Büyük bir felaketi kazasız belasız atlatmış olmanın sevinci mi desem, bir tehlikeyi sonsuza kadar bertaraf etmenin verdiği mutluluk mu desem...
Her sene bugünlerde şükür namazı kılmadığım kalıyor bir.
Okullar açılıyor ve bilmemkaç bin öğrencinin içerisinde ben yokum zira. Allah bugünleri de gösterdi hamdolsun.
***
Ben öyle okul yıllarını özlemle ananlardan değilimdir.
Övünmek gibi olmasın, daha 7 yaşımdayken eğitim sistemindeki aksaklıkları görmüş, durumun sittin sene süreceğini kavramış ve o günden itibaren okulla arama mesafe koymuşumdur.
Öğrenim hayatım boyunca hiçbir dersle fazla içli dışlı olmamışımdır. Merakın kediyi öldürdüğünden daha o günlerde haberdar olmuş ve hiçbir ders kitabının içinde ne yazdığını merak etmemişimdir. Dolayısıyla kapağını kaldırmamışımdır.
Aramızdaki mesafeyi sözlük anlamında da korumuş, ders saatlerinde sınıfta bulunmak yerine, okulun tam karşısındaki sinemada yerimi almışımdır.
***
‘‘Buna rağmen nasıl geçtin sınıflarını?’’ diye bir soru gelebilir aklınıza.
Cevaplayayım, kurtarma yazılılarında durumu kurtarmak suretiyle.
Neticede, vergisini zamanında ödeyen vatandaşla vergi affına uğrayan vatandaş misali bütün sene başını kitaplardan kaldırmayan arkadaşlarımla bendenizin vardığımız nokta aynı olmuştur.
Ha, ben izlediğim filmler sayesinde fazladan genel kültürümü de artırmışımdır.
Fena mı yapmışımdır, sorarım size?
Cevaplamanıza yardımcı olmak amacıyla hemen belirteyim, okulun birincisi neticede evlenip barklanmış, üç çocuk doğurmuş, habire lavabo ovmaktadır. Kocasının telefonuna gelen mesajları da kurcalamaya kalkmasa okuma yazmayı unutacaktır.
‘‘Eğitim sistemi insanı lavabo ovmaya teşvik ediyor’’ demiyorum tabii. Fakat çok muhabbet tez ayrılık getiriyor, onu söylüyorum.
Ben de o yıllarda onun gibi önüme konan bütün yazılı káğıtlarını doldurmak suretiyle kendimi yazmaya doyursaydım... Hayır, olan size olurdu, benden mahrum kalırdınız.
***
Ne isabetli bir iş yaptığımı şimdi daha iyi anlıyorum.
Başkalarının haylazlık olarak nitelendirdiği, aslında benim ileriyi gören biri olmamdan kaynaklanan durum hayırlara vesile oldu.
En çok da o günlerde bir türlü ikna edemediğim anneme, ders çalışmayanların da adam olabildiğini göstermiş olmaktan dolayı mutluyum.
Fakat zannediyorum mutluluğum kısa sürecek.
‘‘Filmlerinde gençleri sigaraya teşvik ettiği’’ gerekçesiyle mahkemeye verilen Mustafa Altıoklar gibi beni de ‘‘gençleri okuldan soğutma’’ suçuyla mahkeme kapılarında süründürebilirler.
Bilmiyorlar ki şaka yaptım.
Aslında okulun tadına doyum olmaz.
Okulu sevin arkadaşlar!
Sevdikçe seveceğiniz gelmezse ben de buradayım.
Hem zaten ben ne diyorum... Şimdiki okulların sevilmeyecek bir yanı mı var?
Elde sigara, saçlarda röfle, cepte telefon, arka sırada sevgili, etekler don hizasında...
O zamanlar böyle okul vardı da ben buna rağmen sinemaya mı kaçtım?