Gitmedim işte...

GİTMEDİM işte Asmalı Konak'ın galasına.

Öyle herkesten önce sonunu öğreneyim diye bir merakım yoktu. Eğer sırf sonuysa önemli olan, ha kendim görmüşüm ha birinden duymuşum...

Ama ben filmin kendisini merak ediyorum. Çünkü görüntülerin muhteşem, çekimin Amerikan filmlerini aratmayacak nitelikte olduğunu duydum.

Fakat 1700 kişinin davetli olduğu galada, herkese birer kere gözünü değdirse insan, tepe sersemi olur diye düşündüm; şimdi ortalık yatışsın diye bekliyorum, gidip keyifli keyifli seyredeceğim.

* * *

Bir yandan da seyretmiş kadar olduk. Baştan sona anlatanlar var. İnsan dayanamayıp okuyor.

Ama olsun. Farz edin ki bu bir romandı, sinemaya aktarıldı. Kitabı okumuş olmak filmi görmeye engel mi?

Değil.

Hatta tam tersine, her zaman daha çok seyirci bulmuştur bu tip filmler.

Gelelim filmin hikáyesine...

Siz de okumuşsunuzdur...

Zaten kanser olan Bahar, Amerika'da bir de başından vurulup komaya girer. Tam 1 sene çıkamaz.

Geçmiş günlerde mayın tarlasında tepeden tırnağa yanmış olan Seymen ise bu defa Amerika'da hafızasını kaybeder. O da tam 1 sene adını bile hatırlayamaz.

Şimdi ilk duyduğunda ‘‘A bu kadar da olmaz artık! Felaket felaket üstüne... Tam Türk filmi olmuş’’ diyesi geliyor insanın.

Ben de işte tam böyle diyordum ki yıllar önce yanılmıyorsam Mehmet Barlas'ın anlattığı yaşanmış bir hikáye geldi aklıma.

Adamın biri gecenin bir yarısında duyduğu bir tıkırtı üzerine yatağından fırlıyor. Uyku sersemi aynada gördüğü kendi suretini hırsız zannederek yumruğu sallıyor. Ve eli kesiliyor haliyle.

Sonra evde hırsız falan olmadığını anlayıp sakinleşiyorlar karı-koca. Bu arada kocasının eline, alkol döktüğü pamukla müdahale eden kadın, pamuğu tuvalete atıyor.

Adam hazır kalkmışken bir de defi hacette bulunayım diyor... E, uykusu da kaçtı ya, bir de sigara yakıyor ve kibriti tuvalete atıyor. Atmasıyla poposunun tutuşması bir oluyor.

Bu defa eşin müdahalesi yetmeyeceğinden bir ambulans çağırıyorlar.

Ambulans geliyor. Sedyeyi taşıyan görevliler ne olduğunu soruyorlar, adamın eşi durumu anlatıyor.

Görevlileri bir gülme tutuyor. Gülerken gülerken, eli yaralı, poposu yanık, sedyede yan yatmakta olan adamcağızı yere düşürüyorlar.

Ve ne oluyor dersiniz?

Adamın kolu kırılıyor.

Yarım saat önce sağ salim yatağında yatmakta olan birinin başına gelenlere bakar mısınız?

Ziyaretçilere ‘‘Sakın ne olduğunu sormayın, çok sinirleniyor’’ diye tembih etmiş karısı, hastanede yattıkları sürece.

Diyeceğim, dünyada olmayacak şey yok.

Hiçbir hikáyeyi abartılı bulmayın.


MIŞ-MUŞ

Yabancılar akın akın ülkemize tedavi olmaya geliyorlarmış.

Ölüme susadılar zahir.

*

Zayıflamış görünen Gülben Ergen, ‘‘Zayıflamadım, çöktüm’’ demiş.

Vallahi zayıflatma uzmanları kapar şimdi bu yöntemi... ‘‘Kaset Usulü Zayıflama.’’

*

Baykal, Derviş'e sitem etmiş.

Sitemle kalırsa iyi.
Yazarın Tüm Yazıları