VATANDAŞIN cebinde para olduğunu, ekonomik krizin teğet geçeceğini iddia eden Başbakan, aşağıda özetlediğim yazıyı mutlaka okumalı.
Sadece bir örnek bu... Bir işadamının acı dolu pişmanlığı... Aynı durumda binlerce işadamı var.
CHP Milletvekili İlhan Kesici, "Hálá kimse işin vahametinin farkında değil!" diye dövünüyor. DSP Milletvekili Süleyman Yağız da "Beyefendi ülkeyi babasının çiftliği, milleti de kendisinin tebaası gibi görüyor" diyor.
Satışları dibe vuran, piyasadan alacaklarını tahsil edemeyen ve batmamak için çırpınan işadamının mektubundan bazı bölümler şöyle:
* * *
Üniversitede okuduğum, iki yabancı dil bildiğim için pişmanım.
Rüşvet almadığım ve rüşvet vermediğim için pişmanım.
Elime bol para geçtiği dönemlerde yurtdışına para kaçırmadığım için pişmanım.
İthalat yapıp bol kár elde edeceğim yerde, her şeyi Türkiye’de üretmeye çalıştığım için pişmanım.
Kendi bünyemde araştırma-geliştirmeye para harcadığım için pişmanım.
Türkiye’de iş kuracağıma, gençliğimde Almanya ya da Avustralya’ya göç edip yüksek maaşla çalışarak orada emekli olmadığıma pişmanım.
Daha pişman olduğum ve olacağım o kadar çok şey var ki, artık gelecekten hiçbir beklentim ve umudum kalmadı. Mevcut kadromu işsiz, ailelerini de aç bırakmamak için mücadeleye devam ediyorum ama daha ne kadar dayanacağımı bilemiyorum.
Benim durumumda binlerce işadamı var. Başbakan’a selam olsun!
* * *
Ülkemiz kritik bir dönem geçiriyor. Her şeyi yaşayarak öğreniyoruz.
Peki, yaşayarak öğrenmek nasıl bir şeydir?
Napolyon’a ait olduğu söylenen ilginç bir hikáye anlatılır.
Napolyon, bir savaş sırasında askerlerinden ayrı düşünce düşmandan kurtulmak için bir fırına girmiş ve fırıncıya "Beni sakla" diye emretmiş. Anlayışlı fırıncı soğukkanlılığını bozmamış. Az sonra koşa koşa gelen düşman askerlerini ustaca yalanlarla atlatarak büyük bir tehlikeyi savuşturup Napolyon’u mutlak bir ölümden kurtarmış!
Bir süre sonra Napolyon’un askerleri yetişince artık tehlikeli bir durum kalmamış. Az önce düşman askerleri karşısında olağanüstü bir beceri gösteren fırıncı, Napolyon’a:
"Affedersiniz efendim" demiş, "Af buyurunuz, merak ettim de... Biraz önce ölümle burun buruna geldiniz. Söyler misiniz, ölüm duygusu nasıl şeydir?"
Napolyon birden öfkelenerek, "Vay terbiyesiz" diye bağırmış: "Bu nasıl soru böyle? Sen kim oluyorsun da benimle dalga geçer gibi konuşuyorsun? Seni utanmaz adam!"
Ve gözlerinde öfke şimşekleri çakarak askerlerine dönüp emretmiş:
"Bu densizi derhal kurşuna dizin! Cesedini de nehre atın, balıklar yesin!" Askerler, fırıncının gözlerini bağlayıp karşısına dizilmişler. Mekanizmalar şakırdayarak mermiler namlulara sürülmüş. Dehşet içinde kalan ve korkudan kanı donan adamcağız, "Aman Allah’ım, ölüyorum! Ah, ben ne yaptım?" diye inlemiş. Tam "Ateş" emri verilmek üzereyken, arkadan bir çift el uzanmış, adamın gözlerindeki bağı çözmüş. Fırıncı, karşısında Napolyon’u görmüş. İmparator, adama acı acı bakarak, "İşte böyle bir duygu!" demiş. Yaşayarak öğrenmek, bedeli ağır bir öğrenme biçimidir.