Paylaş
Evet evet değilsin…
Ondandır tatil gördüğünde,
çocuklar gibi sevinip şen olman. Bu güzel tabi, ama daha ötesi var ki bak bunlar hayra alamet değil…
Hani tüm tatilleri heyecanla bekleyişlerin,
dönüş yolundaki buruk esprilerin, her gördüğün yere yerleşme isteğin,
küçük şirin cafe’den Bodrum’daki domatese ortak hayallerin,
hayatı tatil gibi yaşama isteğindeyken
tatili iş gibi yaşamaların,
hatta acaba bu hissiyatını besler mi umudu ile
hiç bilmediğin işlere plansız atlama heveslerin,
görev ve yapılacaklar listeleri ile her anı verimli(!) geçirme çabaların,
vs.
Var ya hepsinin sebebi özgür olmaman…
“Beyaz Yakalı” bu anlamda, kendi yetenekleri karşılığında elde ettiği konfor alanına kendini hapseden insandır.
Bir kıpırdayayım desen;
bordro’su, SGK’sı, özel sağlığı, BES’i, yol desteği,
biriken primi, yıllık izni…
Hadi bunları biraz geçersek ünvanı, egosu, kariyer safsatası
ya da
havuzlu sitedeki evin kirası, filtre kahvenin masrafı,
kıyafetin, bakımın, güneş gözlüğün
vs. tutuverir insanı.
Kurumsal Hayat konforuna öyle bağlısın ki, her tatilde bir hevesle koşuyorsun özgürlüğe ve bir an geliyor
boynunda hissediyorsun “çok uzaklaşma” diyen tasmayı!
Hele yeterli gördüğün konforu bulamamışsan,
konu daha da karışıyor.
Konfor umuduna piyango desek yeridir sanırım. Ne dersin?
Tatil sonrası sendrom mu? Yok canım, tasmayı bir an hatırlamaktan öte değil işte.
ŞahapT.
Paylaş