Kendi yuvasında tatmin olmuyor, gözü sürekli dışarıda.
Büyük şehirlere Belediye Başkanı mı lazım, kendi partisinden değil öbür partilerden, özellikle de mütedeyyin camiadan adaylara yöneliyor.
*
Kemal Bey, yabancı futbolcuya çok meraklı...
Cumhurbaşkanlığı için bile Ekmeleddin Bey gibi, Abdullah Gül gibi isimlere kanca atıyor. Çünkü onlar muhafazakar ve mukaddesatçı insanlar.
*
Neden böyle yapıyor?
Helalleşmek mi bu?
Yoksa mavi boncuk dağıtmak mı?
Pazar notları
İnsan aydınım diye övünür mü?
Bizimkiler, kendilerine aydın dediler.
Peki peki...
Biz de kabul ettik.
Bunlar, kadri kıymeti bilinmemiş, hakkı yenmiş, bu yüzden kendine bile küsmüş... Bütün acısını düzenden çıkarmaya karar vermiş ama düzenden çok devlete muğber olmuş, millete zaten yabancı kalmış... Gidip kitap yazmak ya da resim yapmak üzere bir kenara çekilmiş ama içkiden başını kaldıramadığı için eline hâlâ bir kalem ve fırça almamış, aslında şirin insanlardır. Tamam da işsiz aydın olur mu?
Bu sistemde asıl başka bir sakatlık var. Onu konuşalım.
***
Küçücük bir parti, yüzde 2 veya 2 buçuk oyla, koskoca memleketin kaderini çizebiliyor. Dolayısıyla ülkeyi kimin yöneteceğini belirleyebiliyor.
Normal mi bu?
***
Misal ver derseniz buyurun:
- Saadet Partisi.
İki ittifaktan hangisini tercih ederse, terazinin o kefesi 50+1’e daha yaklaşıyor... Hele aritmetiğin hassas olduğu oylamalarda -kılpayı- iktidarı resmen o tayin ediyor.
Aslında kimseyle helalleşme falan olacak değil ama gelişigüzel hazırlanmış o listeye girenler kadar, girmeyenler de tartışılacak... Yani, Amca Bey durup dururken başına iş açtı.
***
Yerinde olsam, sadece Deniz Baykal’ın kapısını çalar, sadece onunla helalleşirim.
Son 10 yıl, yani Mayıs 2010’dan itibaren 11 yıl boğulduğumuz o nefret bataklığı, yeter de artar bile... Daha gerilere gitmeye hiç gerek yok.
FUTBOL
Play-Off’a kalmak mı zor, yoksa Play-Off’tan çıkmak mı zor?
Kırk satır’dan
Sadece bizim değil, Akşener’in de haberi yok.
Karamollaoğlu’nun da yok.
Eminim ki Pervin Buldan’ın da yoktur.
***
Öyle ya...
Bay Aday, Türkiye’nin makus talihini bile -tek başına- yeneceğini ilan ettiğine göre, ortaklarına emr-i vaki mi yaptı acaba?
Şu helalleşme faslı ve helalleşme listesi de tamamen şahsi değil mi? İttifakın üyesi olan diğer partiler, bir masa etrafında sahiden toplanıp söz isteyebilir mi, fikirlerini söyleyebilir mi? Yoksa onlar sadece figüran mıydı?
***
Durup dururken, bu 50+1 nereden gündeme geldi? Nesini tartışıyorlar? Halk oylamalarında başka bir yol yok ki.
Elbette 50+1.
Ne olacaktı?
25+1 mi?
Yani, çeyrek porsiyon, öyle mi?
*
Millet İttifakı, bence memnun kalmalıdır şimdiki sistemden... Hele ana muhalefet, daha da memnun kalmalıdır. Çünkü hiç değilse dostlarla beraber 50+1’i bulması pekala mümkündür. Bugün değilse bile yarın... Yarın değilse bile
Futbolculara birer kağıt dağıttı...
Üzerinde şunlar yazıyordu:
- Danimarka’yı yeneriz... Çünkü...
Çünkü’yü futbolculara bıraktı. Herkes kendine göre bir ‘çünkü’ yazdı.
- Yeneriz çünkü inançlıyız.
- Yeneriz çünkü mecburuz, hatta mahkûmuz.
- Yeneriz çünkü Türk’üz...
Muhalefet cephesini hiç ilgilendirmez mi? Bu şehit, onların da şehidi değil mi? Nedir bu umursamazlığın anlamı? Nedir bu suskunluk?
Küfrü onaylıyorlar mı?
Yoksa, PKK’ya dalkavukluk mu?
Bu bir.
*
İkincisi...
Özrü kabahatinden büyük bir biçimde bizi hayrete de düşürdüler.
Ne diyorlar: