Paylaş
1453’te İstanbul’un fethedildiği gün, savaşın en kritik saatlerinde Ulubatlı Hasan canını dişine takıp surlara tırmanırken, Fatih Sultan Mehmet, atına atlamış, şehrin öbür ucundaki balıkçıya gitmişti.
Ay, öyle benziyorlar ki, ‘kararlı iki lider.’
İkisi de demiş ki:
- Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u.
Sahiden de biri İstanbul’u almış...
Öbürünü ise İstanbul almış...
Ne alması?
İstanbul, insanı yutar, yutar.
Nitekim yutmuş.
Yüksek vasıflar
Muhalefet’in cumhurbaşkanı adayı’nda aranan vasıfları bir daha saydılar.
Vasıflar daha da yükselmiş...
Kusursuz ve mükemmel bir insan tipi.
Nereden bulacaklar, bilmem ki...
Öylesini bulurlarsa, bence ana muhalefet lideri yapsınlar...
Ülkeye daha faydalı olur.
Tuhaf bir durum
Vefalı insanlara bayılırım.
Balıkçı meselesinde İmamoğlu’nu, İmamoğlu’ndan daha iyi savunan arkadaşlar oldu.
Fakat Genel Merkez sadece yasak savdı.
Rutin bir-iki çıkıştan gayrı bir tavır almadı. Halbuki tanıdığımız Kılıçdaroğlu bu durumlarda yeri göğü inletirdi. Haklı’ya haksız’a bakmaz, ortalığın tozunu attırırdı.
Hayrola?...
Niye uzak kaldı?
İmamoğlu’yla paylaşamadıkları -bizim bilmediğimiz- bir şey mi var?
Ne olabilir ki?
Esasen, İmamoğlu onun keşfi değil miydi?
Yanlış mı hatırlıyorum?
Paylaş