Paylaş
Geçen gece televizyonun karşısında hiçbir şey seyretmeden kanaldan kanala atlamanın tadını çıkarıyordum ki... Sahi nedir bu? Elli tane seçenekten hiçbirini beğenmemek, ‘‘hayır’’ diyebilmenin çekiciliği mi? Geriye baktığımızda kaç kişiye ‘‘hayır’’ demek isteyip de diyemediğimizi, yapmak istemediğimiz bir dolu şeyi yapmak zorunda kaldığımızı düşününce zapping ilaç gibi geliyor.
Ne diyordum? Zappingin tadını çıkarırken siyah-beyaz bir Türk filmine denk geldim. Tam geçecekken sahne dikkatimi çekti, kaldım. Bir adam, bir kadın ve bir çocuktan oluşan bir aile. Ailenin zengin olduğu evin içindeki merdivenden belli. ‘‘Merdiven’’ deyip de geçmeyin, çok önemlidir Türk filmlerinde. Zenginlik göstergesidir. Gelmiş geçmiş bütün filmlere bakın, zengin olup da merdivensiz evde oturan tek kişi göremezsiniz. Anlayacağınız eviniz düzayaksa, yeteri kadar zengin değilsiniz, hiç böbürlenmeyin.
***
Aile çok mutlu. Baba bir karısını, bir çocuğunu öpüyor. Çocuğa hediye getirmiş, paketi birlikte açıyorlar. Herkes tekrar birbirini öpüyor. Çok, çok mutlular. Ancak yönetmen tam anlaşılamamıştır düşüncesiyle durumu bir kez de kadına teyit ettiriyor. Kadın ‘‘Çok mutluyuz’’ diyor, baba da tasdik ediyor. ‘‘Evet çok mutluyuz.’’
İşte bu sahne beni çok etkiledi. Bizim toplumda yaygın bir kanı vardır. ‘‘Çok gülmenin sonu ağlamaktır’’ derler. Ben de bu toplumun ferdi olarak ‘‘Bakalım başkalarına ne felaket gelecek?’’ diye beklemeye başladım.
Çok fazla beklememe gerek kalmadı. Felaket, kadın kılığında çıktı geldi. Mutlu aile babası adam avukat. Adı Şakir. Felaket hanımsa müvekkil. Adı Leyla.
Yazıhanede Şevket'in Leyla'nın sigarasını yakmasıyla başlayan ilişkileri gece kulüplerinde ve nihayet Leyla'nın evinde sürüyor. Leyla aynı zamanda şarkıcı. Olmasaydı şaşardım zaten. Evli adamı baştan çıkaran kadının bankada memur olduğu nerede görülmüş?
***
Şevket'le Leyla al takke ver külah vaziyetindelerken, Şevket evde bekleyen karısına ‘‘Havalar sıcak diye duruşmaları geceye aldılar’’ türünden bir yalan söylemiş olmalı ki, kadın babasını soran çocuğuna, ‘‘Baban bizim için çalışıyor yavrum’’ diyor. Her şeyden habersiz kadıncağız belki de kocasının kendilerine daha büyük merdivenli bir ev alacağı umudunda. Bu arada hemen belirteyim, kadının adı yok. Gerektiği zaman kendisinden ‘‘karım’’ veya ‘‘karın’’ olarak söz ediliyor.
***
Gel zaman git zaman kadın, adli tatil başlamasına rağmen Şevket'in hálá ‘‘Duruşmadaydım’’ demesinden, bu işte bir iş olduğunu anlıyor. Kocasının eve geldiği gecelerden birinde ağır bir konuşma yapıyor. ‘‘Sen içmişsin Şevket. Ayrıca beni bu saate kadar aç açına beklettiğin için sana teessüf ederim.’’ Bu arada Leyla'nın kötü kadın olduğu iyice ortaya çıkıyor. Çünkü Leyla file çorap giyiyor. Daha doğrusu, durumu biz anlıyoruz. Şevket hálá farkında değil, file çorabın ne anlama geldiğini bilmiyor.
***
Leyla'nın daha önce mahvına sebep olduğu bir adam bir gün Şevket'in yolunu kesip, ‘‘Böyleyken böyle’’ diyor. Şevket inanmıyor tabii. İnansa film bitecek. Halbuki daha bitmesine 1 saat 10 dakika var. Şevket'le adamın konuşmalarını pencereden duyan karısı, ‘‘Her şeyi biliyorum, bir metresin var’’ diyerek üst kata kaçmak üzere merdivenlere koşuyor. Şevket içli bir keman taksimi eşliğinde ‘‘Ben bu temiz eve yakışmam’’ diyor ve evi terk ediyor. Anlaşılan o ki o günlerden bugüne erkeklerin ‘‘Ben sana layık değilim’’ numarası hiç değişmemiş.
***
Tapu dairesi, kuyumcu, butik arasında gidip gelmeler başlıyor. Leyla, ‘‘Senin aşkın bana yeter de artar bile, ama öğleden sonra tapuda buluşalım’’ gibi sözlerle aynı anda hem Şevket'in kalbine, hem de kendi istikbaline yatırım yapıyor.
***
Bir gece Leyla burnuna ‘‘toz’’ çekerken Şevket'in büyüyen gözleriyle karşılaşıyor. Şevket'in şaşkınlığı Leyla'nın pudra şekerini ne demeye burnuna çektiğini anlayamadığından ileri geliyor. Onun pudra şekeri olmadığını anlamasıyla, müptelası olması aynı ana denk düşüyor.
‘‘Alış’’ ve ‘‘veriş’’ konusundaki tüm maharetini ortaya koyan Leyla, bir gün gerekli ‘‘alış’’lar için Şevket'in parasının kalmadığını görünce bundan böyle ‘‘veriş’’e gerek olmadığına karar veriyor ve pavyona giderken ayağına dolaşmaması için Şevket'i evde bırakıyor. Bunu onur meselesi yapan Şevket evi terk ediyor. Giderken ‘‘Çok aşağılık karıymışsın. Kaltak, yaldızın dökülünce kalp para gibi ortaya çıktın’’ diyor.
***
Şevket işsiz, parasız, ailesiz, evsiz ve metressiz kalıyor. Bu kadar felaket karşısında seyirciler arasında hálá yüreği sızlamayanlar olabilir düşüncesiyle Şevket'i bir de ‘‘katil’’ yapmaya karar veren yönetmen, Şevket'e Leyla'nın yeni sevgilisini öldürtüyor.
Şevket haliyle hapishaneye giriyor. Cefakár ve vefakár karısı hemen ziyaretine koşuyor. ‘‘Senin durumun yine iyi, biz sokakta kaldık. Haciz geldi, neyimiz var neyimiz yoksa alıp götürdüler. Aslında ben sana yapacağımı bilirim ama senaryoda bana melaike rolü yazıldığı için çalışıp sana bakacağım’’ diyor. Diyor, ama Şevket'te şans var mı? Karısı ölüyor.
***
Yıllar geçiyor. Şevket hapisten çıkıyor. Sokaklarda avare avare gezerken elinde birdenbire bir káğıt peydahlanıyor. Káğıtta, karısı öldüğünde kızlarını evlat edinen ailenin adresi var. Evi bulup aileyle konuşuyor. Kız şimdiki ailesini kendi ailesi zannediyor. İşin garip olan yanı da bu zaten. Filmin başında kız 6-7 yaşlarındaydı. Evlatlık verilinceye kadar da en az bir sene geçti. Onca hengáme daha kısa süreye sığmaz çünkü. Sorarım size, 8 yaşında bir çocuk neyin ne olduğunun farkında olmaz mı? Olmazmış demek. ‘‘Geri zekálı’’ desem değil, kolejde okuyor. Bir de avukat sevgilisi var.
Şevket kızını yanına almak istiyor, ancak aklına servetini bir kadına yedirerek tükettiği gelince, ‘‘Bu kadın kısmının elbisesine para yetmez’’ diyerek bu fikrinden hemen vazgeçiyor. Kızını uzaktan uzağa gözetlemekle yetiniyor. Bugünlerden birinde kızının avukat sevgilisinden ‘‘Vay ırz düşmanı ihtiyar’’ suçlamasıyla dayak yiyor. Demek ki o zamanlar genç kız-yaşlı erkek aşkı tuhaf karşılanıyormuş. O zamanki zihniyet şimdi olsa ortalık Kırkpınar çayırına dönerdi.
***
Karlı bir günde Şevket yine sokak sokak gezerken lüks bir arabanın içinde yoldan geçmekte olan Leyla onu görüyor. Biz de bu arada Şevket'ten öncekilerin, Şevket'in ve Şevket'ten sonrakilerin, nakit, gayrimenkul ve mücevherat şeklinde yaptıkları bağışlarla Leyla'nın gençliğini iyi değerlendirmesine vesile olduklarını görüyoruz.
Şevket Leyla'yı daima yatakta gördüğü için ayakta görünce tanıyamıyor. Leyla biraz da vicdan azabından, Şevket'i, sahibi olduğu restoran-bar-pavyon- gazino-otel-rendevuevi karışımı işyerine garson olarak alıyor.
Bu arada evlat edinen aile kıza gerçeği anlatıyor. Kız, ‘‘Artık sizinle kalamam, hayatımı yaşayacağım’’ diyerek evden ayrılıyor ve yaşamaya mahalledeki parktan başlıyor. Evden kaçan kızların ilk iş olarak parka gittiklerini bilen muhabbet tellalı, kızı eliyle koymuş gibi bulup Leyla'ya teslim ediyor.
Kızı otelde yatırıp yeni elbiseler alıyorlar. Kız ağzını açıp da, ‘‘Bütün bunları niye yapıyorsunuz, burası neresi, siz kimsiniz?’’ diye sormuyor. Böylece kızın 21 yaşında olup da hálá lisede okuyor olmasının sebebi de anlaşılıyor.
***
Kız bir gün muhabbet tellalı tarafından bir adama pazarlanmak üzereyken Şevket kedi olalı bir fare yakalıyor ve kızı kurtarıyor. Aynı anda iyiliksever olarak bellediği kadının kendisini mahveden Leyla olduğunu anlıyor ve gidip Leyla'yı boğuyor.
Savunmasını damadı olacak genç avukat yapıyor ve tahmin ettiğiniz gibi Şevket beraat ediyor. Herkes birbirine sarılıyor.
***
Filmde dikkatimi çeken bir şey oldu. Kız büyüyünce, ‘‘annesi’’ olmadı. Genellikle, Türk filmlerinde ana veya baba çocuk küçük yaştayken ölürse, çocuğun büyüklüğünü aynı oyuncu oynar. Böylece oyuncu sayısından tasarruf edilir. Bu filmde yapımcının parası bolmuş zahir. Belki de seyrettiğim ‘‘film’’ değildi. Öyle ya, iki cinayet, bir beraat, bir mahkumiyet, iki avukat. ‘‘Film’’ niyetine ‘‘Adliye koridorları’’nı seyretmiş olabilirim.
mış muş köşesi
Demirel, ‘‘Her şeyi devletten beklemeyin’’ demiş.
Doğru. Mesela 45 yaşında intihar edin. Böylece emeklilik yaşınızı kendiniz belirlemiş olursunuz.
Viagra kullanılarak sebze ve meyvenin uzun süre taze kalması sağlanacakmış.
İyi de bir sivri biberin dimdik durması onun ‘‘taze’’ olduğu anlamına gelmez ki!
Kadınlar, ‘‘film gibi aşk’’ arıyorlarmış.
Erkekler de ‘‘filmlerdeki gibi kadın’’ ararlarsa, görürsünüz gününüzü.
Düzenli seks baş ağrısını geçiriyormuş.
Aman ne Arabın yüzü ne Şam'ın şekeri. Evde bir kutu Asprin bulundururum, daha iyi.
Merve'nin başı örtülü, ayağı çıplakmış.
Duydunuz kızlar. Saçınızın bir teli erkekleri baştan çıkarmaya yeter, ayağınızın ise esamisi okunmuyor.
Paylaş