Paylaş
Şarkıcı Cenk Eren de adisyon paylaşımlarına tepki gösterenler kervanına katıldı:
“Pahalı yerlerde kendimi göstereceğim, hikâye paylaşacağım diye o mekâna gidiyorsan o adisyonu da paylaşmayacaksın...”
Biraz kendi kendiyle çelişen bir cümle bence bu.
Baştan alalım... Bir adisyon neden paylaşılır? Bunun iki sebebi var.
Birincisi, bir mekâna gitmişsinizdir, az bir şey sipariş vermişsinizdir, sonunda gelen hesap o kadar yüksektir ki bunu ifşa etmek, başkalarına duyurmak istersiniz.
“Filanca yerde iki su, üç çaya şu kadar ödedik” gibisinden...
Haber değeri var yani.
Cenk Eren’in bahsettiği ikinci durum farklı. Orada sebep caka satmak.
Neler yiyip içtiğini göstermek, bunlar için ne kadar para ödeyebildiğinin havasını basmak. “Bakın ben nerelerde geziyorum” mesajı... “Gidiyorum ama günü de bir birayla geçirmiyorum, masamdan şampanyalar, ıstakozlar eksik olmuyor” mesajı...
Ezcümle “Para bende” mesajı... Yani ilk örnekte olduğu gibi, gelen hesaba itiraz edilmiyor burada.
Yoksa kendisi de biliyor gittiği lüks yerin fiyatlarını, pahalı yemek ve içkilerin üç aşağı beş yukarı ne kadar tutacağını.
Zaten menüye bakıp sipariş vermiyor musunuz bir yere gittiğinizde?
Her Türk genci tahmini ne hesap geleceğini kafadan hızlıca toplama yeteneğiyle doğar bu topraklarda.
Yani sürpriz mürpriz yok aslında.
Tamamen teamülden paylaşılıyor o adisyonlar.
Sabah paylaşılan lüks aracın, öğle paylaşılan yatın, akşam paylaşılan sanatçının bir tamamlayıcısı.
“Bunları bunları yapıyorum ama ola ki fiyatları bilmiyorsanız onu da gözünüze sokayım” telaşı.
Cenk Eren’in anlayamadığı bu olsa gerek:
Görgüsüzlük parçalanmaz bir bütündür, bölünemez.
Yemeyenin kokorecini yerler
Türk-Yunan ihtilaflarının yeni halkası kokoreç.
Onların deyişiyle kokoretsi.
Yoğurt, dolma, baklava, lokum gibi sahiplendikleri lezzetlerimizden sonra kokoreci de silahlandırmaya başladılar.
Komşumuzun “gurme vatan”ımıza karşı bu saldırgan tutumuna karşı topyekun bir duruş sergilemek şart.
Herkese görev düşüyor.
Aklıma gelenleri bir eylem planı şeklinde sayayım, siz de üstüne eklersiniz.
Mesela Vedat Milor “Yuvarlak kokoreç mi, ekmek arası mı” anketi yapabilir.
Mirkelam 2001’de çıkardığı “Kokoreç” şarkısını cover’lasın.
Medya olarak bizlere de görev düşüyor tabii.
Hürriyet Cumartesi eki “en iyi 10 kokoreç” seçkisini tekrarlasın.
Hatta İzmir Belediyesi öyle bir kokoreç festivali düzenlesin ki çıkan dumanlar Atina’ya kadar bütün Ege’yi kaplasın.
Gerekirse kıyı şeridindeki sivil halka seyyar kokoreç tezgâhları dağıtılsın...
MSA, USLA gibi lezzet akademilerinde kokoreç kursları başlasın...
Paratoner gibi
Eski manken Tuğba Özay, Şanlıurfa’da katıldığı bir otel düğününde yangın tehlikesi atlattı. Otelde kendisine ayrılan oda yandı, neyse ki tesadüf eseri son anda odayı değiştirmişti. Özay daha önce de iki kez orman yangınıyla karşı karşıya kalmıştı. Manavgat’taki çiftliği 2007’de ve geçen yılki büyük orman yangınında hasar görmüş, hayvanlarından bazılarını kaybetmişti.
Hem geçmiş olsun hem de bari bu son olsun diyelim.
Ne kadar şık, ne kadar barışık bir veda
Mehmet Topal 20 yıllık futbol kariyerini bitirdiğini çok olgun bir mesaj eşliğinde duyurdu:
“Ben Mehmet Topal; yıllarca beni bağrına basan tüm taraftarlara, çalıştığım tüm kulüplerdeki baştan sona emek veren herkese, tüm başkanlarıma, tüm hocalarıma, benimle yürüyen tüm takım arkadaşlarıma, bizler için emek harcayan tüm medya mensuplarına, her daim yanımda olan canım aileme, dostlarıma ve bana destek veren herkese binlerce kez teşekkür ederim.”
Oynadığı takımların formalarından bir kolaj yapmış, onunla fotoğraf çektirmiş veda mesajı için.
İnsanın yıllarını verdiği mesleğiyle, onun her dönemiyle böyle şık, böyle barışık ayrılabilmesi ne güzel.
Ne mutlu Mehmet Topal’a.
Paylaş