Paylaş
Yıllar önce bir TV programıma katılmıştı. Biz de eşim Nuri Soysal, oğullarım Mehmet, Hasan ve Ömer ile birlikte Elizabeth’in daveti üzerine İtalya’ya gittik. İtalya’nın öne çıkan lezzetlerini tattık.
Bizim evin gurmesi ya da Mehmet Yaşin’in deyimiyle “şikemperver Ömer”e göre İtalyan mutfağı dünyada bir numara. Kendisi “dünyanın hiçbir mutfağına değişmem, bana keyif ve mutluluk veriyor” diyor.
Ona göre İtalya’daysanız kötü yemek yeme ihtimaliniz yok. Üstelik fiyatlar da çok uygun. Hani bir tost yiyelim derseniz, öyle ekmek arası peynirle sucuk vermiyorlar. Panini dedikleri, bazlama gibi, şahane bir ince ekmekleri var. İçine peynir, sucuk, salam doldurup çok lezzetli bir tost yapıyorlar. Yani en ucuz, en hızlı hazırlanan yiyecekleri bile çok kaliteli malzemeler kullanılarak yapılıyor.
“Canım ne olacak, maksat karın doyurmak değil mi” demiyorlar. Göze hitap eden ama damağı da es geçmeyen bir yemek anlayışları var. Bizim Ömer ince hamurlu çıtır pizzaya, domates soslu spagettiye, kremalı makarnaya ve tiramisuya da bayılıyor. Zaten her tür et de çok lezzetli ve pamuk gibi.
Marketlerdeki yeşillik ve salata malzemesi çeşitliliği de inanılmaz. E üzerlerine de şahane sızma zeytinyağı ve balzamik sirke gezdirince damak çatlatan bir lezzet ortaya çıkıyor.
Çorba desen, kestaneli, sebzeli, bakliyatlı, balkabaklı gibi pek çok çeşit var. Sebzeye, özellikle de enginar, patlıcan ve domatese pek düşkünler. Daha ne olsun... Et, hamur işi, çorba, salata ve muhteşem kremalı tatlılar...
ÜLKEDE GDO’LU ÜRÜN YOK
Bizim evin lezzet algısı yüksek bireyleri için bulunmaz bir mutfak
İtalyan mutfağı.
Bana sorarsanız çok öngörülü davranmışlar ve ülkelerine GDO’lu hiçbir ürünü ya da tohumu sokmamışlar.
Bu konuda devletin koyduğu kurallar çok sıkı. Tarım ve hayvancılık ise çok önemseniyor.
Sağlığın önce yediklerimizle başladığını iyi bilen İtalyanlar, çiftçiliği ve hayvancılığı hiç bırakmamışlar.
Medeni ve refah seviyesi yüksek bir ülkede geleneksel yöntemlerle hayvancılık yapıyorlar.
İlk gördüğümde çok şaşırmıştım: Ünlü bir
kayak merkezinde, kayak pistlerinin kenarlarında tıpkı bizim Ayder Yaylası’ndaki gibi ahşap ve kerpiçten ahırlar vardı.
Hayvanların bir kısmı karda kışta bu ahırlarda otla, samanla besleniyordu. Bir kısım hayvan da ünlü kayak merkezinin kasabasındaki ahırlarda besleniyordu.
Siz güzel bir otelde kalırken 50 metre ötede hayvan beslenip süt sağılıyor.
KÖYLÜ EMEĞİNİN
KARŞILIĞINI
ALIYOR
Çocukluğumda Kelkit’te hayvan kokusuyla büyüdüğüm için kokuyu hemen alabiliyorum. Bu kokuyla büyümüş biri olarak doğal yaşamı da seviyor ve hiç yadırgamıyorum.
Gördüğüm kadarıyla hiçbir turist de bu durumdan rahatsız olmuyor. Bizde ise köyü, kasabayı, çiftçiliği ve hayvancılığı bırakıp şehirlere akın etmek çok yaygınlaştı. Elbette ki Avrupalı çiftçinin ürettiği peynir, salam, sucuk gibi ürünler yüksek fiyatlara satılıyor.
Böylece köylü emeğinin karşılığını alıyor ve işini de severek yapıyor. Darısı bizim çiftçimizin, köylümüzün başına.
Her şeye rağmen bizde evlerde yemek pişirilmesine, sofra kurulmasına çok seviniyorum.
Belki bir gün İtalyan mutfağı gibi, dünyada adı geçen bir Türk mutfağı olur.
Sahrap Soysal'ın nefis yemek tarifleri için bizi takip etmeye devam edin.
Paylaş