"Buzda Dans" başlarken öteki yarışmalardan daha eğlenceli olacağını düşünmüştüm.
Öyle ya, herkes şarkı söyleyebilirdi ama herkes buzda dans edemezdi. Bırakın dans etmeyi, ayakta bile durmak zordu.
İnsan dinleye dinleye şarkı söylemeyi becerebilir bir gün. Kulak dolgunluğu yeterli olabilir. Ki piyasadaki şarkıcıların çoğunun "eğitim"i de budur.
Ama göz aşinalığıyla buzda kaymayı öğrenemezsiniz. Zaten müzik kadar yakın olduğumuz bir şey de değil. Buz pateniyle yatıp buz pateniyle kalkmıyoruz.
Hem şarkı yarışmalarında yarışacak olanlar seçilip de geliyorlar. Buzda Dans’ın yarışmacıları ise sadece isim olarak belirlendiler bildiğim kadarıyla. Bir elemeden geçmediler. Hiçbiri amatörce bile ilgili değildi buz pateniyle.
Dolayısıyla eğlenceli olacaktı seyredenler için.
Yarışmacıların bir haftada aldığı yolu; insanoğlunun isterse yapamayacağı hiçbir şey olmadığını, hangi yaşta olursa olsun geç kalmış sayılmayacağını görmek...
Gördük nitekim.
Asena’yla Zeynep Tokuş’un geldiği noktayı mesela.
Tamam, bu saatten sonra dünya şampiyonu olacak değiller ama bu işe çocuklukta başlayan profesyonellerin de hepsi dünya şampiyonu değil zaten.
Şimdi sadede geliyorum.
Jüri...
Ah o jüri!
Aslında "Engizisyon" desem daha doğru olacak.
Ayşe Arman’dan başka, bunun, nihayetinde bir televizyon programı olduğunu idrak eden yok.
Arkadaşlar fazla ciddiye alıyorsunuz bu işi!
Dünya Şampiyonası’na sporcu yollayacak değilsiniz.
Epeydir bir yetkiniz yoktu da "buldumcuk" mu oldunuz, nedir?
Ya da aslında orada oturmayı kendinize yediremiyorsunuz da sevimsizliğe varan ciddiyetle, yaptığınız işe fazladan önem kazandırmaya mı çalışıyorsunuz?
Ne bu şiddet, bu celál ve de bu kibir?
Bu güldüğünüzde bile gülmeyen "mahkeme duvarı" suratlar?
Biraz gevşeyin gözünüzü seveyim!
Bi durun!
Biz eskiden eskiden... Testiden su içmezdik ama içimizden geldiği gibi sevişirdik.
Fakat bir sabah, bilim adamları kalktılar, bu sevişme işine de el attılar.
Erkekle kadın arasında "cinsel sorun" diye bir belanın oluşması tam da bugünlere denk gelir arkadaşlar.
Anneannenizle dedenizin evliliği 60 yıl sürdüyse...
Taraflardan birinin bu dünyadan göçüp gitmesiyle bittiyse ancak...
Kalan, gidenin arkasından daima sevgi ve muhabbetle söz ettiyse...
Bilin ki bunda bilim adamlarının yatak odasına henüz burnunu sokmamış olmasının payı vardır.
Ne zaman kadınla erkek bedeni arasında yaşananları "Bunlar nasıl olup da oluyor?" diye merak ettiler ve her şeyin beyinde olup bittiğine kanaat getirdiler...
Mahvolduk biz.
Bilgi belki de ilk defa fayda getirmedi.
Vücudumuzun neresine dokunulunca beynin hangi bölgesinin harekete geçtiğini öğrenince bir nevi makine olduğumuzu anladık.
Öpüşürken o anda salgılanan hormonun ismi takılmaya başladı aklımıza...
Tahrik olduğumuzu bilirdik bir tek... Şimdi o noktaya gelmemizde hangi uzuvlarımızın, hangi sinirlerimizin, kaslarımızın, damarlarımızın emeği geçtiğini de biliyoruz.
E, tam o esnada bütün bu bilgilerin insanın kafasına üşüşmesi olmayacak şey değil.
Diyeceğim çok bilmek seks hayatımızı olumsuz yönde etkiledi.
Zaten ruh durumumuz ortada...
Bir de misal "Sahiden vulva kızarıp şişti mi acaba?" ya da "Ön optik bi oyun etmese, dairesel kaslar bi problem çıkarır abi, bende şans yok" şeklindeki merak ve endişeler bizi Şahken şahbaz yaptı.
Daha da kötüsü "Madem makineyiz, bari hakkını verelim" diyenler oldu. Gençlerdeki ruhsuzluğun nedeni bu olabilir bakın. Tıpkı ağzımıza attığımız her lokmada "Bu kanserojen", "Bu zehir, bu da zıkkım" diye diye tadımızı kaçırdıkları gibi, seks konusunda da canımıza okudular.
Bırakın insanoğlunun bazı halleri de sır olarak kalsın!
Bi durun, sizin de gözünüzü seveyim!
MIŞ MUŞ
Avustralya ampulü yasaklıyormuş.
Bakalım önümüzdeki seçimde biz ne yapacağız.
Baharın habercisi ilk cemre düşmüş.
Çoktan çiçek açmış ağaçları görünce bozulmuştur.
Alp Nuhoğlu, eşi Zeynep Tokuş için "Buzda Dans’a devam edecek mi bilmiyorum" demiş.
Kızcağız bu buz işine kendini fazla kaptırdı; kocasıyla arası bile buz gibi.