atile çıkmak için fırsat yakaladığımız anda birçoğumuz soluğu Ege’nin en güzel sahillerinde alıyoruz çünkü burada gezip görülecek birçok eşsiz koy ve körfez var. İlk durağımız Muğla ülkemizin cennet köşelerinden biri.
Ege’nin incisi İzmir de yazın bir başka güzel. Şimdi sahil boyu ilerleyelim ve turizmin en gözde adreslerine göz atalım…
Çam kokulu Marmaris
Marmaris geniş bir coğrafya. Issız koylar olduğu gibi merkezlere erişimin kolaylıkla sağlandığı Hisarönü gibi koyları da tercih edebilirsiniz. Marmaris-Datça Karayolu üzerinde olduğundan civarı keşfetmek için güzel bir seçenek Hisarönü. Biraz ileride, fırtınalı havalarda teknelerin sığındığı doğal liman olan Selimiye ise yıllardır şehrin koşturmacasından kaçanların sığınağı. Yola devam ederseniz Bozburun’da günbatımına karşı güzel bir balık yemenizi öneririm.
◊ Doğanın içinde, bir kartal yuvası gibi yüksek bir noktaya konumlanan Dionysos’un birbirinden bağımsız 43 taş evi var.
◊ Tatilden beklentiniz her şeye biraz uzaktan bakmaksa önereceğim ikinci adres Cook’s Club Adakoy. Marmaris Körfezi’nin güneyindeki Adaköy Yarımadası’ndaki otelde şehrin ışıkları size uzaktan göz kırparken çam ormanlarıyla kaplı özel bir dünyanın tadını çıkarabilirsiniz.
BOĞAZ’IN TADINI ÇIKARMAK İÇİNThe Stay Bosphorus
Boğaz’da hem düğün mekânı hem de sonrasında konaklamak için tercih edebileceğiniz çok güzel seçenekler var. Benim tercihlerim Kanlıca’daki A’jia Hotel (@ajiahotelofficial), Çengelköy’deki Sumahan On The Water (@sumahanonthewater) ve Ortaköy’deki The Stay Bosphorus (@thestaybosphorus).
İSTANBUL’A YAKINLARDAN
Orman havasını soluyarak golf, tenis ve binicilik yapabileceğiniz, şehrin uzakta bir silüet olarak göründüğü Kemer Country Hotel (@kemercountryhotelistanbul) hem bedeninize hem de ruhunuza iyi gelecek.Casa Lavanda
Casa Lavanda (@casalavanda) Şile’de doğanın içinde büyülü atmosferi ve ayrıcalıklı mutfağıyla misafirlerini sakinlikle karşılıyor.Parma Sole
Parma Sole (@parmasole) her mevsime güneş gibi doğacak rafineliği, Parma tarzına gönül verişi ve mutfağıyla adını yansıtıyor.NG Enjoy
Orman yürüyüşleriyle ve SPA merkezinde rahatlamayı seven çiftlere Sapanca’da, doğanın hep başrolde olduğu iki büyük otel önerim var: NG Enjoy (@ngsapancaenjoy) ve Elite World (@eliteworldsapanca).
Karamürsel’deki Blue Pier Hotel (@bluepierhotel) İzmit Körfezi’nin dingin manzarasına karşı bütçe dostu bir seçenek.
Tarih boyunca hep önemli bir yere sahip olan Edirne’nin geçmişi çok eskilere dayanıyor. Şehir ilk çağlarda Orta Asya’dan göç edip buraya yerleşen Traklar tarafından kurulmuş. Adına da Uskudama denmiş. MS 124’te Trakya’yı gezen Roma İmparatoru Hadrian, Edirne’ye kendi adını verip ‘Hadrianapolis’ demiş; zaman içinde bu isim Edirne’ye dönüşmüş. Yüzyıllar boyunca birkaç kez el değiştirdikten sonra 1361’de Sultan 1. Murat tarafından fethedilerek Osmanlı İmparatorluğu’nun taht şehri olmuş. Osmanlı’da Der-i Saadet (Mutluluk Kapısı) adıyla anılmış. 1829’da ve 1877-78’de Rusların, 1913’te Bulgarların, 1. Dünya Savaşı’ndan sonraysa Yunanların yönetiminde kalmış. Lozan Antlaşması sayesinde Türkiye’nin sınırlarına dahil olmuş. Bu geri dönüşün anısına yapılan Karaağaç’taki Lozan Anıtı şehrin hafızasında önemli bir yere sahip.
Sinan’ın ustalık eseri Edirne’de ilk adımınızı Selimiye Camisi’ne atmalısınız. Mimar Sinan’ın ‘ustalık eseri’ olan Selimiye, Edirne’nin simgesi. Tarihi bir meydanın ortasındaki caminin hemen arkasında Sultan Selim Saray Hamamı’nın kalıntıları ve küçük bir parkta bir araya toplanan eski Osmanlı mezar taşlarından oluşan koleksiyon var. 3. Murat’ın, camiye gelir sağlamak için Mimar Davut Ağa’ya yaptırdığı Selimiye Arastası’ysa turistik ürünler satan mağazalara teslim... Selimiye Camisi 2011’den beri UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde.Eski Cami’deki hat çalışmaları hafızanıza kazınacak.
Selimiye’nin karşısındaki Eski Cami ise Osmanlı’dan günümüze ulaşan en eski mimari eserlerden biri. Yapımı 11 yıl sürmüş; 1411’de bitirilmiş. Konyalı Hacı Alâeddin ve kalfası Ömer’in elinden çıkan caminin dokuz kubbesi var. İç ve dış mekânda karşılaşacağınız hat çalışmaları hafızanızda kalacak detaylardan. Anadolu erenlerinden Hacı Bayram Veli’nin bu camide vaaz verdiği söyleniyor. Hacı Bayram Veli’ye hürmeten vaaz kürsüsü caminin imamları tarafından kullanılmıyor.
Şehrin bir başka mimari hazinesi Üç Şerefeli Cami ise bu iki esere oldukça yakın. Adını her biri farklı tarzda inşa edilmiş üç şerefesinden alan ve 1447’de Sultan 2. Murat tarafından yaptırılan Üç Şerefeli Cami ile içindeki olağanüstü İznik çinileriyle dikkat çeken 1426 tarihli Muradiye Camisi’ni de gezi listenize ekleyin.
Merkezdeki bu özel camileri gördükten sonra Edirne’de padişahların saraylarını kurdukları, bugünkü adı Sarayiçi olan semte de uğrayın. Ünlü yağlı güreş müsabakaları burada yapılıyor. Edirne Rusların eline geçince, cephanelik olan Edirne Sarayı havaya uçurulmuş. Sarayı ayağa kaldırmak için bir süredir çalışmalar yürütülüyor. Yağlı güreşleri izlemeye gidenlerin oturması için yapılmış sıraların hemen yakınında Adalet Kasrı var. Kasrın önündeki iki taşa dikkat edin; biri halkın padişaha iletilmesini istediği dilekçelerin, diğeri padişahı kızdıranların kellelerinin konması için kullanılırmış.
Kentin bir diğer ilgi çekici noktası Sultan 2. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, Avrupa Konseyi Avrupa Müze Ödülü de dahil ödülleri var. Aynı zamanda UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde. 1488’de 4 yıl gibi kısa bir sürede inşa edilen külliye, 400 yıl boyunca şifa dağıtmış. Burada güzel kokular, su sesi ve müzikle terapiler yapılırmış.
Şehrin kozmopolit yapısında önemli yeri olan, Yahudi cemaatinin en büyük ibadethanelerinden biri de Edirne’de. Büyük Edirne Sinagogu 1905’te bir yangınla yok olmuş ve 2. Abdülhamit’in fermanıyla yeniden yapılmış. 1934 Trakya olaylarında Yahudi cemaatinin Edirne’yi terk etmesiyle boş kalan sinagog, 2015’te yeniden açıldı. Benzer bir kaderi paylaşan ve 2004’te yeniden açılan Sveti Georgi Bulgar Kilisesi’ni de gezi listenize ekleyin.
Edirne’de görmeye değer eserlerden biri 19’uncu yüzyılda, daha önceleri bir Romano-Bizans binasının olduğu yere inşa edilen Makedonya Kulesi. Selimiye Camisi’ne oldukça yakın bir noktadaki Edirne Müzesi’nde, Makedonya Kulesi kazılarından elde edilen bulgular sergileniyor. Kentte bir de Türk İslam Sanatları Müzesi var; küçük ancak çok güzel.
Cumhuriyet için önemli olduğu kadar medeniyetlere ev sahipliği yapmış, birçok kültürün canlanmasına ve yayılmasına öncülük etmiş bir kent. Defalarca farklı nedenlerle gittiğim ve her gidişimde sanki ilk kez tanışıyormuşuz gibi keşfetmeye gönüllü olduğum Hatay’ın tarihine, hoşgörü atmosferine, kozmopolit dokusuna ve eşsiz lezzetlerine hayran olmamak mümkün değil. Şehri en son 2019 senesinde ‘Ayrıcalıklı Rotalar’ çekimi için gittiğimde görmüştüm. Yaşanan deprem afetinde maalesef bölgede çok canımızı kaybettik. Acının içinden geçerken geleceği görmek zor olsa da biz geride kalanların hafızasındaki anılarından bu şehri yeniden yeşerteceğiz. Giden canlar geri gelmez ama hep birlikte, bilimin ışığında, yıkılan kentimizi küllerinden yeniden inşa etmek mümkün.
Kentin simge yapılarından
Habibi Neccar Camisi
Farklı dinlerin, mezheplerin kardeşçe yaşadığı, sokaklarında farklı dillerdeki sohbetlerin birbirine karıştığı bir şehir Hatay. Bu ayrıcalıklı dokuyu daha da anlamlı kılan simge yapılarından Habibi Neccar Camisi’nden özellikle bahsetmek istiyorum… Antakya 636’da Hz. Ömer zamanında fethedilmiş. Ardından kente bir cami yapılmış. Fakat yıllar içinde Antakya el değiştirdikçe cami de değişmiş. Bizanslılar şehri alınca kiliseye çevrilmiş, son olarak 1268’de Memlük Sultanı Baybars döneminde cami olmuş ve öyle de kalmış. Anadolu’da yapılan ilk cami olması nedeniyle Müslümanlar için kıymetli. Hz. İsa’nın havarilerine ilk inananlardan olan ve Allah’ın birliğini anlatmaya çalışırken öldürülen bir Antakyalının adını taşıması nedeniyle de Hıristiyanlar için önemli. Bunca önemi nedeniyle de depremin ardından restorasyonuna başlanan ilk tarihi eser Habibi Neccar Camisi oldu.
Rivayete göre MS 40’larda Hz. İsa’nın havarilerinden birkaçı Antakya’ya giderek halkı tektanrılı dinlerine davet etmişler. Onlara ilk inanan bu kentin yerlisi bir neccar yani marangoz Habibi Neccar olmuş. Fakat halk arasında pagan inancının birer birer terk edilmesi huzursuzluğa neden olmuş. Havarilerin vaazları rahatsızlık vermeye başlamış. Kral da halkın öfkesini dindirmek için havarileri hapse attırmış. Bunun üzerine kente yeni bir elçi; Şem’un Safa gönderilmiş. Mucizeler göstererek kralı tek tanrıya inandırmış ve havarilerin serbest bırakılmasını sağlamış. Ama halkı ikna edememiş. Şem’un Safa ve havarileri insanlar taşlayarak öldürmek istemişler. Neccar onları durdurmaya çalışınca da canından olmuş. İlahi bir mucizeyle kesilen başını eline alarak yürüdüğü anlatılanlar arasında. Bir diğer rivayetse kesilen başının, bugün adıyla anılan tepeden aşağıya doğru yuvarlandığı ve türbesinin olduğu yere kadar geldiği.
Muhteşem denizin keyfine varın
Rixos Premium Magawish Suites&Villas
Mısır
Mısır’ın en yeni otellerinden biri olan Rixos Premium Magawish Suites&Villas, 255 bin metrekare alana yayılmış. Nispeten soğuk aylarda ısıtılan tam 30 havuzu var, bazıları gerçekten çok büyük. Doğrudan havuza çıkılan odalar tatilinde rahatlığı ön planda tutanlar için çok cazip. 1 kilometrelik sahili boyunca ister muhteşem denizin keyfine varın, ister sakin yürüyüşler yapın. Otelin 5 restoranı ve 10 barı hizmetinizde. Mısır’daki bütün Rixos’larda olduğu gibi mutfağın başındaki şef bir Türk. Ekibinin elinden çıkan her şey çok lezzetli. Özellikle Lalezar Restoran, tamamen Türk şeflerin hazırladığı ve Türkiye’nin adını hakkıyla temsil eden bir menü sunuyor. Hurgada dışında Şarm El-Şeyh’te de 2 adet Rixos var. Bu otellerin yöneticisi Erkan Yıldırım ve ekibi uçaktan indiğiniz andan ülkeyi terk edene kadar her ayrıntıda size destek oluyor. Güneş burada 12 ay boyunca cömertliğini esirgemiyor. Denizin altı da muhteşem, üstü de. Su sıcaklığı 23 derecenin altına düşmüyor. Burada doğanın tadını çıkarmak için ister çölde safari ve deve turu yapın, ister tekneyle Kızıldeniz turu. Dalışa aşina değilseniz sadece şnorkelle veya alt yüzeyi cam olan teknelerle mercan kayalıklarını suya girmeden de görebilirsiniz. Eğer tarihe meraklıysanız biraz yolu göze alın ve mutlaka Luksor’daki dünyanın en büyük tapınaklar kompleksiyle Krallar Vadisi’ni ziyaret edin.
Misafirlerine otantik bir tecrübe sunuyor
Soneva Fushi
Maldivler
Sonu ve Eva Shivdasani çifti, 1995’te Soneva Fushi’yi kurarken kimselerin yaşamadığı adalarda tatil beldeleri için geçerli olacak bir tasarım planı geliştirdiklerinden habersizdiler. ‘Akıllı lüks’ ana felsefesiyle şekillenen Soneva misafirlerine otantik bir tecrübe ve mahremiyet sunuyor. Soneva Fushi, UNESCO Biyosfer Koruması altında, Baa Atolü’nde cennet misali bir ada. 68 villanın 8’i denizin üzerinde, diğerleri plajda. Plaj tarafında olan odalar bile el değmemiş ada resifine dokunma mesafesinde. Hem adadaki hem de deniz üzerindeki Out of the Blue adlı mekânda farklı mutfak seçenekleriyle toplam 11 restoran ve bar var. Tesisteki tenis kortundan faydalanabilir, dalış merkezinde denizin derinliklerini keşfedebilir, gözetleme kulesinde Satürn’ün çemberlerini gözlemleyebilir, ev yapımı çikolata ve/veya dondurma odalarında kendinizi şımartabilirsiniz.
Asya’nın kiraz çiçekleriyle bezeli Japonya’sıyla karıştırmayın, burası Japonya değil Laponya. Aslında bir ülke olduğu da söylenemez. Dünyanın en kuzeyindeki 66’ncı enlemden sonraki bölgeye deniyor. Buradan itibaren kuzeyde toprakları olan ülkeler Norveç, İsveç, Finlandiya ve Rusya. Bu coğrafyanın yerli halkıysa bugün sayıları çok azalan Sami uluslarından Laponlar.
Yüzölçümü bakımından dünyanın en büyük şehirlerinden kabul edilen Rovaniemi’ye İstanbul’dan doğrudan uçuş var. 4 saat civarındaki bir yolculuk sonrası bembeyaz diyarlara adım atıyorsunuz. Her ne kadar toprak genişliği devasa boyutlarda olsa da şehir merkezi oldukça küçük. Otele transferiniz sonrasında gezinizdeki etkinliklerde giymek üzere soğuk geçirmeyen giysilerinizi kiralamak için merkezdeki ofislere uğramanız gerekiyor. İhtiyacınız olmayacağını düşünmeyin çünkü bu bölgede yapılan etkinliklerin açık havada, dondurucu soğukta ve karların içinde gerçekleştiğini unutmayın.
Kar maceramızda Lapland Safaris’i (@laplandsafaris) tercih ettik. Son derece temiz, bakımlı, ziyaretçilerin her türlü ihtiyacı ve konforunu ön planda tutan bu çiftliklere gıpta etmemek mümkün değil.
Buzdan restoran
Genellikle Sami çobanları tarafından yapılan tiyatro kıvamındaki eğlenceli şovları izleyip belirli parkurlarda kızaklarla unutulmaz deneyimler yaşayabilirsiniz. Çiftlikte geyikleri sevip onları ağaç kabuklarındaki liken denen yosunlarla besleyebilirsiniz. Günde ortalama en az 15 kilometre koşma ihtiyacı olan haski cinsi köpekler çiftliklerin yardımcısı. Onlarla da zaman geçirmeniz mümkün.
Burada restoranlar da oldukça lezzetli menülere sahip. Sanırım soğuğa karşı direnç kazanmaya katkısı olduğundan genellikle kreması bol çorbalar hazırlıyorlar. Bizdeki dana etine eşdeğer olan geyik etiyle yapılmış geleneksel Sami yemeklerinin yanı sıra köfte gibi alışıldık lezzetleri de tadabilirsiniz. Ayrıca dilerseniz ayı ya da av hayvanlarının etlerini de tercih edebilirsiniz. Şehir merkezindeki Nili Restaurant (@ravintolanili) yerel lezzetleriyle öne çıkan bir adres. Buzdan bir restoranda yemek yemenin deneyimini yaşamak isteyenler içinse Snowland’i (@snowlandrestaurant) tavsiye edebiliriz.Geyik çiftliklerine kar motorlarıyla gidebilirsiniz.
Geyik çiftliklerine kar motorlarıyla donmuş nehirler üzerinden gidebilirsiniz. Ormanlık bölgede de pamuklar arasındaymış hissi veren karlar arasında asla unutamayacağınız birkaç saatlik macera yaşayabilirsiniz. Motorların kullanımı çok kolay olsa da öncesinde verilen kısa bir eğitimi ciddiye almakta fayda var. İki kişinin bindiği motorlarda dilerseniz sırayla sürücülük yapabilirsiniz.Son zamanlarda yükselen trendle oldukça popüler bir destinasyon haline gelen bölgede, geyikler turizm için
F arklı mezhepleriyle üç büyük dinin temsil edildiği şehir Hatay. UNESCO da bu ayrıcalığı görüp ‘Barış Kenti’ seçmiş onu. Tarihine bakacak olursak Asi Nehri kenarında MÖ 300’lü yıllarda kurulmuş. Seleukus Krallığı’na başkentlik yapmış. Roma döneminde, imparatorluğun en önemli şehirlerinden biri olmuş. 6’ncı yüzyılda depremlerin yıktığı bu kentte, her taşın altından tarih fışkırıyor.
Antakya sokaklarında kaybolarak yürümek çok zevkli. Çoğu son demlerinde olan eski evlerde geçmişin izlerini takip edin. Yolunuzu mutlaka Uzun Çarşı’ya düşürün. Buradan nar ekşisi, biber salçası, kırma zeytin, peynir ve zahter gibi yerel ürünlerden almanızı öneririm.Kentin her karış toprağından adeta tarih fışkırıyor. Saint Pierre dünyadaki ilk kilise.
Anadolu’daki ilk cami
Şehrin önemli yapılarından biri Habib-i Neccar Camisi. Antakya’nın 636 yılında Hz. Ömer zamanında fethedilmesinin ardından kente bir cami yapılmış. Fakat Bizans şehri alınca kiliseye çevrilmiş, sonra Müslümanlar şehri geri aldıklarında yapıyı yeniden camiye çevirmişler. Son olarak 1268’de Memlük Sultanı Baybars döneminde cami olmuş ve günümüze kadar ulaşmış. Habib-i Neccar Camisi, Anadolu’da yapılan ilk cami olması nedeniyle Müslümanlar için kıymetli. Hz. İsa’nın havarilerine ilk inananlardan biri olan ve Allah’ın birliğini anlatmaya çalışırken öldürülen bir Antakyalının adını taşıması nedeniyle Hıristiyanlar için de önemli. Hıristiyanlığın ilk kiliselerinden biri kabul edilen Saint Pierre Kilisesi, Habib-i Neccar Dağı’nın eteklerinde... Aslında dışarıdan bakıldığında alışkın olduğumuz kilise formlarından biraz farklı çünkü burası bir mağaraymış. Romalılardan kaçan Hıristiyanlar sığınmak için kullanmışlar. Hz. İsa’nın yolundan gidenler yani ‘Hıristiyan’ sıfatının ilk kez Antakya’da kullanıldığına inanılıyor. Hıristiyanlığın dünyaya yayılmasının merkezi de bu kilise.Hataylılar mutfaklarında 400 çeşit yemek olduğunu söylüyor. Sayamayacağınız kadar meze, kebap türleri, sulu yemekler, künefe; hepsi birbirinden lezzetli. Eğer bir Hatay gezisi planlarsanız şehrin yerel tatlarına doymak için tek gün yetmez!
Kudüs ile Efes’teki Meryem Ana gibi burası da bir hac merkezi sayılıyor, o yüzden her yıl 29 Haziran’da ayin düzenleniyor. Yapının zeminindeki erken dönemine ait mozaik parçalarıyla sunağın sağındaki fresk kalıntıları 2015’te başlatılan restorasyon çalışmalarında ortaya çıkarıldı.
Hatay Arkeoloji Müzesi, yaklaşık 40 bin parçalık tarihi eser koleksiyonuna sahip. Müzede sergilenen mozaikler MS 2’nci yüzyıldan 6’ncı yüzyıla uzanan 400 yıllık dönemi kapsıyor. Mitolojik öykülerin betimlendiği ya da geometrik desenli mozaiklerde, günlük yaşama veya doğaya ilişkin desenler de görülüyor. Tarihi eser koleksiyonunda paleolitik dönemden başlayarak Roma ve Bizans dönemlerine kadar uzanan eserler sergileniyor. Görecekleriniz arasında; el yazmaları, tabletler, sikkeler, mühürler, fosil ve iskeletler var. Özellikle sikke koleksiyonu çok değerli. Müzede öne çıkan bir diğer koleksiyon Hititler dönemine ait tarihi eserler; Hitit Kralı Şuppiluliuma heykeli de bunlardan biri.
Doğa harikası: Samandağ
Akdeniz kıyısındaki Samandağ adını, kendini tamamen dine verip bir sütunun üstünde yaşayan Aziz Simeon’dan almış. Samandağ onun adının Arapçası olan Cebel Saman’dan geliyor. Azizin sütununu ve manastırı hâlâ görebilirsiniz. Türkiye’nin en uzun kumsalı olan Çevlik Plajı’nın yakınındaki Titus Vespasianus Tüneli gerçekten etkileyici bir yapı. İsyan çıkaran Yahudileri cezalandırmak için Kudüs’ten getirip dağı kazdırmışlar. Böylelikle aşağıdaki şehri, su baskınlarından korumuşlar. MS 1’inci yüzyıla tarihlenen tünel 830 metre. Genişliği 6, yüksekliği 7 metre. İmparator Vespasian’ın MS 69’da başlattığı çalışmayı Titus 81’de bitirmiş. Tünel de adını baba-oğuldan almış. Bugün için bile inanılmaz olan bu kanalın içinde yürüyüş, küçük gezginler için çok gizemli ve cazip.
Ustalar dik tepelerde, doğa düşkünleri ağaçların arasında...
Kartepe-İzmit
Sapanca Gölü’ne tepeden bakan Kartepe, İstanbul’a sadece bir saat uzaklıkta. Yeşilin dinlendirici tonlarını seyrederek Kartepe’ye varmak bir başka zevk. Kartepe’de yeni başlayanlar için kolay pistlerde, ustalar için dik tepelerde kaymak, doğa düşkünleri içinse ağaçların arasında, pistlerin dışında yürümek mümkün. Kartepe merkezdeki Dedeman Kartepe ve kayak merkezindeki The Green Park Resort bölgede konaklamak için iyi alternatifler. Kayak keyfinden sonra kendinizi şifalı sularda ödüllendirmek isterseniz önerim Sapanca’daki NG Enjoy. Otel herkese uygun farklı aktiviteleriyle doğanın kalbinde, hiçbir konfordan ödün vermeden ailece tatil yapma olanağı sunuyor. Restoranları, havuzları, hem çocuklara hem de yetişkinlere özel alanlarıyla sakinliği ve eğlenceyi bir arada bulduğunuz otelin en sevdiğim yeri hemen arkasında yürüyüş yapabildiğiniz ormanlık alanı.
Şaleleri İsviçre’yi aratmıyor
Kartalkaya-Bolu
Köroğlu Dağları’nın üzerinde, Bolu yakınındaki Kartalkaya toz kar özelliği ve pist uzunluğuyla hem Ankaralı hem de İstanbullu kayakseverlerin favorisi. Kayak merkezinin en köklü tesisleri olan Kartal Otel ve DorukKaya Ski&Mountain Resort yıllardır kalitelerini bozmadan hizmet veriyor. Butik bir dağ oteli olan Kaya Palazzo’nun farklı kategorilerde 139 odası var; otelin iki katlı lüks şaleleri de oldukça güzel. Şale stili butik otelin ülkemizdeki ilk temsilcilerinden olan Golden Key, İsviçre Alpleri’ndeki şaleleri aratmıyor. Köroğlu Dağı manzarasına hâkim konumu, hizmet kalitesi, dekorasyonu ve mutfağıyla öne çıkan tesis, sanatseverler için de güzel sürprizler sunuyor. Sömestirde çocuklara kış sporlarının yanı sıra oyun ve sanat atölyeleri de düzenlenecek.
Yeni başlayanlara ve kayaklı koşuya özel