Paylaş
-Ne şirin:
Ebru Şahin’e evlilik teklifini “Yüzük geçen seneden beri bendeydi. Cesaretimi topladım” diye anlatan Cedi Osman... Kime, ne zaman, ne teklif edeceğin belli olmaz. Yüzük hep cepte olacak.
- Ne lüzumsuz:
Emel Sayın’la bir dönem 3 ay birlikte olduğunu açıklayan Mehmet Ali Erbil... “Ama neden ayrıldığımızı açıklayamam” diyor. Keşke bunu da hiç açıklamasaydın.
-Ne tuhaf:
Sevgilisiyken Seçil Gür’e “Anne” diye hitap eden Serdar Ortaç... “O bir bebek gibi” diyor Seçil Gür. Keşke daha da tuhaflaşmadan sevgili mi arkadaş mı, ne oldukları bir belli olsa artık.
-Ne zor:
Karanlıktan korktuğunu açıklayan Kubilay Aka... Bilirim bak bunu: Ya sen uyanık kalırsın ya sevgilin uyku bandı takmak zorunda kalır. En sonunda iki taraf da koridor ışığında uyumaya fit olur.
-Ne alengirli:
Astroloji yüzünden boşanan Mihriban-Özer Hurmacı çifti... Astroloğun “aldatıyor” iddiası, 30 milyonluk tazminata vardı. Keşke fala inanmayıp falsız kalmasalar...
-Ne komik:
Altı kere evlendiğini ama hepsi kısa sürdüğü için hiç evlilik yıldönümü kutlayamadığını açıklayan Gönül Yazar... En uzunu 11 ay sürmüş. Keşke 1 ay daha sıksaymış dişini.
Ya olduğun gibi görün
ya göründüğün gibi ol
Magazin Gazetecileri Derneği’nin gecesine katılan Murat Yıldırım’ın yüzündeki değişim tartışılıyor.
Tavrım net: Kadın ya da erkek, eğer kendine yakışan bir derleme, toplama, dokunuş, müdahale yaptırıyorsa takdir etmek gerekir.
Her şeyden önce, topluma saygısının bir ifadesi bu bence.
Kılığına kıyafetine özen göstermek gibi.
Ama yakışıyorsa tabii...
Murat Yıldırım insanda hoş bir intiba bırakıyorsa, bu biraz da “efendi-yakışıklı komşu oğlu” imajından.
Amerikalıların “the guy next door” dediği, gerçeklik hissini, karşılaşma hayalini besleyen bir imaj...
Ve hiç de kötü bir şey değil. Barış Arduç da oradan yürüdü mesela.
Eleştirim, Yıldırım’ın kendini yenilemesine değil, değiştirmesine.
Üstüne çok da oturmayan Prens Şarman öykünmesine.
Madonna olsa layklarsınız
Ödüllü falan, parlak bir modacı Raşit Bağzıbağlı. Yani dikkat çekmek için aykırı açıklamalar yapmaya ihtiyacı yok.
O yüzden sahnede mayo benzeri kostüm giyen sanatçıları eleştirmesi dikkate değer.
Kastettiği kişiler belli: En başta Hadise ve Gülşen.
Ve tabii ki Hande Yener.
“Giydikleri iç çamaşırına benziyor. Bu da kalite algısını aşağıya çekip basitleştiriyor” diyor Bağzıbağlı.
Evet, bu mayovari kostümler kimilerine “basit” gelebilir.
Ebru Yaşar da Bağzıbağlı’ya destek verdi mesela.
Ama bunların her üçü de Türk pop sahnesinin en batı ucunda müzik yapan insanlar.
Aynı ringde olmaya çalıştıkları, öykündükleri, hatta zaman zaman kopyaladıkları kişiler Madonna, Jennifer Lopez, Lady Gaga...
Basitse onlarda da basit.
Değilse burada da değil.
İlla herkes döpiyes giyecek değil ya?
Bırakalım, iki-üç kişi de çıkıp farklı bir şeyler yapsın, aykırı bir şeyler denesin.
Çünkü bu gidişle sonumuz ‘tek tip’likten olacak.
Sen ne güzel bir insansın
Bodrum’daki evini kapatıp otele yerleşince “Yavaş yavaş ufalmaya başladım. Bir sırt çantasına sığdı her şey en sonunda” diyen Nejat İşler...
Hayatta gereksiz biriktirdiğimiz ve aslında bize yük olan şeyler konusunda nasıl da ilham veriyor, değil mi?
Yetenekse yetenek.
Karizmaysa karizma.
Şöhretse şöhret.
Paraysa para...
Koskoca Nejat İşler bir çantaya sığıyorsa, sen-ben haydi haydi yan cepte gideriz.
Haftanın en şirin asparagası
Antalya Merkez Kadınlar Hamamı’nda ut çalan Kör Niyazi’nin kör olmadığı ortaya çıktı. Kör udi, karakoldaki ifadesinde ‘Ben göreceğimi gördüm’ dedi...”
Önce Antalyalılar arasında, sonra bütün Türkiye’de yayıldı bu komik haber. Çok güçlü bir Zaytung havası var. Ne öyle bir hamam var ne öyle bir utçu tabii. Ama gülümsetiyor mu? Kesin!
Paylaş