İsraf olan enerji kaynağı ve zehirleyen sobalarımız
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Havalar soğudukça ısınma ihtiyacımız artıyor; soba veya kaloriferlerimizi daha fazla yakıyoruz.
Şimdi kalorifer üzerine konulan veya kaloriferlere takılan içi su dolu kaplar da havayı nemlendiriyor, ama sobanın çıtırtısını ve sobanın üzerindeki güğümlerden çıkan su sızlamasını özledim. Böylece içeride nemlenen hava soba veya kalorifer sıcaklığını daha iyi hissetmemize, yani daha fazla ısınmamızı sağlıyor. Fakat kalorifer ve üzerindeki kaplar sobadaki odunun çıtırtısını ve üzerindeki suyun sızıltısını veremiyor...
Olaya özlemli baktığımızda sobayı böyle hatırlıyoruz, ama sobalarımız kışın gündelik haberlere pek de iyi yansımıyor. Hálá ülkemizde ısınmak için soba kullanımı çok yaygın. Fakat ülkemizde kullanılan sobaların çoğu güvenlikten ve ısıl teknolojiden yoksun. Soba yakma konusunda da bilinç eksikliği var. Durum böyle olunca her yıl yüzlerce kişi sobadan zehirleniyor ve ölüyor. Böylece lodos yüzünden bu yılın ilk toplu zehirlenmesi 23 Kasım akşamı Manisa’da gerçekleşti ve yaklaşık 40 kişi zehirlenerek hastanelere kaldırıldı.
ORMANLARDAKİ İSRAF VE İHMAL
Pek hayırlı bir evlat sayılamam. Annemle sadece haftada bir telefon ile görüşebiliyorum. Böyle bir telefon konuşmasında İzmit’in Balaban Köyü’nde yaşayan anneme sordum, kömür almamış. Bu yıl bahçede kuruduğu için kesilen ağaçlar ve budanan dallarla idare edecekmiş. ‘Lodos yüzünden sobada tam yanmayan kömürlerle zehirlenmez’ diye düşünürken ‘Sevgiler Kaynana boyu!’ diye biten, geçenlerde aldığım bir mektubu hatırladım. Mektubunda fahri kaynanam Şahika Hanım da Istranca Ormanları’ndaki odun manzaraları ve ülkemizde kullanılan sobalar konusundaki gözlemlerini aktarıyordu:
İstanbul’un çıldırtıcı trafiğinde doğal gaz ile ısınan gri binalar arasında saatlerimi teneke kutular içinde pinekleyerek geçirirken ne ağaç dalları, ne de sobalı yaşam aklıma geliyor. Ama Şahika Hanım gibi her fırsatta doğayla kucaklaşanların gözünden ormanlarımızdaki israf ve halkın en temel sorunlarına yanıt aramayan kurumlarımızın ihmali kaçmıyor.
Şahika Hanım’ın gözlemlerine göre Istranca Ormanları’ndaki maktalardan (enerji ormanı kesimleri) sonra gövdeler ve kalın dallar alınır, ama tüm ince dallar arazide bırakılır. Istranca Dağları’ndan geçirilen yeni elektrik hatlarının döşenmesi sırasında da eski hatlara ait direkler sökülmediği gibi tüm ince orman artığı arazide bırakılmış. Böylece, fırınlarda yakılabilecek tüm ince dallar geride bırakılıyor. Bunlar zamanla çürüyor, gübre oluyor.
Kesilen ağaçlar, odunu çok dayanıklı ve enerji kapasitesi yüksek meşeler, ayrıca akçaağaçlar ve üvezler, kısmen de pırnallar ve dişbudaklardır. Bu odunlar başka yerlere nakledildiği gibi köylerde yakılmakta. Ancak orman köyünde yaşayan köylülerde el/beden emekleri dışında hemen hemen hiç masraf etmeden elde ettikleri bu yakacak karşısında bir enerji tasarrufu fikri yok. Aslında kimde var ki? Eski kerpiç vb. geleneksel mimari de terk edildiği için yeni uyduruk kágir evlerde ne doğru dürüst çatı vardır, ne duvar/taban yalıtımı. (Bir kat daha çıkma isteğiyle artık Türkiye evlerinde çatı unsuru ortadan kaldırılmış ve müthiş bir enerji israfı ortaya çıkmış.) Odadan çıkarken kapı kapatmak ádeti de pek gelişmemiş. Dolayısıyla sobalar harıl harıl yanar, sıcaklık dışarı kaçar, ağaçlar yerde yatar...
Ha, bir de bu yanlış kullanımın bebekler, çocuklar üzerinde olumsuz bir etkisi var. Bağışıklık sistemi henüz gelişmemiş çocuklar zaman zaman halvete dönen bu sobalı odalarda pişerler. Sonra da buz gibi havaya çıkarlar.
Ne var ki enerji dünyadaki en kıymetli değerlerden biri. Uğruna savaşlar bile olmakta. Kimbilir, bir kap yemek pişirmek için yaklaşık sekiz saat yakacak aramak zorunda kalan bir Afrikalı kadına bu orman artığı dallar verilseydi nasıl mutlu olurdu. Bırakın uzağa gitmeyi Van dağlarındaki 30 santimlik gevenleri (ki bu çıplak dağ yamaçlarında erozyon önlemede son derece önemlidirler) ısınmak amacıyla yakan bizim doğulu vatandaşımız için bu dağlarda, zengin ormanlık alan maktalarında terk edilen bu dalların, bir başka deyişle orman emvalinin nasıl bir anlam ifade edebileceğini düşünün. Ya da birkaç gün içinde yere serilip terk edilen bitkilerin biyolojik kütlesinin kaç yıl içinde o boyuta eriştiğini düşünün.
EVRİM GEÇİRMEMİŞ SOBALARIMIZ
Pekiyi o nar gibi kızaran sobalar nasıl bir şeydir? Ülkemizdeki sobaların çoğu bilimsel bir ölçüte göre yapılandırılmadığından yakacağı en uygun seviyede değerlendiren bir evrim geçirmemiştir. Odunu, kömürü atarsın alevlenir sonra çabucak tükenir, söner. Yani kısma, yönlendirme, havaya göre ayarlama, sıcaklığı kanallarla başka odalara da nakletme gibi yetenekleri pek yoktur. Çoğu sağırdır, ancak kendini ısıtır. Bilmem TÜBİTAK’ta kaç tip soba modeli oluşturulmuştur? Vatandaş bunların kaçta kaçını kullanmaktadır?
Trakya’da her sonbahar, ayçiçeği hasadından sonra tarlalarda dumanlar tütmeye başlar. Aslında tüm tahıl hasadından sonra bu olur ya... Hani şu meşhur anız yakma olayı. O da bir başka çevre feláketi. Biz ayçiçeği saplarına bakalım. Tarlalar temizlenir, saplar gökyüzüne havale edilir. Onca biyomas, onca ısı kül olur gider. Gene bir Anadolu kadını için bulunmaz bir nimet, orada hiçbir değerlendirme olmaksızın boş ateşe teslim edilir.
Özetle, fakir ülkemde birçok şeyi israf etmek ve bazen de kendimizi zehirlemekle meşgulüz...