Paylaş
BAZEN aklınıza bir şey düşer. Gerçekleşme ihtimali yok denecek kadar azdır belki, ama fikri seversiniz. Azıcık hayal kurarsınız. Zihin jimnastiği yaparsınız.
Geçenlerde “neden olmasın?” diyerek Sevgili Deniz Sipahi’yi aradım. “Bir önerim var” dedim. Önerimi söyleyince konuyu şakaya vurup geçiştirdi. İşi başından aşkındı belli ki...
Yılmadım. Üzerinde düşündükçe fikri daha çok benimsedim. Kendi kendimi doldurdum da diyebiliriz. Şu noktaya geldim. Mart 2014 seçimlerinde Ertuğrul Özkök Urla Belediye Başkanı olmalı!
Ne alaka demeyin. Kendisi geçenlerde bir toplantıda “bir iki yıl içinde Urla’ya, Tansu’nun yanına yerleşmeyi düşünüyorum” mealinde bir şeyler söyledi. Aslında şehir insanı olduğunu belirterek...
Ben de sonradan olma bir Urlalı olarak bu haberi ileriye taşıyorum şimdi. Epey düşük ihtimal, ama bir anlığına hadi oldu diyelim. Bence Ertuğrul Bey Urla’ya fazlasıyla faydalı olurdu.
Yöneticilik konusundaki performansına konuşmaya bile gerek yok. Hürriyet gibi bir organizasyonu onca yıl çekip çevirmek ülkede yapılabilecek en zor işlerden. Eminim Urla, en iyi yönetilen belediyelerden biri olurdu.
Urla deyip geçmeyin. Kışın 40 bin, yazın 100 bin nüfus barındıran 16 köyü olan kocaman bir ilçeden söz ediyoruz.
Ayrıca bölge; Türk şarapçılığında önemli bir yere sahip artık. Sayın Özkök’le doku da uyuyor yani. Tarım deseniz, sağlıklı beslenmek deseniz Urla’nın kanında var.
Bir kere Sayın Özkök geldiği anda bir marka değeri katardı Urla’ya. Beklenti yükselirdi.
Zaman içinde estetik açıdan Urla kesin fark yaratırdı. Şıklaşırdı.
Yenilikçi kimliği de rahat durmazdı Sayın Özkök’ün. Adalarla ilgili projeler hayata geçerdi belki. Başka projeler konuşulmaya başlardı. Urla heyecanlanırdı, bu kesin!
Ertuğrul Bey bu düşüncelere güler geçer muhtemelen. Aslında benim lafım gelecek Başkan’a. Ben olsam, Sayın Özkök’ü Urla’nın gelecek vizyonuna bir şekilde katmaya çalışırdım.
Urla’nın davetkar adaları
Güven öyle bir dipledi ki
MİLLİ Piyango’nun 9 Nisan çekilişinde büyük ikramiyeyi 190549 nolu bilet kazanmış. Olabilir.
Şimdi bir an için kazanan biletin 111111 nolu bilet olduğunu farz edelim. Ki, teorik açıdan bu biletin kazanma olasılığı kazanan biletinkiyle aynı. Keza 999999 çıkma olasılığı da aynı.
Şimdi de böyle bir olayın medyadaki muhtemel yansımalarını hayal edelim:
Akil adam: Yorum yok.
Liberal Ahmet: Ergenekon’un parmağı olabilir.
Ulusalcı Mehmet: Kesin yandaş işi.
Akademisyen Avni: Olasılık hesabına göre mümkün, ama yine de şüphe uyandırıyor.
İslamcı Salih: Takdir-i ilahi.
Komplocu Mahir: Ankara’daki dayıoğlu “böyle şeyler oluyor” demişti.
Topların gözaltına alınan imalatçısı: Ben masumum abi!
Filozof Yılmaz: Milleti kumara fena alıştırdılar!
Vatandaş Ali: Burası Türkiye!
Tabii, esas felaket bir sonraki çekilişte yine 111111 nolu biletin kazanması olurdu. Ki, teorik olarak sonsuz defa bu bilete çıkabilir büyük ikramiye...
“Güven” öyle bir dipledi ki, artık olasılık teorisi filan bizi ikna edemez.
Duygusal ayrıntılar
REAL Madrid maçı öncesi basın toplantısı. Fatih Terim ve Selçuk İnan orada.
Sayın Terim öfke kontrolünde ne kadar zayıfsa, Selçuk İnan bir o kadar sakin bir futbolcu. Selçuk özlenen, istenen buna karşılık Terim ise, arzu edilmeyen tarzı temsil ediyor bir anlamda.
Basın mensupları Terim’in önerisiyle ilk soruyu Selçuk’a soruyor. Sonra “başka soru var mı?” deniyor. Başka soru çıkmıyor ve Selçuk toplantıdan ayrılıyor, Fatih Terim sohbete devam ediyor.
Şahsen Selçuk’a soracak soru bulamayan ya da Terim varken, soru mu sorulur şeklinde düşünen futbol muhabirlerine hayret ediyorum.
Adam bir hafta önce Bernabeu’ya kaptan olarak çıkmış. Futbolun mabetlerinden birinde oynamış yani. Atmosferi sorarsın, Arena’ya göre nasıl dersin, Ronaldo’ya karşı oynamak nasıl bir şey diye sorarsın, çocukluk hayallerinde böyle bir şey var mıydı diye bir laf atarsın.
Bir gün sonra yine sahaya çıkacak. Neler hissediyor, kafasında maçı nasıl oynuyor, merak etmez misin be kardeşim?
Ama tabii ya... Polemiğin, çatışmanın iş yaptığı bir medya ikliminde böyle duygusal ayrıntılarla uğraşmaya ne hacet! Manşet olacak sertlikte malzeme lazım!
Paylaş