Paylaş
Kent merkezine hâkim iki tepenin birinde tarihi kale, diğerindeyse saat kulesi var. Şehri kuşbakışı izlemek için bir tepeyi seçip tırmanmanız gerekiyor. Kale, 12’nci yüzyıla kadar uzanan bir geçmişe sahip ama ne yazık ki ilk halinden günümüze sadece iç kale kısmı kalmış.
Candaroğulları döneminde yapılan yenilemelerle bugünkü görüntüsüne kavuştuğundan bir Bizans yapısından çok Türk mimari özelliklerine sahip. İçinde sarnıçlar, zindan, kaçış tünelleri ve Bayraklı Sultan Türbesi var. 1885 yılından kalma saat kulesine çıktığınızda, şehir manzarasına karşı çayınızı yudumlayabileceğiniz bir de teras bulacaksınız.
10 metreden dökülen Ilıca Şelalesi
Devrime şahitlik edin
Şapka Devrimi’ne sahne olan Kastamonu’da o günlere şahit olmak için yolunuzu Arkeoloji Müzesi’ne çevirin. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait çeşitli eşya ve sanatsal objelerin sergilendiği müzeye 1917’de İttihat ve Terakki Kulübü olarak inşa edilen bina ev sahipliği yapıyor. Müzedeki bir bölüm ‘Atatürk Salonu’ olarak düzenlenmiş. Salonda o günlere ait fotoğrafları ve Atatürk’ün Kastamonu gezisinde kullandığı çeşitli eşyayı görebilirsiniz. Hükümet Konağı’nın altındaki, Türkiye’nin ilk Kent Tarihi Müzesi’ni de ziyaret edin. Müzede şehrin yakın tarihine şahitlik edeceksiniz. Kastamonu’nun tarihi evlerinden bahsetmeden olmaz. Kentte, başta İnebolu, Taşköprü ve Tosya olmak üzere ilçelere dağılmış 1.400’den fazla tarihi konak mevcut. Bu konakların 600 kadarı şehir merkezinde. Sokaklarda eski evlerin arasında dolaşırken kentin tarih boyunca süregelen kültürel çeşitliliğinin izlerini göreceksiniz.
Şehir merkezinde 600 tane tarihi konak var
Manevi duraklar da var
19’uncu yüzyıl sonlarında yapılan Liva Paşa Konağı’ysa 1997 yılından bu yana Etnografya Müzesi olarak kullanılıyor. Kastamonu’ya özgü el sanatlarından günlük yaşam hallerine geleneklerin yansımalarını müzede görebilirsiniz. Kendinizi yüzyıllar öncesinde gibi hissetmeniz için tüm inceliklerin düşünüldüğü detayların arasında, şimdiki zamanla vedalaşmamak elde değil. Oldukça etkileyici camiler de göreceksiniz Kastamonu’da. Şehrin en eski camisi olan Atabey Gazi Camisi 1273 yılında yapılmış. Halk arasında Kırk Direkli Cami olarak da bilinen yapıyı 40 direğe oturtulmuş ahşap bir tavan örtüyor. 1506 yılında dönemin kadısı için inşa edilen Nasrullah Camisi’nin ön cephesi, ibadet etmeye gidenler ve güvercinlerle daima dolu olan muhteşem bir çifte şadırvanla süslenmiş. Bulunduğu meydanda yöresel ürünler alabileceğiniz dükkânlar da var.
Kalenin geçmişi 12’nci yüzyıla uzanıyor
Biraz ileride camiyle aynı adı taşıyan köprüyü de görmeyi ihmal etmeyin. 1475’ten kalma İsmail Bey Camisi Külliyesi’nin han ve medresesi el sanatları atölyelerine çevrilmiş. Kalenin tam altındaki tepeye 1547 yılında kurulan Yakup Ağa Camisi, Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatı sırasında inşa edilmiş. Vitraylarıyla ünlü, 1571 yılından yadigâr Sinan Bey Camisi’nin banisi hakkında herhangi bir belge bulunmuyor ama Koca Sinan Paşa lakaplı ve hayır eserleriyle ünlü devlet adamının yaptırmış olması en kuvvetli ihtimal. Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi’ne her gün zemzem kadar tatlı olduğu söylenen suyundan içmek için giden çok sayıda insan var. Daday yakınlarındaki Kasaba Köyü’nün muhteşem Mahmutbey Camisi’ni de listenize alın. Dışarıdan oldukça alelade görünse de içine girdiğinizde büyüleneceksiniz. Harikulade ahşap çatısı, sütunları ve galerisiyle hiç çivi kullanmadan inşa edilen bu olağanüstü yapı, kirişler boyunca devam eden ve galeriyi süsleyen ustalıkla işlenmiş geometrik şekilleriyle Türkiye’de başka hiçbir yerde denk gelemeyeceğiniz özelliklere sahip. 1366 yılında Candaroğulları döneminde yaptırılan cami, 2014’te UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alındı.
Kırk Direkli Cami
Seçkin milli park
Toplam büyüklüğü 172 bin 119 hektar olan Kastamonu- Bartın Küre Dağları Milli Parkı, ender bulunan doğal alanlardan biri olduğu için 2000 yılında ‘Milli Park’ statüsünde korumaya alınmıştı. İki yıl sonra da Panpark ilan edildi, yani Avrupa Seçkin Milli Parklar Ağı’na kabul edildi. Türkiye’nin ilk, Avrupa’nınsa 13’üncü panparkı. Ormanda 157 endemik bitki türü yaşıyor fakat bunların 3’te 1’i yok olma tehlikesi altında. ‘Sıcak nokta’ kabul edilen Küre Dağları Milli Parkı ülkemizde korunması gereken 9, Avrupa’da korunması gereken 100 sıcak orman noktasından biri. Pınarbaşı Köyü’nü geçtikten sonra milli parka giriyorsunuz. Tabela sistemi güzel düzenlenmiş. Yollar doğa şartları gereği bazen biraz bozulmuş olsa da genel olarak ulaşım rahat. Ama buraya bütün bir gününüzü ayırmanızı öneririm. Çünkü nereye gitmeyi tercih ederseniz edin doğanın büyüsüne kapılıp zamanın nasıl geçtiğini unutacaksınız. Küre Dağları Milli Parkı içindeki 12 kilometrelik Valla Kanyonu, 800 metre ile dünyanın en derin ikinci kanyonu olma unvanına sahip. Milli parkın girişinden yaklaşık 1 saatlik bir mesafede kanyon yürüyüş parkurunun başladığı yere ulaşıyorsunuz. Ardından buradan kanyona uzanan 1 kilometreyi aşkın orman yolunu yürüyorsunuz. Yolun sonundaysa spiral seyir terasından gördüğünüz muhteşem manzara bütün yorgunluğunuzu unutturuyor. Zarı Çayı’nın yüzyıllara uzanan yolculuğuyla oluşmuş Horma Kanyonu, milli parktaki başka bir çekim merkezi. En büyük özelliğiyse kanyonu bir ucundan diğer ucuna 3 kilometre uzunluğunda ahşap platformla geçebilmeniz. Özellikle 10 metre yükseklikten dökülen Ilıca Şelalesi yaz günlerinde serinlemek isteyenlerin ve fotoğrafseverlerin de gözdesi.
MÖ 2000’li yıllara doğru...
Valla Kanyonu girişinden yaklaşık 1 saatlik bir araba yolculuğuyla Ilgarini Mağarası’nın yürüyüş yolu başlangıcına ulaşılıyor. Tarih öncesi döneme ait bulguların da olduğu Ilgarini, dünyanın en büyük 4’üncü mağarası. 1.250 metre rakımdaki mağaranın girişinde bir köy kalıntısı var. İçeride de gerçek anlamda bir yol ayrımıyla karşılaşacaksınız. Sağdaki yolu takip ettiğinizde zamanın acımasızlığına maruz kalmış bir su sarnıcı ve 1 milyon yaşında olan sarkıtlarla dolu odalar göreceksiniz. Soldaki yolsa sizi 250 metre derinliğe ve MÖ 2000’li yıllara götürecek. Geç Roma ve Bizans dönemlerine ait şapel, mezar ve sarnıçlar görecekleriniz arasında.
Club Med’den Türk turizmine güzel havadis
Bu hafta katıldığım bir davette hem özel insanlarla tanışmanın hem de güzel haberler almanın mutluluğunu yaşadım. Davetin ev sahipliğini yapan Club Med Dünya Başkanı Henri Giscard d’Estaing, eski Fransa Cumhurbaşkanı Valéry Giscard d’Estaing’in de oğlu. Gücünü, sürdürülebilirlik ve yaşam sanatıyla zenginleştiren, seyahat sektörünün öncülerinden Club Med’in yeni projelerini çok beğendim.
Konforun tanımı... ‘Üstün kaliteli hizmet’ anlayışı doğrultusunda yeni akımlara imza atan Club Med, Exclusive Collection ile konforlu tatilin tanımını yeniden yorumluyor. Bu konseptle ‘sihirli’ destinasyonlar ve kişiselleştirilmiş hizmetler Club Med tarzına sadık kalınarak samimi bir atmosferde birleştirilmiş. Misafirlerine, çalışanlarına ve çevreye duyarlı yaklaşımlarıyla öne çıkan Club Med, Fosun Grup’un desteği ve 73 senelik tecrübesiyle her şey dahil tatillerde iki stratejik öncelik belirlemiş: Dağ turizminde küresel liderlik ve ‘Exclusive Collection’ ile yeni lüks tatil. 2022 yılında yedi yeni tesis açılışı planlanmış.
Saffet Emre Tonguç, Club Med Dünya Başkanı Henri Giscard d’Estaing ile birlikte...
Bunlardan ikisi, Çin’de Club Med Changbaishan ve İspanya’da Club Med Magna Marbella’nın açılışları yılın ilk yarısında gerçekleşti. Fransız Alpleri’nde yeni Club Med Tignes ve dağda ilk Exclusive Collection’ı açan kurum Club Med Val d’Isère’yse yıl sonuna kadar hizmete alacak.
Paylaş