Kadın var, bar var” diye öyle bahsediyor ki...
Üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyorsunuz sahne üstünü de, masalardaki klianteli de.
Almayın fakirleri içeri. Bana kalırsa zenginlere de yazık.
Parasına göre kapıda adam seçmek kolay. Arabasına bakar, kılık kıyafetine bakar, bir “şekil röntgeni” çekebilirsin.
Peki az zekileri biz nasıl ayıklayacağız?
Paylaş