Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat KadıoğluYazarın Tüm Yazıları

Karadeniz Ereğli’de Türkiye’nin hiç sönmeyen ateşleri var

Tanrılarınkine eş bir ateş görmek ister misiniz? Lykia kentlerinden biri olan Himera’ya (Yanartaş) gidenler mitolojik tanrıların hiç sönmeyen ateşini görebilirler.

Karadeniz Ereğli’ye gidenler ise Erdemir’in Ayşe ve Zübeyde adlı hiç sönmeyen ateşlerini görebilir.

Türkiye’de yaşayabileceğiniz en yüksek hava sıcaklığı, 48.8 derece olarak 14 Ağustos 1993 tarihinde Mardin’de ölçülmüştü. 13 Eylül 1922 tarihinde Libya’nın Aziza çöllerine gitseydiniz, dünyanın en yüksek hava sıcaklığı olan 57.7 dereceyle karşılaşabilirdiniz. Bunlardan daha fazlasına tanık olmak isterseniz Zübeyde’yi ziyaret etmeniz gerekiyor. Çünkü sadece Zübeyde’nin karın bölgesinde sıcaklık 2300 derece!

Bu sıcaklık Terminatör’ü bile yok eder. Arnold Schwarzenegger, 1984’te çekilen filminde insana benzeyen ama duygusuz, korkusuz ve durdurulamaz, ‘yok edici’ bir cyborg’du. Sonuçta, cyborg içindeki insanlık için çok tehlikeli olan çiplerle birlikte dev bir çelik potasına atılarak yok edilebilmişti.

ADI GİBİ MUHTEŞEM

Terminatör 1’i de eriten bu ateşi görüp, müthiş sıcaklığı hissederken aynı anda dünyanın merkezindekine benzer bir magmanın akışını kim izlemek istemez! Siz de Zübeyde’yle tanışsaydınız, belki ‘sanayi turizmi’ diye bir kavram ortaya atar, sönmeyen ateşleri ve bu ateşlere hükmeden insanları gidip yerinde görmek isterdiniz. Sıcaklığa bakarak bu fırınlara yanlış bir şekilde cehennem demek, çalışanlara da ‘zebani’ demekle eşanlamlıdır. Kasım ve İlhan Beyler gibi tümü, gerçek anlamda taşın suyunu sıkıp çelik elde eden, seçkin insanlar...

Gündüz saatlerinde belli belirsiz olan bu ateşlerin alevlerini sadece geceleyin gökyüzünde seyredebilirsiniz. Bu nedenle, arkadaşlarım Karadeniz Ereğli’den İstanbul’a yamru yumru yoldan, hoplaya zıplaya dönerken otobüste Zübeyde’yi size tanıtmak için şunları yazdı:

Mahmut Bitiren: Zübeyde, kimi zaman hırçın haliyle kıyametleri koparan, kimi zaman hüzünlü bakışlarıyla yürekleri sızlatan, kimi zamanda alev alev parlayan güleç yüzüyle insanlara neşe katan Karadeniz’in çilekeş anası. Alev alev bereket dağıtan sevginin, dostluğun, barışın ta kendisi. Çilek kokan, kömür karası çelik gibi elleriyle gerçek ve karşılıksız seven anneler gibi dimdik semaya yönelmiş; etrafına sevgi ve bereket dağıtıyor.

Alper Ünlü: Zübeyde, adı gibi muhteşem. Teknoloji harikası. Türkiye için cevherleri işleyen, doğurgan yüksek fırın, emektar ‘Ayşe’ ile yan yana. Biri emektar Kurtuluş Savaşımızın simgesi Ayşe, diğer Türkiye’nin cevheri Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi ‘Zübeyde.’ Kadınlarımıza ve laik düşünceye atfedilmesi dileğiyle...

Nilgün Okay: Devasa çelik potaların 24 saat hareket ettiği Çelikhane ve Zübeyde adeta büyüleyici. 50’li yılların ilerici Türk mühendisliğinin eseri karşısında gurur duymamak elde değil. Bir mühendis olarak gözyaşlarımı tutamadım, çok duygulandım. Tamamen otomasyonla idare edilen onlarca tonluk potaların özellikle boşaltımı sırasında güvenliğin önemini, acil durumları düşünmeden edemiyorsunuz.

Levent Trabzon: Defalarca kitaplarda resmini gördüğüm, derste anlattığım Zübeyde’yi görünce ilk izlenim çok güçlü ve büyük olmasıydı. Yaşam felsefesi olarak; durmadan çalışması etkileyiciydi. Bundan hiç rahatsızlık duymuyor. Huzur ve etrafındakilerle uyum içinde olduğunu anlıyorsunuz. Her söylenene harfiyen uyması ve 1800 derece eriyik demirin bir nehir gibi akması belgesellerde gördüğüm lav akıntılarını hatırlatıyor. Zübeyde cüssesi, ağırlığı, 90 metre boyu ve üretkenliğiyle makro dünyanın önemli bir parçası. Tozun, sıcağın ve pasın içinde Zübeyde’nin mutlu yüzünü her zaman hatırlayacağım.

Sinan M. Şener: Hepsi Ereğli’de! Bütün güçler 10 bin beygir, bütün ağırlıklar 20 tonun üzerinde ateş ile dans eden adamların evinde. Bir ateş düşünün tıpkı Xantos’un (özgürlük) ateşi gibi 1961’de yanmış asla sönmemeli yüksek fırın Zübeyde’de. Herkes işin farkında ve ciddiyetinde ne yaptıklarını biliyorlar, becerileri dünyanın liginde. Çağdaş Türkiye’nin lokomotifi Ereğli’de tevazu içinde bağrında her gün demir dövülüyor. Bilinmiyor son viraja giresiye, içten gülümseme hepsinin demir tozu kömür ile kavrulmuş yüzlerinde. Dönerken devasa kentime çantamda çilek reçeli ve Ereğli bezi, güzel dostluklar belleğimde.

KİMSENİN GELİP SENİ KORUMASINI BEKLEME

Filiz Piroğlu: Çeliğe form verebilmek için demirin eritildiği Zübeyde adlı yüksek fırından bu kadar etkileneceğimiz aklıma gelmemişti. Benzetmek gerekirse, sanki bir krateri ve akan lavları izliyorduk. Sıcaklığın yüksekliği, eriyen demirin kızıllığı insanı ürpertiyordu. Öte yandan üretimin güçlüğü, kavramların boyutu her aşamada insanı şaşırtıyordu. Bunun yanı sıra, kontrol odasında bir günlük üretimde ulaşılan 5 bin 648 tonluk Zübeyde’nin rekoru çalışanların bir gurur kaynağı olarak dijital ekranda duruyordu.

11 Mayıs 1960’ta Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’nın klasik bir kamu kuruluşu gibi değil de, Anonim Şirket olarak kurulmuş olması ne kadar doğru bir kararmış! Yoksa bugün metalürji mühendislerinin hali de meteoroloji mühendislerininki gibi olabilirdi. Politik bir istismara maruz kalmadan gelişip büyüyor ve çağdaş dünyada kendine saygın bir yer bulabiliyor.

Böylece, yılda 1.5 milyon ton çelik üretebilmek için 10 Eylül 1978’de Erdemir’de ateşlenen Zübeyde bugün verim bakımından Avrupa’da 5. sıraya yükselmiş!

Zübeyde’nin duvarlarında İstanbul’da depremi bekleyenler için de bir mesaj var: ‘Kimsenin seni korumasını bekleme, kendi tedbirini al...’
Yazarın Tüm Yazıları