ABD’de spordaki ırk bariyerinin yıkılmasının 65. yıldönümü kutlanırken, ırkçı söylemleri ile geniş bir sabıkası olan Emre Belözoğlu hem kültürümüze hem de Süper Final’e gölge düşürdü. Emre’nin kullandığı iddia edilen “Nigger” (zenci) kelimesi ABD’de tam tabu. Bu kelimeyi medya bile kullanırken sansürleyip “n*gg*r”, “n**ger”, “n——”, veya “N-kelimesi” şeklinde kullanıyor.
Buna rağmen siyah Amerikalılar bu kelimeyi kullanmakta çekinmiyor, ancak bunu yaparken sondaki “R” harfini sessiz kullanarak “Nigge*” şeklinde ifade ediyorlar.
Trabzonspor’un Fildişi Sahilli oyuncusu Didier Zokora’nın, Emre’nin kendisine “Pis Zenci” diye hakaret ettiğini iddia ettiği gün ABD’de tüm beyzbol maçlarında beyzbolun ilk siyahi oyuncusu Jackie Robinson için anma törenleri yapılıyordu.
Yıllarca siyahlara uyguladığı kötü muamelelerle ırkçı ülke diye nitelediğimiz ABD, Jackie Robinson’un tam 65 yıl önce, siyahi oyuncuların kabul edilmediği beyzbol ligine girerek, spordaki en büyük değişimin başlangıcını yapmıştı.
Pazar günü ABD’de oynanan tüm beyzbol maçlarında tüm oyuncular Robinson’un sırt numarası 42’yi giydi. Bu forma numarası tüm MLB takımları tarafından emekliye çıkarılmış ve hiç bir oyuncu “Jackie Robinson günü“ dışında bir daha asla kullanamayacak.
Jackie Robinson, pazar günü ABD’de oynanan tüm beyzbol maçlarında anılırken, sadece sahadaki diğer oyuncular arasında değil, hem tribünlerdeki hem de sokaktaki halk arasındaki ırk ayrımına karşı müthiş hırsı, karakteri ve olağanüstü oyunculuğu ile son verdiği bir defa daha hatırlatıldı.
En değerli madalya ile onurlandırıldı
ABD’de beyzbol ligi 1880 yılında başlamasına rağmen siyahi oyuncular, Jackie Robinson’un 1947 yılında Brooklyn Dodgers’a transferine kadar sadece “Negro Ligi” nde oynayabiliyorlardı. İleriki yıllarda ABD kongresi tarafından en değerli madalya ile de onurlandırılan Jackie Robinson, beyzbolu bıraktıktan sonra ilk siyah TV yorumcusu olmuş, ardından da kurduğu banka ile ilk banka sahibi siyahi işadamı ünvanını almıştı.
İKİ hafta önce “Beşiktaş, New York Knicks gibi kurtulur” diye yazmıştım. İki kulübün benzerliklerinden biri, her iki takımın da antrenörlere çok para saçıp daha sonra işlerine son vermesiydi. New York antrenörünü gönderdi, kazanmaya başladı. Beşiktaş da Carvalhal ile yollarını ayırdı.
Antrenör kovmak bizde çok eleştirilse de kulüpler için en iyi ve pratik çözümlerin başında gelir. Beşiktaş’ın yeni başkanı Fikret Orman, başarıyı yeni hocadan beklemeli ve en büyük baskıyı takımın teknik direktörüne uygulamalıdır. Taraftar üzerindeki Süleyman Seba ve Yıldırım Demirören sendromunu unutturup onlara New York Yankees’in eski sahibi Steinbrenner sendromunu aşılamalıdır.
Takıma hayat verdi, dünyanın en değerlisi yaptı
ABD’nin en büyük spor kulübü New York Yankees, şampiyon olmakta, hatta maç kazanmakta zorlandığı dönemde “Patron“ lakaplı armatör işadamı George Steinbrenner, 1973 yılında takımın sahibi olan “CBS Televizyon” kanalına net 8.8 milyon dolar ödeyerek takımı satın aldı.
Yeni patron ilk 23 sezonda 20 defa antrenör değiştirdi. Bunlardan en ilginç olanı Billy Martin’i tam 5 defa işe alıp, kovması oldu. 30 yıllık yönetimi sırasında takımda 11 defa da genel müdür değiştirdi. Ünlü ve pahalı antrenörleri takımın başına koyup, başarısız sezondan sonra onlara kan davası güden Steinbrenner, daima en iyi oyuncuları takıma getirmek için çaba gösterdi.
Borçlanmaktan ve iflas etmekten hiç korkmadı
YANKEES’e tam 7 şampiyonluk kazandırdı. 8.8 milyon dolara satın aldığı kulüp 2011 yılı sonu ile toplam 1.7 milyar dolarlık bedeliyle dünyanın en değerli takımı oldu.
BU yıl en yakından takip ettiğim iki takım New York Knicks ve Beşiktaş’ta yaşanan sıkıntılar birbirine çok benziyor. Çok büyük ve köklü camiaların takımları. Her ikisi de playoff’a kalma şanslarını bu hafta içinde tehlikeye attılar. İki takım da yıllardır yaptıkları dev transferler, yeni antrenörler ve dev bütçelere rağmen beklenen performansı sergileyemiyorlar. Biri futbol, diğeri basketbol takımı diyebilirsiniz ama her ikisi de birer profesyonel spor kulübü. Sonuçta takımlar aynı felsefe ile kuruluyorlar. Bu vesileyle iki kulübün yaşadıklarını gelin birlikte analiz edelim.
Beşiktaş 10, New York 7 antrenör değiştirdi
KNICKS’te ve Beşiktaş’ta yıldız oyuncular çok fazla, iki takımda da çeteler var deniyor. Carmelo çetesi ve Q7 çetesi. İkisine de haksız yere sorunlu, kanser oyuncu benzetmesi yapılıyor. İki takımın da transfer ücretleri çok yüksek. Buna rağmen hayal kırıklığı yaşatıyorlar. Savunmaları kaygısız, cansız, hücum yönleri organize değil. Ancak, seyircileri takımlarını asla yalnız bırakmıyor. Her iki takım da başarısız sezon sonunda hep çareyi antrenör değiştirmekte aradı. Son 10 yılda Beşiktaş 10 kez, New York 7 defa hoca değiştirdi. Ama ilacın bu olmadığı her geçen sezon açıkça görüldü.
Sorunları savunmada değil hücumda
NEW York’ta sorunun aslında hücumda yaşandığını “Linsanity” örneği ile gördük. Knicks, savunması ile NBA’de 6., hücumda ise 22. sırada. Beşiktaş ise gol atamıyor, ligde bu sezon 43 attı, 34 yedi. En çok gol atan 7., en az gol yiyen 6. takım. Beşiktaş’ı geçen Trabzon bile 57 gol atarken, kalesinde 44 gole engel olamadı. 10 puan üstündeki F.Bahçe’den sadece 3 fazla yedi. Sorunun defans değil, gol yollarındaki organizasyon bozukluğundan olduğu belli.
Kartal’ın Linsanity’ye ihtiyacı var
NEW York’ta işlerin iyice kötüye gittiği, oyuncuların sakat ve formsuz olduğu ve antrenör Mike D’Antoni’nin adeta son nefesini vermek üzere olduğu New Jersey Nets maçında çaresizlikle oyuna sürdüğü Jeremy Lin, 25 sayı, 7 ribaunt ve 7 asistle oynadı. Bu hiç beklenmedik performansı ile New Yorklular tarafından “Linsanity” diye taçlandırıldı. Kovulmak üzere olan D’Antoni’yi ipten aldı. Harvard mezunu Lin, bu işi savunma ile değil hücum ile yaptı. Knicks’e geldiğinde kulübe bekçisi olan oyuncu, etkili oyununu 8 maç arka arkaya sürdürdü. Bu periyod, Knicks tarihine “Linsanity” diye yazıldı.
ABD’de en çok takip edilen ikinci spor dalı olan Beyzbol’da, Major Lig’in hazırlık sezonu olan bahar maçları başladı. Şampiyonun 162 karşılaşma sonrasında belirleneceği bu amansız ligin ezeli rakipleri New York Yankees ve Boston Red Sox, sezon içinde en az 18 defa birbirleriyle kozlarını paylaşacak. Düşünün, böyle bir lig bizim ülkemizde olsa ve her hafta F.Bahçe, Galatasaray ve Beşiktaş arasında oynanan derbileri izlesek fena mı olurdu?
Yıldırım Demirören’in, yeni sezon için düşündüğü öne sürülen 22 takımlı Süper Lig fikrine kimse itiraz etmesin. Bence buna play-off bile eklenmeli. “Avrupa’da bunun örneği yok” demeyi bir kenara bırakın. Bugün bir profesyonel ligin, bir ülke ekonomisine katkısının inanılmaz boyutlara geldiği ortada. Ve ortada dönen milyarlarca dolarlık rakamlar da karşımızda.
Yayıncı kuruluş mutlaka teşvik edilmeli
Peki, Demirören’in hayata geçirmeyi planladığı 22 takımlı Süper Lig projesinde kimler mücadele edecek? Seyircisiz İstanbul BŞB ile mi, yoksa Ankara’nın sorunlu kulüpleri ile mi yola devam edilecek? Yeni TFF, yaşanan süreçte Ankaragücü ve Ankaraspor’un yönetimini, bu kulüplerdeki kaos sona erene kadar üstlenebilir. NBA, kriz içindeki New Orleans Hornets’i devralarak bu takımı kurtardı. Ayrıca hakemler de bu takımı maçlarında hiç kollamadı. NBA, uygun bir alıcı çıktığında devir teslim yapacak. Çok takımlı yeni ligimizde yayıncı kuruluş devreye sokulmalı, takım alımları ve zordaki kulüpleri kurtarmak için teşvik edilmeli.
Amerikan örneği bizim ligimizde de uygulanmalı
ABD, bunu aynı ligde tek takım şartıyla sınırlıyor. Bu ülkedeki en büyük yayıncı kuruluşlardan Cablevision, New York Knicks basketbol ve New York Rangers buz hokeyi takımlarının sahibi. Aynı şekilde Comcast firması da NFL’in (Amerikan Futbol Ligi) önemli takımı Philadelphia Eagles’ın sahibi. D-Smart veya Digitürk, benzeri bir yöntemle aktif olarak sporun içine çekilebilir. Bu da herkes için kazançlı olur. Profesyonel yöneticilik böylece sporumuza girer.
Türk Telekom, basketbolda var. Bunun benzerini yıllar önce Cem Uzan, hem kulüp hem de yayıncı kuruluş sahibi olarak yapmıştı. Ancak, bir gün kendi kanalında “Türkiye’de sadece iki büyük var. Bunlar Fenerbahçe ve Galatasaray’dır” deyip Beşiktaş’ı devre dışı bırakınca, büyük bir gaf yaptı. Zaten devamı da ortada. Elbette, yöneticiler ve başkanlar kadar, takım sahipleri de sözlerine dikkat etmeli, sorumlu davranmalı.
Babadan oğula geçen kombineler