İLGİNÇ bir akşam yemeği idi... Masamızda gazeteci arkadaşlar ile iki tıp adamı vardı. Arkadaşımız Mustafa Küçükaslan’ın ikinci defa dünyaya gelişini kutluyorduk.
Mustafa by-pass ameliyatı olmuş, kalbine giden iki damar değiştirildikten sonra kısa zamanda sağlığına kavuşmuştu. Kalp Cerrahı Doçent Dr. HakanGerçekoğlu, kalbi durdurmadan, yeni geliştirilen yöntemle operasyonu nasıl yaptığını anlattı. Onu ilgiyle dinliyorduk, çünkü masadaki iki gazeteci arkadaşımız Turgut Dinsel ve Nejat Seçen ile ben, yıllar önce aynı sırat köprüsünden geçmiştik. Şimdi üçümüz de sapasağlamdık.
Masada doktorların dışında, ameliyat olmayan sadece Coşkun Bel vardı. Coşkun internetteki www.bizimsaglik.com sitesinde her gün en son ve en ilginç sağlık haberlerini yayınlayan bir gazeteci kardeşimizdi.
"Damdan düşenin halini damdan düşen bilir" derler ya... Biz de Mustafa’nın durumunu çok iyi anlıyor ve biliyorduk.
Turgut Dinsel, Londra’da Cromwell Hastanesi’ndeki ameliyatta, İngiliz hemşirelerin ne kadar güzel olduğunu, kendisine, yeni doğan bir bebek gibi nasıl titizlikle baktıklarını, sabahları soyup itina ile yıkadıklarını anlatırken, hepimizi kahkahaya boğdu.
Nejat Seçen, Türkiye’de gazeteciliğin içinde bulunduğu durumu, Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizi anlatırken, ünlü kardiyolog Doçent Dr. Kemal Yeşilçimen,"Bakın ben size Avrupa Birliği konusunu bir hikáye ile anlatayım" dedi ve devam etti:
"Genç ve güzel kadın, İstanbul Boğaziçi Köprüsü’nün ortasında parmaklıklara çıkmış, kendini denize atmaya hazırlanıyormuş.
O sırada köprüden geçen bir işadamı, genç kadının intihar etmek üzere olduğunu görünce hemen arabasını durdurup "Dur, yapma!" diye bağırmış.
Dalgın dalgın, boş gözlerle denize bakmakta olan kadın umutsuzluk içinde;
"Neden yapmayayım?" demiş, "Bu sefil yaşamdan bıktım artık. Aş yok, iş yok. Ölmek bütün bu sıkıntıların sonu olacak!"
"Ölmekten başka çareler de bulunur. Bak, genç ve güzel bir kadınsın. Benim dostlarım var. Seni Avrupa Birliği ülkelerinden birine sokarsam, orada iş bulur, gül gibi geçinip gidersin!"
Genç kadın umutlanmış: "Sahi yapar mısınız bunu?"
"Tabii" demiş kurnaz işadamı ve genç kadını ikna edip arabasına bindirmiş. Yolda anlatmış ona: "Bak, senin pasaportun filan yok. Bu yüzden seni resmi yoldan Avrupa’ya sokamam. Şimdi, bir armatör arkadaşımın gemisine gideceğiz. Seni gizlice bir kamaraya sokacağım. Orada bekleyeceksin. Gemi Avrupa limanlarından birine gelince seni çıkaracağım."
"Peki" demiş genç kadın. Vapurdaki küçük bir kamaraya girmişler. İşadamı, "Yolculuk biraz uzun sürecek. Ben sana her gün yiyecek-içecek getireceğim" diyerek kadını kamaraya kilitleyip gitmiş. Bir gün, bir hafta, bir ay... İşadamı her gün geliyor, bir sürü yiyecek ve içki getiriyor. Derken aralarında bir yakınlaşma olmuş. Her ziyarette sevişip seks yapmaya başlamışlar. Haftalar geçiyor, kadın umutla Avrupa’ya gitmeyi bekliyor, vapur gidiyor da gidiyor. Bir gün geminin kaptanı durumu fark etmiş, gidip kilitli odaya açmış, bir de bakmış ki genç kadın yatakta çırılçıplak.
"Sen ne arıyorsun burada?" demiş kızgınlıkla. Kadın. "Avrupa Birliği’ne gireceğimde" demiş. Kaptan, "Ne Avrupası yahu" diye bağırmış, "Bu vapur, Üsküdar ile Eminönü arasında çalışan şehir hattı vapuru, kızım!"
Doçent Dr. Kemal Yeşilçimen, bu hikáyeyi anlattıktan sonra ekledi:
"İşte bizim, Avrupa Birliği ile ilişkimiz de buna benziyor! Avrupa Birliği’ne giriyoruz diye Üsküdar ile Eminönü arasında gidip geliyoruz!"