Paylaş
2014 yerel seçimlerine daha çok var, ama siyasi partilerde hazırlıklar çoktan başladı. Bu seçimde İzmir yine sembol kent olacağa benzer. AK Parti var gücüyle kaleyi düşürmeye çalışacak. CHP ise, kendinden emin görünüyor.
Seçmen bu kez de “daha iyi hizmet vaadi” ile “yaşam tarzına müdahale” arasında daha önce sergilediği duruşu koruyacak mı?
Yoksa bu kez gevşeyip iktidar adayına şans tanıyacak mı? Sokaktaki havaya bakarsak bu seçim öncekilerden çetin geçecek diyebiliriz.
Daha doğrusu diyebilirdik... AK Parti’de yorgunluk, aymazlık, umursamazlık belirtileri ardı ardına gelmese. Bu gidişle bırakın İzmir’in düşmesini, AK Parti kalelerinden bile kayıplar olabilir.
Uludere’deki bombalamayla başladı sanki bu dağınıklık. O olayın yönetiliş biçimi dehşet vericiydi.
Sonra Urfa cezaevinde 13 mahkûm yanarak öldü. “Vantilatör kavgası” diye geçiştirildi.
Sonra Samsun’daki sel geldi. Orada da kimsenin sorumlu olmadığı anlaşıldı.
O arada yaklaşık 20 yıldır iktidar partisinin yönetiminde olan Türk ekonomisinin kalbi İstanbul’da trafik durma noktasına geldi. Nereden çıktığı belli olmayan kürtaj-sezaryen tartışmaları yaşandı.
Uçak neden düştü anlaşılamadı!
En son Bahçelievler katliamının katillerinin tahliyesi bu akışı taçlandırdı!
Basit yoldan ifade edersek... Bunlar son dönemin güven sarsan olayları. Bu kadar güven sarsıntısı gider ekonomiye de bulaşır sonunda. Asıl homurtuyu ondan sonra görün işte.
Gıda kenti
Geçenlerde sevgili İsmail Uğural’dan bir mesaj geldi. Şöyle diyordu İsmail; “İzmir’in geleceği nedir, İzmir ne olmalıdır ya da İzmir’in geleceğinde en çok ön plana çıkması gereken konu/sektör hangisidir?” Hep ve sürekli konuşuyoruz da sonuç yok. İzmir Ticaret Borsası Dergisi, Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli’nin “İzmir kime kalacak?” başlıklı zihin açıcı yazısına değiniyor ve önemli bir soru soruyordu; “İzmir ekonomisinin lokomotifi neden gıda olmasın?” Şöyle devam ediyordu:
“Bir kere İzmir ülkenin bir numaralı tarım ili. Ege ile birlikte çok önemli bir hammadde kaynağı. İkincisi; İzmir’in ulusal ve uluslararası bir gıda merkezi olabilecek potansiyeli var. İşgücü olarak, ihracat kapasitesi olarak... Tarıma dayalı sanayi birikimi olarak... Ülke bazında itibarı yüksek İzmir kökenli gıda markaları var.”
Sevgili İsmail, gıda sektörünün küçümsendiğini söyleyerek “gıda sektörünün stratejik önemine inanmak lazım” diyor ve Hollanda örneğini veriyordu.
Konya’dan küçük ülke 50 milyar doların üzerinde tarım ve gıda ihracatı yapıyormuş. Bizim ihracatımızın yarısına yakın bir rakam bu.
Şahsen İzmir’in çoklu kimlik hedefinin olmasını arzu ediyorum. Tarıma dayalı sanayi-gıda pekâlâ bunlardan biri olabilir.
İzmir’in eğitim-araştırma geliştirme-yenilik üssü olarak altyapı ve rekabet avantajının olduğunu düşünüyorum.
Tabii, tarihsel liman kimliğine de yeni bir ivme kazandırılmasını istiyorum. Örneğin; iç liman eğlence turizmine, dış liman da taşımacığa dönük olabilir.
Bu kentle ilgili başka kimlik hayalleri de vardır elbet. Önemli olan kimliğin dokuya uygun olması, ulusal ve küresel eğilimleri iyi okuması. En önemlisi kenti yönetenler tarafından benimsenmesi.
Buz buz...
Deniz suyu sıcaklığını mesele etmek dıdının dıdısı oluyor, ama bu yıl Alaçatı tarafında, güney sahili boyunca denizin soğukluğundan şikayet eden çok. Bazı yerlerde insanlar dizlerine kadar girip ayakta duruyorlar. Su, girilemeyecek kadar değil, ama uzun süre kalınamayacak kadar soğuk... Bu ara ekstra bir soğukluk mu var? Meteorolojik bir olay mı? Yer altı suları ile mi ilgili? Yoksa bu tamamen bir yanılsama da mevsim normallerinde miyiz? Uzman görüşüne ihtiyaç var.
Bu kareyi sevgili dostum Bülent Kürşat yakalamış. Hayat herkese güzel değil...
Paylaş