Olmazsa olmaz

Artık...

En sonunda...

Nihayet...

Ve...

Karar verdim ki şu sayacaklarım olmazsa Türkiye Türkiye olmaz.

*

Misal,

Çay tabağının içinde de bir miktar çay olmazsa olmaz.

Demi olmazsa suyu olacak illa ki.

Kuru çay tabağıyla karşılaşan varsa bugüne kadar, beri gelsin.

Artık bu işin raconunun bu olduğuna karar verdim. Kimse bozamıyor.

*

Misal,

Yaz sıcağında bile olsa, sokakta terlik giymekle bana göre zaten faul yapmış olan birtakım erkekler, bununla yetinmeyip, oturdukları yerde ayaklarını terlikten çıkarıp havalandırmazlarsa olmaz.

*

Misal,

Araba kırmızı ışıkta durduğu an, yine birtakım erkekler, burunlarını karıştırmazlarsa olmaz.

‘‘Boş duranı Allah sevmez’’ diye düşünüyorlar herhalde, o birkaç saniyeyi bile değerlendiriyorlar.

*

Misal,

Kadın erkek, genç, yaşlı... Milletçe öyle oturup durmazsak olmaz.

Onca yer gezdim, bizden başka, kapının önünde, bankta, kahvede, bulduğu her tümsekte, hiçbir şey yapmadan, öyle boş boş oturup bakan kimseyi görmedim.

Herkesin günahını almayayım yalnız. Oturup durduğu yerden geçip giden arabalara bakanlar da var. Bakın bu ayrı bir kategori olabilir. ‘‘Geçip giden arabaları seyretmezsek olmaz.’’

*

Misal,

Pencereden bakmazsak olmaz.

Girene çıkana, gelene geçene bakılacak illa ki.

Onun içindir ki sokağa bakan daireler, arkadaki güzelim bahçeye bakan dairelerden daha pahalıdır daima.

*

Misal,

Çayı ŞAKIR ŞAKIR karıştırmazsak olmaz.

Maksat şekeri korkutup erime zamanını aşağı çekmek. Kıvırıp durmasın kerata, erisin bir an önce!

*

Misal,

Dükkánımızın önünü ıslatmazsak olmaz.

‘‘Yıkamak’’ demiyorum bakın!

Islatmak...

Yani tozu çamur haline getirip bırakmak.

*

Misal,

Uyanık olduğumuz sürece, nerede, kiminle, ne yapıyor olursak olalım, cep telefonumuzla haşır neşir olmazsak olmaz.

Hiçbir şey yapmasak masanın üzerinde fırdöndü gibi döndürürüz.

Hayatımızda tespihin yerini aldı adeta.

*

Misal,

Erkek kısmı ha bire pantolonunun içinde yerleştirme yapmazsa olmaz.

Geldik gidiyoruz yerleştiremediler bir türlü.

İnsan evden veya tuvaletten yerleştirir de çıkar şunu.

Ama katiyen.

İlla ki seyirci eşliğinde yerleştirecekler.

*

Misal,

Yine erkek kısmı, dükkánının kapı eşiğinde, bir omuzu pervaza dayalı, elindeki anahtarlığı şakırdatarak durmazsa olmaz.

Kaç dükkána girmemişliğim vardır bu yüzden.

Ha, bir de tavla oynamazsa olmaz. İki adam oyunda, beş adam seyirde... Gir girebilirsen içeri.

*

Misal,

Vapurda, otobüste, yolda, restoranda, şurada burada yakınımızda duran, oturan birileriyle dakika başı göz göze gelmezsek olmaz.

Herkes birbirinin gözünün içine bakacak. Öyle fütursuzca.

Ama konuşurken birbirinin gözüne bakmayanlar da bu memlekette.

İki durumun yeri değişmeli ama değişirse olmaz.


Ayıp olan ne?


Takip ediyorsunuzdur, son günlerde bir kaset olayı var gündemde. ‘‘Sevişme kasedi’’ diye bir şey çıktı ortaya.

Ve zaman zaman basın da dahil olmak üzere şöyle bir tavır herkeste:

‘‘Vay ahlaksız kadın! Sevişme kasedi de varmış.’’

Arkadaşlar,

Kadını sevmeyebilir, kızabilir, pek de sütten çıkmış ak kaşık olmadığını düşünebilirsiniz. Kulağınıza hiç de hoş olmayan dedikodular gelmiş olabilir.

Ama ‘‘kasedi var’’ diye ayıplayamazsınız.

O sadece sevişmiş. Hepimizin her zaman yaptığı gibi. Adam seçmeyi bilememiş, hepsi bu. Gerisiyle bir ilgisi yok kadının.

O adamlardan çok var piyasada. Daha birçok kadının kasedi çıkabilir ortaya.

Benim anlamadığım bir şey var.

Nedir ayıp olan?

Bir kadının sevişmesi mi?

Yoksa erkeğin o sevişmeyi filme çekip satışa çıkarması mı?

Lafa gelince elbet ikincisi.

Ama görünürde adamı konuşan yok pek. Kanun bile yakasına yapışmayacak kadın şikáyetçi olmazsa.

Aslında böyle bir kasedin şantaj aracı olması bile tuhaf. Ama sevişmek, özellikle kadının sevişmesi, utanılacak bir eylem olarak görüldüğü müddetçe olacağı budur.

İşin acıklı yanı, kadının kendisi bile utanıyor sevişmiş olmaktan. İnsan içine çıkamıyor. Elbet en özel anını üçüncü şahıslarla paylaşmak istemez insan; utanır, sıkılır. Ama yaşanan daha çok ‘‘Alnıma kara leke sürüldü’’ utanmasıymış gibime geliyor.

Ama şaşmamak lazım tabii. Tecavüze uğrayan kadının bile utandığı, utandırıldığı bir ülke burası. Hatta öldürüldüğü...

Maalesef.


MIŞ-MUŞ


Tuğba Özay havaalanındaki polislere ‘‘Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?’’ demiş.

‘‘İyi biliyoruz...’’ dememişler iyi ki polisler.

AB'de ömür 8 yıl uzamış.

Canını seven AB yanlısı olur.

Bir Almanın kayıp valizi 24 yıl sonra geri gelmiş.

Hiç gülmeyin yine de bizden iyiler;

Türkiye'de hiç gelmezdi o bavul.
Yazarın Tüm Yazıları