En güzel annenin, annesi kadar güzel, şirin, zeki ve komik kızı, beni çok güldürüyorsun.
Son karşılaşmamızda çok ünlü bir sanatçımızın gayet ince ve uzun ve de tamamen kel eski kocası için yapmış olduğun ‘‘Taze sarmısak’’ benzetmesine hálá gülüyorum.
Aslı'cım, ‘‘Deli evi’’ dediğin evinize imrendim. Benim için konu kaynıyor zira. Bir müddet size yerleşmek istiyorum. Senin için bir deli eksik, bir deli fazla fark etmez, ama ben bir vahaya düşmüş olurum.
Evdekilere ve bizzat gelerek ya da telefon ederek ‘‘Deli evi’’ne katkıda bulunan herkese sevgiler, saygılar, öpücükler, ısırıp koklamalar. Sen hangisinin kime olduğunu tahmin eder paylaştırırsın artık.
* * *
Sibel Erol Dirikan
İyi dileklerinize ve benim için çok değerli hediyenize teşekkürler.
Hadi hediyenin ne olduğunu söyleyeyim de, ‘‘Okurlarından tek taş yüzük alıyor’’ diye dedikodu çıkarmasın kimse.
Sibel Hanım bana Arife İnci Ceyhan'ın Dost Kitabevi Yayınları'ndan çıkan ‘‘Bir Bebeğim Oldu’’ isimli kitabını göndermiş.
Henüz okumadım ama arka kapağı kitabın nasıl olduğuna dair bir ipucu verdi. Oradaki birkaç satırı size de iletiyorum:
‘‘Vahşetin en korkunç olanı kuşkusuz sevdiğini söyleyen insanların vahşetidir. Hayvanların vahşeti bu kadar dokunmaz insanlara. Çünkü onlar sevdiklerini söylemezler, söyleyemezler. Birden vahşi olurlar, doğalarıdır. Ama insanınki farklıdır. O aksini söyler ve aksini yapar. İnsandaki vahşeti dayanılmaz kılan da budur.’’
* * *
Dürdane Uğurlu, Dr. Hüseyin Diz, Aslı Deniz
Yine hayvan mevzuu.
Hayvan sevmediği halde, herhalde sırf puanı tuttuğu için bu mesleği seçmiş olan ilgisiz, bilgisiz, vicdansız bazı veterinerler... Aslı Deniz'in dediği gibi sırf süslü tasma ve ithal mama satmak için muayenehane açmış olanlar...
Koca koca turistik otellerin bilmem kaç dönüm bahçelerinde iki kedi yavrusunu barındırmayan otel görevlileri...
Ve hayvan düşmanı site, apartman, mahalle sakinleri...
Ne diyeyim?
Futbolda dünya üçüncüsü olduk. Bakarsınız bir gün hayvanları sevme ve koruma konusunda da bir dünya devleti oluruz. Ama hemen heveslenmeyin, daha üç beş kuşak geçmesi lazım.
* * *
Pınar
Daha 22 yaşında olgunlaşmış olman iyi bir şeymiş gibi görünebilir ama esasında olgunlaşmak hangi yaşta olursa olsun pek matah bir şey değil galiba.
İnsandan götürdükleri de var. Heyecan mesela. Heyecan deyip de geçme. Çok önemli. İnsanı hayata bağlıyor.
Tamam olgunlaş ama, heyecanını, hırsını, hayallerini kaybetme Pınar'cım. Olgunluk, razı oluşu getirmesin.
Zaten dediğine göre sen de pek memnun değilsin bu erken olgunlaşma durumundan.
Bir de ‘‘çokbilmişlik’’ konusu var.
Anlattıklarından çıkardığıma göre sen o çokbilmişlerden olamazsın. Ama benim o yazımda tarif ettiğim, annene benzeyen, senin imrendiğin kadınlardan da olamazsın. İkisinin ortası iyidir işte, daha ne istiyorsun.
Benim de ‘‘Acaba beni buna benzer bir hayat tarzı mutlu eder miydi?’’ diye sorduğuma bakma. Cevabını biliyorum, etmezdi.
Ama ádet olmuş, içinde bulunduğun durumdan bunaldığında öteki türlüsünü hayal edeceksin. ‘‘Komşunun tavuğu komşuya kaz görünürmüş’’ gibi bir şey. Ya da mavisini aldığın elbisenin yeşilinde aklının kalması gibi. Tek fark, bir gün yeşil elbiseyi de alabilirsin ama iki hayat için ömür çok kısa.
İşte böyle Pınar'cım.
Ha, soyadını yazamadım çünkü silik çıkmış, okuyamadım kusura bakma.