Paylaş
DOKTORA SORMADAN YUTMAYIN
Önce şunu bilelim: Her ilaç gibi ağrı kesicilerin de çok gerekli olmadıkça yutulmamaları, gerektikleri zaman da büyük bir dikkatle ve bilinçli kullanılmaları zorunlu. Zira onların da kısa, orta, uzun vadeli yan etkileri, toksik tepkileri var.
Mesela bir grubu kemik iliğinde hücre üretimini baskılayabiliyor (Dipiron içerenler)...
Diğer bir grubu karaciğerin canına okuyabiliyor (Parasetamol). Bir başka grup ağrı kesici (NSAİ) ise kısa vadede midede ülsere, reflüye, gastrite, kanamaya, uzun vadede de kalpte, böbrekte karaciğerde yetmezliğe yol açabiliyor (İbuprofen, naproksen, diklofenak vs. içeren ağrı kesici grubu)...
Bu zararları daha da çoğaltmak mümkün ama özeti şudur: Başınız her ağrıdığında, beliniz, eliniz, kolunuz, diziniz her sızladığında çözümü hemen bir ağrı kesici yutmakta aramayın.
Eğer mutlaka bir ağrı kesici kullanacaksanız “Bana en az zarar vereni hangisi olabilir?” sorusunu mutlaka cevaplayın.
Kısacası hiçbir ağrı kesici hapı eş-dost-komşu tavsiyesi ile yutmayın.
Bana sorarsanız doktorunuz yazdığında bile mecbur kalmadıkça kullanmayın. Çünkü hiçbir ağrı kesici “masum” değildir.
AĞRIYI AZALTABİLEN DOĞAL ALTERNATİFLER VAR MI?
Var! Doğada, daha az ağrı hissetmenizi sağlayabilen doğal destekler kesinlikle var: Aklıma hemen geleni acı biber...
İçindeki kapsaisin sayesinde beynin endorfin salgılamasını artırarak sizi daha mutlu, daha keyifli ve neticede ağrıya daha az duyarlı biri yapabiliyor.
Bir diğeri kurkumin yani zerdeçal. Sahip olduğu güçlü antienflamatuar, yani yangın söndürücü kurkumoidleri sayesinde o da güçlü bir ağrı kesici görevi üstlenebiliyor. Zaten bu nedenle de Amerika’da en yaygın kullanılan antiromatizmallerin başında zerdeçal hapları var.
KURUYEMİŞ YEMENİN DE BİR USULÜ VAR
Şu kesin: Badem de, fındık da, antepfıstığı ve yerfıstığı da, ceviz de, hatta kabak çekirdeği de faydalı atıştırmalıklar. Ama bunlardan faydalanırken de bilmeniz gereken bazı noktalar var.
- Kuruyemişleri kavurarak, yani yüksek ısıda yakarak yemeyin. Yüksek ısı içindeki pek çok sağlık yararlısı maddenin kaybolmasına sebep oluyor.
- Bunların hiçbirini tuz, şeker vs. ilave ederek tüketmeyin. Eklenen bu ilaveler de onların sağlıklı yapılarını bozabiliyor.
- Bunların hiçbirini günde 30 gramdan fazla yememeyi prensip haline getirin. Hepsinde de ciddi ölçüde “kalori yükü” var. 100 gramları ortalama 450-600 kalori içeriyor. Sağlanması gereken yararlar için de en fazla 30 gramlık porsiyonları yeterli oluyor.
- Bademin, fındığın, yer fıstığının çekirdeklerini saran incecik kırmızı/kahverengi zarı soymayın. O incecik zarda tıka basa antioksidan yüklü.
- Hepsinin de sağlıklı koşullarda ve ağzı kapalı cam kavanozlarda özenle saklanmaları gerektiğini unutmayın. Küflenmeleri halinde hemen çöpe atın. Bunlardaki küf karaciğer kanserine kadar gidebilen zararlara sebep oluyor.
BİZİ HASTA EDEN 5 MÜHİM YANLIŞ
İster birden ortaya çıkan akut hastalıklar, ister yavaş yavaş, sinsi sinsi gelişen kronik sağlık sorunları fark etmiyor. Sağlam birinin hasta olmak için 5 mühim yanlıştan birini bile yapması yeterli. İşte o yanlışlar...
1- Hareketsizlik
2- Kötü beslenme
3- Kronik stres
4- Kötü mikroplarla temas (bakteriler, virüsler, parazitler, mantarlar), yani hijyenik tedbirlerden uzaklaşmak
5- Toksinler ve alerjenler (soluduğumuz hava, içtiğimiz su, temas ettiğimiz her şey)
İNSÜLİNE BAŞLANINCA BİR DAHA BIRAKILAMAZ MI?
Çok özel bazı durumlar dışında yetişkinlik çağı diyabetinde yani 40’lı yaşlardan sonra ortaya çıkan yetişkinlik çağı şeker hastalığında insülin tedavisi genelde gereksizdir.
Çünkü burada kanda şekerin yükselmesine yol açan insülinin azlığı ya da yokluğu değil, tersine çokluğudur. Çoğalan, kanda aşırı biriken insüline karşı gelişen metabolik tepkilerdir.
Bu tepkiler nedeniyle iştah frenlenemez. Tatlı tutkusu, karbonhidrat bağımlılığı engellenemez ve bu nedenle hızlı yeme, hatta çiğnemeden yutma meselesinin önüne geçilemez. Ve yine bu nedenle kan şekeri hep yüksek seyreder. Yani un da vardır (insülin), şeker de vardır (kan şekeri) ama helva bir türlü pişirilemez. Burada yapılması gereken, insülin direncini kırarak bedenin kendi insülinini kullanmasını sağlamaktır.
Mesela kilo vermektir. Mesela her gün en az 7500-10 bin adım atmaktır. Mesela beslenme modelini yeniden düzene sokup şeker, un-nişasta ve diğer işlenmiş karbonhidratların tüketimini frenlemektir. Eğer bütün bu yanlışlar düzeltilmesine rağmen “kan şekeri” hâlâ yüksekse, ancak o zaman insülin kullanımı gündeme gelecektir.
Başlıktaki sorunun yanıtına gelince: İnsülin kullanımını gerektiren süreçler kontrol altına alınmışsa, pankreası insülin üreten her şeker hastası insülini bırakabiliyor. Tabii ki tıbbi kontrol ve gözlem altında...
AKŞAM SAĞLAM YATIP SABAH DİYABETLİ KALKILMAZ
Tip1 diyabet olarak bilinen çocukluk çağı diyabeti ayrı bir konu. O hastalıkta nedenini bilmediğimiz mekanizma devre-ye giriyor ve pankreasın beta hücreleri tahrip oluyor. Neticede de insülin üretimi ve salgılanması sıfırlanıyor.
Benim sizi uyarmak istediğim TİP2 DİYABET olarak tanımladığımız yavaş yavaş gelen “erişkin-orta ve ileri yaş diyabeti”dir.
Diyabetin bu tipinde de diyabete giden yol çocuklukta başlıyor.
Peki, ne oluyor bu arada geçen süreçte?
Buyurun...
- Yemeklerden sonra gelişen bitkinlik, uyku hali
- Giderek genişleyen bel çevresi, büyüyen göbek
- Erken yaşlarda ortaya çıkan tansiyon yüksekliği
- Gece terlemeleri
- Açlık ve/veya tatlı krizleri
- Kronik bir yorgunluk hali, şişlik, şişkinlik durumu
- Kan analizlerinde azalmış iyi kolesterol HDL, yükselmiş trigliserid ve ürik asit seviyeleri
Paylaş