Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat KadıoğluYazarın Tüm Yazıları

İstanbul’da deprem olursa Antalya’da bir otele yerleştirilmek istiyorum!

İstanbul’da yaşayan milyonlarca insan, olası bir depremin hemen sonrası sığınma ve geçici barıma için bireysel çadırlar, çadırkentler, kamu tesisleri, kiralık konutlar, tanıdık ve akraba evlerine yerleşecek, ama onlar da yetmeyecek.

Bu nedenle, olası bir depremde evim yıkılırsa ben ailece Antalya’daki bir otele yerleştirilmek istiyorum haberiniz olsun.

Japonya’da yaşasaydık, "Afet Önleme Günü" ilan edilen 1 Eylül’de, Başbakanımızla birlikte halk olarak afetlere hazırlık tatbikatı yapardık. Japonlar böyle yaparak 1 Eylül 1923’teki Tokyo depreminin yıldönümünü, depremden çıkarttıkları dersleri gelecek kuşaklara aktarabilecek şekilde değerlendirebiliyorlar. Yaptıkları etkinliklerinden biri, deprem olunca yaşanacaklar ve deprem sonrası yapılacak olan iyileştirme ve yeniden yapılandırma çalışmaları konusunda halkın düşünmesini sağlayan atölye çalışmaları. Çünkü depreme maruz kalmak devletin olduğu kadar halkın da bireysel bir sorunu!

*

1 Eylül 2006 tarihinde Japonya "Afet Önleme Günü" etkinliklerinin bir benzeri İstanbul Maltepe’de yapıldı. Katıldığım bu atölye çalışmasını Belediye Başkanı Fikri Köse ile birlikte Tokyo Metropolitan Üniversitesi Kent Bilimleri Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Itsuki Nakabayashi başkanlığındaki akademik bir heyet gerçekleştirdi. Çalışmada, Japonya’da yapıldığı şekilde, "olası bir deprem afeti dolayısıyla meydana gelebilecek sorunları ortaya koyup çözüm önerileri geliştirmek" hedeflenmişti. Aynı zamanda afet sonrası çalışmaların maddi külfetine dikkat çekildi, depreme hazırlanmanın, afeti öngörerek zararlarını önlemenin de önemi vurgulandı. Çalışmaya belediyenin ilgili birim temsilci ve uzmanlarının yanı sıra, muhtar, dernek başkanı vb. gibi sivil topluma önderlik eden, çeşitli sosyal kesimlerin ileri gelenleri katıldı.

Önce, "evimin yıkılacağını" bir kere olsun kabul ettim! Bu durumda beni endişelendiren ilk ve en önemli şey, deprem anında çocuklarımın ve eşimin nerede olacağıydı. Diğer katılımcıların bir kısmı 17 Ağustos 1999’daki gibi yine depremin gece olacağını umuyordu. Sonra evsiz bir afetzede olarak, "2 hafta, 6 ay ve 2 yıl sonra nerede olmak istediğimi ve oralarda kalırken nelerden kaygılanacağımı" düşünmem istendi.

*

İzmit ve Düzce gibi geniş tarlalar ve benzeri açık alanların bulunmadığı İstanbul’un içinde çadır kurmayı veya kurulacak olan çadırkentlerde barınmayı hayal bile edemedim. Birkaç metrekarelik parklarda çadır yeri kapmak için verilecek olan mücadele ise belki de daha büyük bir afet oluşturacak. Enkaz altında kalmış bir iki kırık dökük eşyanın başında yamuk yumuk bir çadır kurup da neyi bekleyeceğim! Her türlü alt yapının yok olduğu, kanalizasyonların patladığı, lağım fareleriyle birlikte yağma ve talancıların kol gezdiği bir yerdeki çadırkent, kiralık konut ya da kamu tesislerine girmek de mümkün olmayacak; olsa da orada kalıp kaosu yaşamak da akıl kárı bir şey değil. Bu nedenle, sonra geri dönmek üzere normal bir yaşantının sürdürülebileceği uzak bir yere gitmek istiyorum.

Benzer şekilde, uzaktaki tanıdık ya da akrabalarının evine veya yazlıklarına sığınmak isteyecek olan binlerce insan olacak. Benimle beraber yine binlerce insanımızın ise kamu, otel, vb. turizm tesislerinde barındırılması gerekecek. Benim merak ettiğim konu, afet planlarını yapan kurum ve kuruluşlarımız insanların şehir dışındaki geçici barınmasını da planlıyor mu? Bu konuda Marmara Bölgesi Turistik Otelciler Derneği, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB), Türkiye Otelciler Birliği (TUROB), Ulaştırma, Kültür ve Turizm Bakanlığı birlikte çalışıyor mu? Yoksa ben ham bir hayal mi kuruyorum?
Yazarın Tüm Yazıları