Yatak odası

ESKİDEN oyuncu olmak isteyen genç kızların, rejisörün yatak odasından geçmeleri gerektiği lafı dolaşırdı ortada. Şimdi pek duyulmuyor.

Ne oldu dersiniz? Artık gerekmiyor mu?

Değil.

Sadece yatak odasından geçme işi sıradan bir olay haline geldi. Lafı edilmeye değmez.

Üstüne üstlük yatak odaları çeşitlendi. Yelpaze genişledi.

Patronun yatak odası.

Yapımcının yatak odası.

Genel müdürün yatak odası.

Şefin yatak odası...

Bu liste uzar gider. Diyeceğim, yalnızca oyunculuk için değil, neredeyse fatura ödemek için girdiğimiz kuyrukta bile, zorluk çıkmaması için bir ara memurun yatak odasına kadar gidip gelmek gerekecek. Az kaldı.

* * *

Aman yanlış anlaşılmasın. Dürüst insanları töhmet altında bırakmak istemem. Her meslekte istismarcılar da var, gayet ahlaklı insanlar da.

Bütün patronlar, bütün yapımcılar, bütün genel müdürler, bütün rejisörler, bütün şefler gocunmasınlar lütfen. Yıllar yılı şarkıcılara fahişe muamelesi yapıldı mesela. Ben ve birçok arkadaşım kendimizi bildiğimizden hiç üstümüze alınmadık. Siz de alınmayın.

‘‘Kötülerin ayıklanması lazım’’ gibi klişe bir laf da edecek değilim. Hiç gerçekçi değil çünkü. Biri gitse öteki gelir. Her meslekte iyilerle kötüler bir arada yuvarlanıp gidecekler. Başka yolu yok.

* * *

Bu mevzu nereden çıktı?

Bir kızcağızla tanıştım geçenlerde. Birkaç dizide rol almış. Ufak roller. Ayrıca şarkı da söylüyor. Ne iş olsa yapacak yani. Ama iş yok.

Var da yok.

Şöyle:

Gerekli insanların yatak odasından geçerse var.

‘‘Ben sizin bildiğiniz kızlardan değilim’’ derse yok.

Bildiğimiz kızlar...

Evet, ortalık bildiğimiz kız kaynıyor. Onun için bilmediğimiz kızların işi zor.

Ortada akıllara durgunluk verecek ses, yetenek, zeká, şu bu yoksa -ki bazen olsa bile aynı yoldan geçmeleri gerekiyor- sadece genç, güzel ve de ünlü olmaya meraklı iseler, bildiğimiz kızlara dönüşmek mecburiyetindeler. Başka seçenekleri yok.

Bunun karşılığıysa, bir magazin dergisinde birkaç kare fotoğraf, çekimi bir türlü başlayamayan bir dizide rol, piyasaya hiç çıkmayacak olan bir albüm sözü.

* * *

Her çaldığı kapının arkasından yatak odası çıkan kız, benden akıl istedi.

Ne diyeceğimi bilemedim.

‘‘Aklını kullan’’ desem... Göreceli bir şey.

Aklını kullanmak, o insanların isteğine cevap vermek ve neticede onları parmakta oynatır hale gelerek arzu edilen her şeye kavuşmak olabilir. Nice örneği var.

Ya da kimseye eyvallah etmemek olabilir. Yalnız bunun sonunda benim yaşıma gelip hálá aybaşına kaç gün kaldığını hesaplamak var.

Kızın tercihinin bu ikincisi olacağını hiç sanmıyorum. Zira sohbetimiz koyulaştıkça gerçekte istediği aklın ‘‘Doğru adam ya da adamlar kimdir, kimlerle yakın temasta olmalıyım?’’ sorusuna vereceğim cevap olduğunu anladım.

Ben ne bileyim kızım. Kelin merhemi olsa başına sürer(di).

Şaka bir yana, hakikaten ne söylesem bir işe yaramayacağını üzülerek gördüm. Ünlü ve zengin olma isteği fena halde gözünü karartmış kızcağızın.

Ayrıca bu yazıyı neden yazdığımı da tam olarak bilmiyorum.

Öyle çok şey duyuyorum görüyorum ki, bir şey yapamıyorum, bari iki satır laf edeyim dedim. Sanki utanması gerekenler utanacaklar. Utanması gerekenin hangi taraf olduğunu da bilmiyorum.

Zaten bakıyorum da her şey öyle doğal karşılanıyor ki. Benden başka hayıflanan, giden kızların çetelesini tutan yok.

‘‘Hatta ‘giden kız' ne demek?’’ diye soracak olanlar çok.


MIŞ-MUŞ

Erkekler mutluluğu 65 yaşında yakalıyormuş.

Doğrudur. Kadının mezarlığa gidip dırdır edecek hali yok ya.

*

Tansu Çiller, Halil Mutlu’dan halter dersi almış.

Ne lüzum vardı, kendisi zaten ‘‘silkeleme’’de Türkiye şampiyonu.

*

Türk halkı umudunu Avrupa'ya bağlamış.

Bir nevi karasevda.

*

Mini etek 40'ıncı doğum gününü kutluyormuş.

Artık biraz uzasa iyi olacak, ayıptır.
Yazarın Tüm Yazıları