Aort oldukça geniş bir damardır, kalpten pompalanan yüksek basınçlı kan aort boyunca ilerler, seyri boyunca dallara ayrılarak beynimizden ayakuçlarımıza dek her noktaya temiz kanın ulaştırılmasını sağlar. Kısaca aort damarı, kalbimizin, beynimizin ve diğer bütün organ sistemlerimizin beslenmesinde görevli “ana kan hattı” olarak düşünülebilir. Kişinin yaşına ve boyutlarına göre, kan taşıma kapasitesi dakikada 3’ten 6-7 litreye kadar ulaşabilir.
Aort damarı son derece esnek ve yüksek basınçlara karşı dayanıklı bir yapıdadır. Ailesel yatkınlığı olmayan, sağlıklı bireylerde uzun yıllar boyunca hiçbir zarar görmeden işlevini sürdürür. Kalpten çıktığı yer, aortun en geniş olduğu yerdir ve yaklaşık 2,2-3,0 cm aralığındadır; yaş ilerledikçe ve vücut kitlesi arttıkça, aort genişliği artarak 3,5 cm’e kadar normal kabul edilebilir. Dallara ayrıldıkça genişliği giderek azalır, kasık hizasında ikiye ayrılarak sonlanır ve buradan itibaren bacak ve ayakları besleyen büyük damarlar devam eder.
Aortun esnek yapısı, yüksek basınçlı kan akımına karşı damar duvarının gerektiğinde genişleyip daralmasına ve böylelikle olası zararlara karşı kendini korumasına yarar. Bu esnekliği, aortun duvarındaki katmanlar sağlar. Aort duvarı 3 katmandan oluşur ve bu katmanlar arasında bulunan elastik lifler sayesinde aort tıpkı lastik bir balon gibi genişleyip sonra eski formuna dönebilir, bu şekilde hem kendini yüksek basınçtan korur, hem de kanın daha ileriye ve en uç organlara kadar ilerletilmesine yardımcı olur.
Aort yırtılması ne demek?
Öncelikle, aort yırtılması dendiğinde kastedilen iki durum olabilir. Bunlardan biri, aort damar duvarının her 3 katmanının da yırtılması durumudur, tıbben AORT RÜPTÜRÜ olarak isimlendirilir. Aort rüptürü sonucunda, aortun içinde taşınan kan vücut boşluğuna aniden boşalır ve organlar beslenemez, son derece ölümcül bir durumdur ve acil ameliyat gerektirir.
Toplumda daha sık rastlanan ve yine halk dilinde “aort yırtılması” olarak adlandırılan bir diğer durum ise, tıbben AORT DİSEKSİYONU denilen, aort duvarındaki en iç katmanın yırtılması sonucunda gerçekleşen durumdur. Bu durum yırtıktan çok aort duvarında “çatlama” şeklinde ifade edilirse gözde canlandırmak daha kolay olacaktır, duvarın iç kısmında oluşan bir çatlak sonucu katmanlar arasına kan dolar, dolan kanın etkisi ile aort duvarının katmanları fermuar gibi git gide birbirinden ayrılır ve kan bu boşluk içine dolmaya devam eder. Sonuçta organlara yeterli kan taşınamaz, hastalarda ani şok ve organ yetmezliği gelişir, bu da kişinin hayatını kaybetmesi ile sonuçlanabilir. Sanatçı Oya Aydoğan’ın ölümüne sebebiyet veren de aort diseksiyonu idi. Sanatçının boğazına takılan lokmayı çıkarmak için şiddetle öksürmesi sonucu oluşan basınç, aort damarının çatlayıp yırtılmasına neden olmuş ve ne yazık ki tüm acil müdahalelere rağmen sanatçı kurtarılamamıştı.
Dünya genelinde milyonda 5 ila 30 sıklıkla görülen aort diseksiyonu %40 oranda ölümle sonuçlanır. Ülkemizde ise her yıl yaklaşık 350 aort diseksiyonu vakası görülür. Genelde 60-80 yaş aralığında görülür, erkeklerde görülme sıklığı kadından 2-3 kat daha fazladır. Görüldüğü üzere her iki durum da nadir ama hayati tehlike arz eden, acil müdahale gerektiren ciddi durumlardır.
Öksürünce aort damarım yırtılabilir mi?
Ancak ileri yaş, koroner arter hastalığı, hipertansiyon, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği gibi çeşitli sebeplerle mitral kapak zaman içinde işlevini kaybedebilmektedir. Bu durum, kanın akciğerlere geri kaçmasına neden olur, buna “mitral yetmezlik” denir. Hafif düzeyde hastada herhangi belirtiye sebep olmazken, ilerledikçe nefes darlığı, egzersiz kapasitesinde azalma, çabuk yorulma, geceleri nefes açlığıyla uyanma, çarpıntı gibi belirtiler görülebilir. Bu durumda ilaçlarla şikâyetler kontrol altına alınabilse de, kapakçıktaki yapısal bozulmayı doğrudan düzeltebilecek herhangi bir ilaç yoktur. Kapak fonksiyon bozukluğu ilerledikçe, hasta ilaçlara yanıtsız kalabilir, kalbin yapısı bozulur ve kalp genişler, ritim bozukluğu ve en sonunda kalp yetmezliği gelişebilir. 75 yaş ve üzerindeki her 10 kişiden birinde orta veya ileri derecede mitral yetmezlik görülmektedir ve özellikle ileri yaş toplumdaki görülme sıklığının yüksek olması, mitral yetmezliği önemli bir toplum sağlığı problemi haline getirir.
Kapakçıkları doğrudan düzeltebilecek tek tedavi, cerrahi tamir veya kapak değişimidir ve ilaçlara rağmen şikâyetlerinde iyileşme olmayan veya kalbin yapısında ve pompa fonksiyonunda olumsuz değişiklikler başlamış olan hastalardaki klasik tedavi yöntemidir. Ne var ki, cerrahi kapak tamiri/değişimi, açık kalp ameliyatının risklerini de beraberinde getirir. Göğüs kemiğinin kesilmesi, kalbin durdurularak dışarıdan bir yapay pompa sistemi ile dolaşımın sağlanması gibi oldukça meşakkatli prosedürler; genel anestezinin taşıdığı riskler; ameliyat sonrasında uzun bir hastane yatışı ve iyileşme süreci, açık kalp ameliyatının olumsuz yönlerinden birkaçıdır. Ameliyatın beraberinde getirdiği bu zorlu süreç; yaşlı, düşkün, diyabet ve akciğer hastalığı gibi yandaş hastalıkları olan hasta grubunun ameliyatı kaldıramaması ile sonuçlanmaktadır. Alternatif bir yöntemin yokluğunda, açık kalp ameliyatını kaldıramayacak bu hasta grubu, yoğun ilaç tedavisi ile takip edilmekte, kaçınılmaz son olan kalp yetersizliğine doğru adım adım ilerlemektedir.
“Mitraclip” veya “Transkateter Mitral Kapak Tamiri” (Anjiografik yolla damardan girilerek uygulanan), mitral kapağı, açık kalp ameliyatına veya herhangi bir kesiğe gerek olmadan basitçe tamir edebilen bir sistemdir. Mandal veya klipse benzeyen, polyester kaplı küçük metal bir cihaz olan Mitraclip, kasıktaki geniş bir toplardamardan, “kateter” olarak adlandırılan ince bir tüp vasıtası ile kalbe ulaştırılır; bu işlem kalp çalışıyorken yapılır, kalbin durdurulmasını gerektirmez. Farklı kapaklara uyum sağlaması için 4 farklı boyutu mevcuttur. Kan kaçışına neden olan fonksiyonu bozulmuş mitral kapak uçlarına yerleştirilerek, kapak uçlarının birbirine yaklaştırılması ve bu şekilde kan kaçağının azaltılması prensibine dayanır.
Boyutları 1 kuruştan daha küçük olan bu sistem, minimal invaziv, kateter bazlı bir işlem ile kapak tamirine olanak tanımasıyla, açık kalp ameliyatı olamayacak hasta grubunda önemli bir tedavi alternatifi olarak kullanıma girmiştir. İşlem yaklaşık 1-3 saat sürer ve hastalar genelde 1-3 gün içinde taburcu olarak günlük yaşamlarına dönebilirler. Çoğu hastada, kapakçık kaçağına bağlı şikayetler ve yaşam kalitesi işlemden hemen sonra iyileşme gösterir. 16 yıldan uzun süredir güvenle uygulanan ve dünya çapında 100.000’den fazla hastaya uygulanan bu işlem sonrası, hastaların hastaneye yatış sayıları, şikayetleri ve ölüm riskleri, sadece ilaç tedavisi aldıkları döneme göre belirgin olarak azalmaktadır.
Mitraclip işlemi, ileri derece mitral yetmezliği olan ve kapak yapısı işlem için elverişli olan, açık kalp ameliyatı olamayacak çoğu hasta için uygun bir alternatiftir. Mitraclip’in uygun olmadığı hasta grupları:
Sonuç olarak, açık kalp ameliyatını kaldıramayacak yüksek riskli hasta grubunun fayda gördüğü ve bu hastalara kaderlerine terk edilmek yerine alternatif bir çözüm sunan, çağımızın en önemli teknolojik gelişmelerinden biri olan Mitraclip, oldukça umut verici bir tedavi alternatifidir.
Aşı, toplum sağlığını etkileyen mikrobik enfeksiyonlara karşı insanlığın en önemli silahlarından biridir ve aşı uygulanması ile suçiçeği, kabakulak, difteri gibi birçok hastalık ortadan kalkmış veya hafif seyretmesi sağlanmıştır. Böylelikle salgınlar ortadan kalkınca geçmişle kıyaslandığında insan ömrünün uzadığını görebiliriz.
COVID-19 için bir kaç farklı tür aşı geliştirildi
Bu aşıların tümü vücudun bağışıklık sistemine, COVID-19’a neden olan virüsü güvenli bir şekilde tanıtmayı ve yok etmeyi öğretecek şekilde tasarlanmıştır. Hastalığa neden olmayan ancak bağışıklık yanıtı oluşturan etkisizleştirilmiş-zayıflatılmış virüs içeren aşılar (İnaktif aşılar), güvenli bağışıklık yanıtı oluşturmak için COVID-19 virüsünün RNA parçacıklarını taşıyan hastalık yapıcı etkisi olmayan virüslerin kullanıldığı vektör aşıları vs.
Peki, bu aşıların koruyuculuk oranları farklı mıdır?
Koruyuculuk oranlarında farklılık olsa bile (hasta grupları, hasta sayısı farklılıkları vs.) %50 koruyuculuk oranlarında bile her iki kişiden birinde hastalık olmayacağı anlamına gelir.
Yüksek risk grubuna giren kişiler mutlaka aşılanmalı ve bağışık hale getirilmelidir. Bunların başında, kalp damar hastalığı, hipertansiyon, diyabet, böbrek yetmezliği, kronik akciğer hastalığı, karaciğer hastalığı, kanser hastaları, nakil hastaları gibi enfeksiyona yatkın olan ve en ölümcül grup gelmektedir.
Sağlık Bakanlığının COVID-19 aşısı için öncelikle aşılanması gereken grup olarak ileri yaş ve kronik hastalığı olanları belirlemiş ve sağlık çalışanları, sonrasında da risk grupları aşılanacaktır. Bu kişilerin aşı olmasında, sağlıklı kişilerde oluşabilecek yan etkiler dışında herhangi bir yan etki yoktur. Sadece aşının kendisinin oluşturduğu, alerjik reaksiyonlar gibi yan etkiler olabilir.
Amerikan Kalp Cemiyeti kalp hastaları veya kalp hastalığı risk faktörleri (Hipertansiyon, diyabet vs.) olan yüksek risk grubundaki kişilerin hemen aşı olmasını önermekte, aynı önerileri kalp krizi veya inme geçiren hastalar için de önermektedir.
Aort darlığı yaşlılıkta en sık görülen kapak hastalığıdır. Aslında bir yaşlılık hastalığı olan aort darlığı 75 yaş üstü kişilerde yüzde 3 civarında, 85 yaş üstü kişilerde ise yüzde 5 civarında görülmektedir.
Kapak alanındaki daralmadan dolayı kalpten ana atardamara (aort) atılan kan miktarı belirgin olarak azalır. Sol kalp önündeki ciddi darlığı aşmak ve vücuda kan pompalayabilmek için zaman içinde giderek kalınlaşır. Ancak kalp kasındaki kalınlaşma, kalbin gevşeme kabiliyetini (diastol) azaltır; kalp içi basınç artar, akciğerlerden temizlenmiş olan kan rahat olarak sol kalbe gelemez ve akciğer damarının basıncı artmaya başlar.
Hastalar nefes darlığı, çarpıntı, göğüs ağrısı, bayılma gibi yakınmalarla hastaneye başvururlar. Bu hastalarda ayrıca ani kalp ölümleri de görülebilmektedir.
Aort darlığı hastalarında göğüs ağrısı başladıysa yüzde 50’si 5 yıl içinde, bayılmalar başladı ise yüzde 50’si 3 yıl içinde, kalp yetmezliği başladıysa da yüzde 50’si 2 yıl içinde kaybedilmektedir. Dolayısıyla aort darlığı sinsi bir hastalık olup, bu şikayetler başladığında acilen tedavi gerektirmektedir.
Hastalığın tanısı ekokardiyografi (kalp ultrasonografisi) ile konmaktadır. Bu yöntemle kapaktaki darlık derecesi, kapağın yapısı, sol karıncık (ventrikül), ana atardamar (aort damarı) arasındaki basınç farkı, kalbin kasılma derecesi ölçülür ve tedavi şekli belirlenir.
Aort darlığının giderilmesinde ilaçla tedavi mümkün müdür?
Hayır. Ancak kalp yetmezliği gibi durumlar oluşmuş ise septomatik dediğimiz şikayetlerin azaltılmasına yönelik diuretik (idrar sökücü), b-bloker gibi çarpıntı giderici ilaçlar kullanılabilir. Ancak bunların hiçbiri kapaktaki darlığı giderici tedavi değildir.
Aort darlığında ana tedavi daralmış olan kapağın değiştirilmesidir. Günümüzde ciddi aort kapak darlığında iki tedavi yöntemi kullanılmaktadır:
Hastalık belirtileri genellikle ilk 11–12 gün içinde ortaya çıkar. Semptomatik olgularda en sık belirti ateş, yorgunluk, kas ağrısı, boğaz ağrısı ve kuru öksürük; daha az sıklıkla bulantı-kusma ve diyaredir. Hastane yatışlarının başlıca (%91) nedeni pnömoni, %3.4 olguda akut solunum sıkıntısı sendromu ve %1.1 olguda şok tablosudur. Hastaneye yatırılan kişilerde, hastalık belirtilerinin başlangıcından hastaneden çıkarılmaya kadar geçen medyan süre 22 gündür. İnvazif mekanik ventilasyon gerektiren hastalarda mortalite oldukça yüksek ve belirtilerin başlamasından ölüme kadar geçen süre medyan 14 gündür.
Yaşlılar, hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları, diyabet gibi altta yatan tıbbi sorunları olanlarda ölüm olasılığı daha yüksektir.
Peki, bu virüsün bu kadar ölümcül olmasının sebebi nedir?
Yapılan çalışmalarda bu virüsün vücuda girdiğinde bir yandan pıhtılaşma sistemini harekete geçirdiği diğer yandan damar endotelini (iç yüzeyi) bozarak hem arter (atar damar) ve hem de venlerde (toplar damar) pıhtılaşmaya neden olduğu ve bu pıhtıların damarları tıkayarak (akciğer, kalp, beyin, böbrek vs.) ölüm oranını artırdığı gösterilmiştir.
Görüldüğü gibi hastalık yalnızca akciğerleri değil vücudun tüm organlarını etkilemektedir.
Koronavirüs kalbi nasıl etkiler?
1-Miyokardit dediğimiz kalp kasını tutarak kalp yetmezliğine neden olur veya mevcut olan kalp yetmezliğini kötüleştirebilir,
2- Koroner damarların (kalbi besleyen damarlar) iç yüzeyini bozarak kalp krizine neden olabilir,