Neden her şeyi tükettik biz

Biz çocukken bayram demek, bayramlık almak için çarşıya gitmek, sonra da çoraptan ayakkabıya kadar yeni alınan her şeyi yatağın başucuna koyup uyumak demekti.

Ama heyecandan hemen uyuyamazdık da... Heyecanlanırdık, çünkü diğer günlerimiz bayram gibi geçmezdi... Bayramlar bizim için hediyeler, harçlıklar, sürprizler ve gezmek anlamına gelirdi...

Belki bu yüzden çok özeldi bayramlarımız... Belki bu yüzden özel olarak hazırlanılırdı bayramlara, bilemiyorum. Açıkçası çok net hatırlayamıyorum bile... Ancak emin olduğum tek şey, "Şimdiki bayramlar neden anlamını yitirdi?" sorusunun cevabı... Yanıt şu: Tükettik biz!

Her gün yeni şeyler satın alarak, parayı, gücü ve milli servetimizi harcayarak tükettik... Çocuklarımıza her gün yeni bir şey vererek, "Gelişmeleri için bunu yapıyoruz" diye kendimizi kandırarak tükettik... Eline her gün "yeni bir şey" alan çocuk için "yeni" kelimesinin bir anlamı kalır mı? Kalmaz tabii ki...

Güzelce paketlenmiş bir kutudan çıkan özenle seçilip alınmış bir kazağı beğenmeyip de yere atan, "Ben hediye olarak oyuncak isterim, ne bu" diye olay çıkaran 7 yaşında bir erkek, eve giden anne ve babasının elini boş görünce "Sürpriz yoksa konuşmayın benimle" diyen 8 yaşında bir kız tanıyorum ben. Ve çocuğunu mutlu etmeye çalışırken kapıldığı "daha çok verme" psikolojisinin ne kadar yanlış olduğunu yeni anlayan, ne yapacağını da bilemeyen bir anne tanıyorum.

Tüm bu örneklerden yüzlercesi ile karşılaşmış, şehirde yaşayan ailelerin çocuklarının ne hale geldiğini görmüş ve görmeye devam eden bir de psikolojik danışman buluyorum. Bana "Çocukların azla yetinmemelerinin tek nedeni, anne ve babalarıdır" diyor. "Çocuklara tüketmeyi öğreten biziz" diye de ekliyor.

Bense bayramınızı kutluyor, çocuklara her günü özel yaşatmanın "özelin ne anlamana geldiğini unutturduğunu" hatırlatmak istiyorum size... Az ile yetinmenin, heyecanlanmayı ve sevinmeyi kolaylaştırdığına inanıyorum.

Sevgilerimle...

Çocuğa görgü kurallarını nasıl öğretebilirsiniz

Erken yaşlarda eğitilerek temel görgü kurallarını öğrenen ve bu doğrultuda büyüyen çocuklar, içinde bulundukları sosyal ortamda daha çabuk onay alıyor ve kabul görüyorlar.

Görgü kuralları; kişinin uyması gereken terbiye, ahlak, incelik kurallarıdır ve bütün bireyler açısından önemli olduğu kadar; bireyin, o toplum içinde var olabilmesinin ve kabul görmesinin de sınırlarını belirler. Psikolog Serap Duygulu "Görgü kuralları, bireyin çok erken yaşlarda öğrenmeye başladığı ve hayatının her aşamasında öğrenmeye devam ettiği; önemli bir eğitim sürecinin sonucunda edindiği kazanımlardır" diyor. Bunların yazılı bir kanun olmadığını, ama uygulanıp uygulanmamasına göre kişinin, içinde yaşadığı toplumdaki konumunu etkileyebileceğini de sözlerine ekliyor.

Bu toplumsal kuralların temel eğitimi, öncelikle ailede başlıyor. Çocukların aslında bir kayıt cihazı gibi doğdukları andan itibaren çevrelerinde olup biten her şeyi kaydederek hafızalarına aldıklarını unutmamak gerekiyor. Bir diğer önemli nokta ise çocuklar sözlü uyarıdan çok, uygulamalı örnekleri dikkate alıyor ve taklit ediyor. Öyleyse ne görmek ve duymak istiyorsanız, öyle konuşup öyle davranmak zorundasınız.

"Çocuktur, anlamaz" biçiminde düşünmek tamamen yanlıştır. Bilinen görüşün aksine çocuk her yaşta, her şeyi anlıyor. Sadece ifade edemiyor. Bilişsel olgunluğa ulaşmaya başladığı 2 yaş ve civarında artık davranışları ve sözleriyle o ana kadar öğrendiği her şeyi ifade etmeye başlıyor. Ailelerin şaşkınlığını da bu dönemde gözlemek mümkün... "Bu çocuk bunları nereden öğrendi?" sorusunu çok sık sormaya başlayan ailelerin, aslında cevabın da kendi içinde saklı olduğunu bilmeleri gerek.

Anne ve babaya öneriler

n Öğüt vermenin etkisi, uygulayarak göstermenin etkisinin yanında neredeyse sıfırdır.

n Çocuğa bazı kurallar öğretilirken ve ondan bu kurallara uyması beklenirken, aynı kurallara önce anne ve babanın uyması gerekir.

n Anne-baba, konulan kuralları tek taraflı bozmamalıdır.

n Eşlerin birbirine saygılı davranmadığı, bir teşekkürü bile birbirinden esirgediği ailelerde, çocuğa teşekkür etmeyi öğretmek pek de mümkün olmaz.

n Aile bireyleri önce kendilerine karşı dürüst ve samimi davranışlar geliştirmelidir.

n Genellikle bir takım kurallar öğretilirken ailelerin uyguladığı en yaygın yöntem, baskı ve cezadır. Oysa korkutarak ya da cezalandırarak hiçbir şeyi öğretmek mümkün değildir. Öğrendiğini uygulamasını beklemek söz konusu bile olamaz.

n Yemekten sonra eşine "eline sağlık" diyen babayı gören çocuk, bunu derhal taklit edecektir. Ya da kişilerin birbirine "afiyet olsun" dediği bir sofrada oturan çocuk, bu kültürü çok çabuk kapacak ve uygulayacaktır.

Ailede aldığı ilk eğitimin dışında çocuğa, bir de toplum içinde uygulanması gereken kuralları vermek gerekir. İşte bunlardan birkaçı...

n Sokağa çöp atmamak.

n Çevreyi kirletmemek.

n İnsanlara saygılı davranmak.

n Arkadaşlarla ilişkilerde paylaşımcı ve uyumlu olmak.

Ancak burada da en önemli koşul, çocuğun model aldığı yakın aile üyelerinin de bu kuralları uyguluyor olmasıdır. Arabayla giderken küllüğü caddenin ortasına boşaltan bir babanın çocuğuna nasıl bir örnek oluşturduğunu tartışmak bile anlamsız olacaktır.

Sosyal uyum konusunda yapılan çalışmalar, ailelerin çocuk üzerindeki etkilerinin önemini net bir biçimde ortaya koyuyor. Evlerinde saygı ve sevgi gören, demokratik bir ortamda büyüyen çocuklar, ileriki yıllarda da toplum içinde saygı gören ve gösteren, sağlıklı arkadaş ilişkilerine sahip, girişken çocuklar oluyor ve bu çocuklarda kendini denetleme, kontrol etme becerisinin daha erken geliştiği görülüyor.

Keyifli bir aile kahvaltısı için

Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden Rumeli Hisarı’na, Hidiv Kasrı’ndan Anadolu Hisarı’na uzanan muhteşem görselliği ile Doğatepe, bir İstanbul klasiği... Bu güzel mekánda, muhteşem bir manzara eşliğinde çocuklarınızla beraber brunch’a ne dersiniz? Çocuklarınızla beraber keyifli bir hafta sonu geçirmek için adres Doğatepe Restoran...

Adres: Nispetiye Cad. Duatepe Parkı No:4-6 Rumelihisarı/İstanbul

Tel: (0212) 257 43 91

Playorena artık Türkiye’de

Tüm dünyada üç aylık bebekten 4 yaş okul öncesi çocuğa kadar, çocukların ebeveyn veya bakıcıları ile "oyun ortamını" sağlayan, anne-baba ve çocuk için kaliteli zaman paylaşımını hedefleyen, yenilikçi programı ile uluslararası tecrübe ve başarıya sahip Playonera artık Türkiye’de... Bu merkezde çocuklar doğal olarak aktivitenin içinde yer alırken, kendi kişisel gelişimlerini pratiğe döken malzemelerle oynama şansına sahip oluyorlar. Her çocuk kendi ilerlemesini geliştirirken, Playorena her aşamada onları cesaretlendirerek ilerlemelerini sağlıyor.

İşte kötü bebekHürriyet

Artık agucuk gugucuk kandırmacasını bırakıp gerçeklerle yüzleşme zamanı geldi. Dünyanın en sevimli, saf, mükemmel yaratıklarının başka bir yüzleri daha var. Bu bebekler utanmaz, arlanmaz ve haylazlar! Boylarından büyük işler peşindeler ve hiç kül yutacak gibi değiller. Bir dahaki sefere en güzel elbiselerinizin üzerine bebek salyası bulaştığında kendinize şunu sorun; bunu gerçekten diş çıkarmakta olduğu için mi yaptı? Bu kitabın hazırlanması sırasında hiçbir bebek zarar görmemiş ve hiçbirinin bezi eğri büğrü bağlanmamıştır.

Uyarı: Bebeksi mizah içerir!

Arkadaş Yayınevi

Başıboş Afacanlar’ın macerası

Tüm aile için dinamik ve eğlenceli bir macera! Yoğun kar fırtınası sebebiyle Hoover Havaalanı’ndaki tüm uçuşlar iptal edildi. Bu birçok kişi için kötü bir haber. Ancak aileleri olmadan yolculuk eden çocuklar için maceraya bir davet! Bu eğlenceli komedi filminde, Tyler James Williams, Dylan Christopher ve Brett Kelly, güvenliği atlatıp havaalanında kaçmaya çalışan afacan çocukları canlandırıyorlar. Bu kadar başıboş çocuk bir araya gelince eğlence kaçınılmaz oluyor. TIGLON
Yazarın Tüm Yazıları