GÖZÜMÜZ aydın, nur topu gibi bir krizimiz daha oldu.
‘‘Resepsiyon Krizi.’’
Hayır, bayramı seyranı az bir ülke olsak neyse... Ama zırt pırt resepsiyon gerekiyor.
Ben yine Nasreddin Hoca gibiyim.
‘‘Kimine eşli, kimine eşsiz davetiye olur mu?’’ diyor biri...
‘‘Haklısın’’ diyorum.
Sonra başka biri, ‘‘Hem de Cumhuriyet'in kuruluşunun kutlandığı bir günde türban olur mu?’’ diyor, ona da ‘‘Haklısın’’ diyorum.
Şu hayatta en zor şey herhangi bir konuda sabit bir fikre sahip olmak galiba. Yani bana öyle geliyor.
Tabii bunun konu hakkında derin bilgi sahibi olmamaktan kaynaklandığını biliyorum.
Laiklik nasıl elden gider?
AKP'nin gizli niyeti nedir?
Türban aslında ne anlama gelir?
Bu hususlarda araştırma, inceleme yapmış biri olsam, ‘‘Resepsiyona türbanlı eşler de katılmalı’’ diyene ‘‘Haklısın’’ diyemem herhalde kolay kolay.
Bendeki cahil rahatlığı. Elinin yanacağını bilmeyen çocuk ateşten korkar mı?
Ya da demokrasi hakkında ‘‘Halkın kendisini yönetmesidir’’den daha öte bir bilgim olsa, oturur ‘‘Türbanlı kadınların Çankaya'ya doluşma hakkı’’ üzerine ateşli bir yazı döşenirim.
Diyeceğim bu konuda bana güvenmeyin. Öyle çözüm falan bekliyorsanız...
***
Zaten benim esas yazmak istediğim şey resepsiyonların krizlere vesile olmasından ziyade, katılanların sıkıntıdan patlamasına neden olması hususu.
Resepsiyon deyince benim aklıma daima cumhurbaşkanıyla eşinin nikáh dairesindeki gelinle damat misali yan yana durup ha bire el sıkmaları geliyor.
Yok, yanlış benzetme yaptım. Orada yüzler güler hiç olmazsa. Bu daha çok cami avlusundaki taziye kabulüne benziyor.
Öyle acılı bir duruş...
Bir gönülsüzlük hali...
Her şey mecburen, mecburiyetten...
Coşkunun kırıntısı yok ki yüzlere yansısın.
Formalite icabı işte... Bilirsiniz...
Koruyup kollama işini iyi benimsedik de... Bir de sevseydik...
Eşimizin dostumuzun doğum gününü kutlarken coştuğumuzun onda biri kadar coşsak razıyım.