Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat KadıoğluYazarın Tüm Yazıları

Gök gürültülü sağanak yağış ve ani sel mevsimine girdik

"Tatil keyfini sel aldı... Sel tatil bölgesini altüst etti... Turistler sele kapıldı... Sel üç çocuğu daha yuttu... Sel baskını evleri boşalttı... Sele dikkat!.."

Önümüzdeki günlerde haber manşetlerin böyle olması şaşırtıcı olmayacak, çünkü gök gürültülü sağanak yağış ve sel mevsimine girdik. Her türlü sele karşı hazır mıyız? Peki, ya bürokratik sellere?

Ülkemizde afet yönetimine sadece kriz yönetimi ve zemin-yapı olarak bakılmasaydı, her kurumun ve yerel yönetimin bir afet takvimi olurdu. Ve bu takvimde yerel olarak belirlenen mevsimsel risklerden biri de sel olurdu. Örneğin ABD şimdilerde hortum mevsimine giriyor. Meteoroloji ve yerel yönetimler, halkı hortum güvenliği konusunda eğitmeye ve sirenler ve benzeri erken uyarı sistemlerini test etmeye başladı. Üstelik NOAA’da çalışan sınıf arkadaşım Adnan Akyüz’ün Kansas’tan bildirdiğine göre, bu sene Meksika Körfezi’nin ısınmasından dolayı ABD’de hortum mevsimi ve eğitim çalışmaları erken başladı.

Ülkemiz bürokrasisi duvar veya masa takviminden başka takvim tanımıyor maalesef. Şu ana kadar sorumlu olduğu bölgedeki riskleri belirleyerek bir takvim hazırlayan ve ona göre toplumu bilinçlendirme çalışması yapan yok. Varsa bildirsin, örnek olması için burada tanıtalım. Neden yok? Çünkü testi kırılmadan öncesine, yani risk yönetimine önem vermiyoruz. Harekete geçmek için illa da testinin kırılması gerekiyor. Bu nedenle Türkiye’de hiçbir yerde risk merkezi ya da masası yok. Hepsi kriz merkezi veya masası. Risk yönetimi ile ilgili kanun vb. yasal düzenleme de yok... Ama bol bürokrasi ve yasak var!

BİZİM ORADA SEL OLMAZ

Halk için selden korunma yolları kısaca: "Sel yataklarına yerleşmemek; meteorolojik sel gözetme ve uyarılarına anında uymak; görünüşe aldanmayarak dibi görülmeyen hiçbir sel suyuna yürüyerek ya da otomobil ile girmemek; yakın bir yerde sel oluşumunun görüldüğü veya duyulduğu an hemen daha yüksek güvenli yerlere tırmanmak veya kaçmak" olarak sayılabilir. Peki ya bürokrasi hazretleri neler yapmalı, ya da yapmamalı?..

İçişleri Bakanlığı Eğitim Dairesi Başkanlığı ile Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı’nın (JICA) düzenlediği Afet Zararlarını Azaltma Eğitim Projesi’nde "Sel Yatakları için Risk Yönetimi" semineri verirken belediye başkanlarımıza sormuştum. Bir kısmı "Bizim orada sel olmaz" dedi. Hálbuki "Bu bölgede sel olmaz. Olsa da burada olmaz. Burada olsa da bana bir şey olmaz!" denmemeli. Özellikle ani seller, altı saat içinde dağ ve çöller dáhil, her yerde olabilir. Örneğin, Mekke’deki Kábe bile defalarca ani sel sularının altında kalmış. İnanmazsanız www.muhammedmustafa.net/resimler/mekke/mekke.htm sitesindeki son fotoğrafa iyice bakın. Geçenlerde AKUT’un gerçekleştirdiği 1. Uluslararası Afet Sempozyumu’nda konuşmacı olarak yer alan Prof. Dr. Zekai Şen de hac yapılırken, Kábe’nin çevresini sel sularında yüzerek tavaf edenlerin fotoğraflarını gösterdi.

MAZGAL TEMİZLEMEK YETMEZ

Sık sık aniden bastıran sağanak yağış ve fırtınalar ile ağaçların yerlerinden söküldüğü, otomobillerin sürüklendiği, kanalizasyonların taştığı, birçok ev ve işyerini su bastığı ve yaraları sarmak için büyük gayretler gösterildiği Karadeniz’in Belediye Başkanları sel ve sel afetinin farkında. Ancak Anadolu’daki yerel yönetimlerin kıt kaynak ve personel ile yapabilecekleri sınırlı. Sadece mazgalların bakımı ilçelerde selleri önlemek için yeterli değil.

DSİ gibi kurumlarımız da haklı olarak akarsu havzaları içinde büyüyen yerleşimlerden, açılan yeni yollar ve kurulan yeni tesislerden, elverişsiz tarım yöntemleri ile toprakların yoğun bir şekilde kullanılmasından, akarsu ve derelerin yatakları içinde veya mücavirindeki taşkın riski taşıyan alanların iskána açılmasından, daha önce inşa edilmiş taşkın tesislerinin üzerlerinin kapatılmasından, açık mecraların kapalı mecralara dönüştürülmesinden ve açık mecraların kapalı mecralar haline dönüştürülmesi ile bakım-onarım hizmetlerinin yapılamasının imkánsız hale getirilmesi gibi birçok şeyden şikayetçi. Ayrıca bazı yerlerdeki selden koruma tesislerine yerel yönetimler ve vatandaşlar yeterince sahip çıkmıyor. Bütün bunların sonucunda da zamanla dolan akarsu yatakları şiddetli yağışlarda tıkanıp taşarak büyük boyutlarda sel zararlarına neden oluyor.

BU DA BÜROKRATİK SEL

Bu noktada belediye başkanlarımızın da önemli tespitleri var: Örneğin, Trabzon İli Maçka İlçesi Belediye Başkanı Ertuğrul Genç şöyle diyor: "Dere yataklarının ıslahı DSİ’nin görevi olmasına rağmen makine ve teknik donanım yetersizliği bahane edilerek dere yataklarında biriken rüsubatın zamanında yatak dışına çıkarılması sağlanamıyor, ya da dere içinde yatak düzenlenmesi yapılamıyor.

Bir genelgeyle Karayolu Köprülerine yukarıdan 1000 metre, aşağıdan 750 metre yaklaşmak, biriken rüsubatı kot fazlalığı olsa bile dere yatağı dışına çıkarmak yasaklandı. Bu nedenle köprü ayakları arasında biriken rüsubat, suyun geçişini engelleyeceğinden yerleşim yerini su basma tehlikesi kaçınılmaz. Yani ülkemizde literatürde olmayan, bir de "bürokratik sel" tehlikesi var!

Bugünlerde, geçtiğimiz yıllarda da olduğu gibi, sağanak yağış nedeniyle ani sel ve heyelanların büyük riskler oluşturduğu bir mevsime girdik. Her gök gürültüsü duyulduğunda ve meteoroloji şiddetli yağmur tahmininde bulunduğuna, başta bürokrasi olmak üzere herkes sel tehlikesini hatırlamalı. Sele karşı alınan önlemler, hazırlıklar ve planlar gözden geçirilmeli. Ölen ölüp, kalan kaldıktan sonra kriz masaları kurmak ve afet bölgesine giderek halkın acısını paylaşmak gibi popülist eylemler ile yetinilmemeli. Hele bürokrasi ve mevzuat, tehlikelerin riske dönüşmesine neden olmamalı.

Özetle, su hayattır; ama hayatınız suyla ya da hantal bürokrasi ile bitmesin!
Yazarın Tüm Yazıları