Paylaş
Ben Anadolu’nun bir medeniyetler beşiği olmasının, tarihindeki ilk yerleşimin 14 bin yıl öncesine kadar gitmesinin ötesinde; insanının sosyal ve kültürel özelliklerine, yemek kültürüne hayranım.
Anadolu, toprakları üzerinde kurulmuş her uygarlığın bıraktığı kültürel birikimleri bir araya getirip korumuş ve bunları kendince yorumlamıştır.
Anadolu insanı kendinden önceki halkların yemek bilgilerini saklamış ve adeta bir bilgi deposu, arşivi oluşturmuş.
Çorum’da bize sunulan 4 bin yıl öncesinin Hitit yemekleri unutulmaz bir deneyim oldu doğrusu.
Anadolu’da o dillere destan misafirperverlik geleneğinden hiçbir şey eksilmemiş. Ben zaten, Anadolu insanının kolundan tutarak çekiştirip, “Bize yemeğe gidelim, bak gelmezsen küserim, sen ne istersen hemen pişiririm” tavrına bayılırım.
ARNAVUT CİĞERİNİN TADINA DOYAMADIM
Maggi’yle beraber yaptığımız Anadolu turnesinde Anadolu insanıyla ilgili onlarca hikâye, hatıra biriktirdim.
Balıkesirliler “Bizim kızımız, kaymaklımız ve kolonyamız meşhurdur” diye anlatırken, ben Muhit Lokantası’nın kuru fasulye ile pilav üzeri Arnavut ciğerinin lezzetine doyamıyordum.
Üzerine bir de narçiçeği kolonyası ikram ettiler.
Bu kolonyayla öyle bir ferahladık ki, unuttuğumuz kolonya kokusunu saatler boyunca hissettik.
Çakal pidesinin üstüne koydukları didiklenmiş tavuk eti ve Gönen nohudunun üzerine bir de ayak paçasından kaynattıkları un miyaneli kemik suyunu dökerek hazırladıkları pideli çorbayı içtik.
Bu çorba da diğer yemekler gibi “Aman Allah’ım bu ne lezzet” dedirten cinstendi.
Hoşmerim yemeden Balıkesir’den gidersek ayıp olur diye düşünürken; aklımıza yağda kızaran mihalıç peyniri düşüverdi.
GELENEKLERİ ÇOK HOŞ
Az gittik uz gittik ve Evliya Çelebi’nin memleketi Kütahya’ya vardığımızda damak tadının Anadolu insanının genetik yapısında olduğuna kanaat getirdik.
Osmanlı Devleti’nin kurulmasına ve Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasına tanıklık eden, termal ve çini diyarı Kütahya’nın insanları sanki kırk yıllık ahbabım gibi gözümün içine bakıyordu.
Sorduğum herkes “En meşhur yemeğimiz göveç (güveç)” diye cevap verdi. Üzerine de tam tekmil kabak tatlısını önerdiler.
Yani tahinli, şireli ve cevizli balkabağı tatlısı. İnanın yediğimiz bu tatlı Antalya 7 Mehmetler’inkini hiç aratmadı.
Ama benim favorim Germiyanoğlu Konağı’nda Salih Bey’in ikram ettiği tavuklu
dik tirit oldu.
Tavşanlı’dan dönerken meşhur leblebicilere uğrayıp, damla sakızlı ve tarçınlı leblebilerden satın aldık. Susamlı helvaya bitli helva demelerini ve ramazanda damadın bu helvadan alıp kayınvalidesine götürdüğünü anlatan hikâyeyi gülümseyerek dinledik.
Ünlü Dombey manda kaymağına nazar değmesin diye çörekotu serptiklerini öğrendik.
Melike’den Afyon’un terlik çevirme, çeyiz asma, vitrin dizme adetlerini dinlerken “Anadolu’nun bu gelenekleri ne de hoş” diye mırıldandık.
Daha sırada Denizli’nin yanık yoğurdu ve kadın şoförleri var ama yerimiz doldu maalesef.
İşte yemeğin tüm insanları yakınlaştırdığı bir macera daha sona erdi. Sağlıcakla kalın.
Paylaş