‘‘SİZİN tanıdığınız çoktur, bizim oğlanı bir işe yerleştirseniz...’’
‘‘Bakın, bunlar benim şiirlerim, elimden tutsanız...’’
‘‘Çok güzel bestelerim var. Sezen Aksu sizin arkadaşınız, beni tanıştırsanız...’’
‘‘Size öykülerimi gönderiyorum, tanıdığınız bir yayınevi varsa...’’
‘‘Ben de köşe yazarı olmak istiyorum, genel yayın müdürüne tavsiye etseniz...’’
‘‘Buralarda sıkıştım kaldım, beni İstanbul'a aldırsanız...’’
Bazen diyorum ki, açayım bir irtibat bürosu, vatandaş için çalışayım. Onu oraya yerleştireyim, bunu buraya ileteyim, ötekini aldırayım, berikini tanıştırayım...
Bankada bir de hesap açtırayım, vatandaş da benim için çalışsın. Biliyorum ki kendisi için hayati önem taşıyan isteklerinin gerçekleşmesi yolunda yapmayacağı fedakárlık yoktur. (Bakınız, kendilerini kayıkla Amerika'ya götürmeyi vaat edenlere elindekini avucundakini verip Ahırkapı açıklarında kalakalanlarla, ‘‘kaset yapıcam’’ diye tarlayı satıp geldiği İstanbul'da sahte yapımcıların karşısında okuduğu iki türküyle yetinmek durumunda kalanlar.)Bakarsınız yarın okurumun profili değişir, işi büyütürüm.
‘‘Bizim bir ihale işimiz vardı da hükümette bir tanıdığınız varsa...’’
***
Aman birtakım insanları heveslendirmiş olmayayım şimdi. Zaten ışığı gören geliyor, bir de kötü niyetliler kapılmasınlar köşeciliğin cazibesine.
Gerçi kapılıp gelseler de bir şey olmaz. Bir laf vardır, ‘‘Hırsıza anahtar teslim edeceksin’’. Çok doğru. Hakikaten Allah tarafından bir dürüstlük çöküyor insana köşesi olunca.
Fakat ben her ihtimale karşı zaman zaman yaptığım gibi işimizin aslında hiç de özenilecek bir yanı olmadığından dem vurayım yine.
Vallahi altı senedir uykularım uyku değil. Sadece içim geçiyor sonra sıçrayarak uyanıyorum. Koyun bunun 25-30 kopyasını arka arkaya. İşte uyku bu.
Sebep tabii ki yazılar.
Şimdi şöyle bir sıra takip ediyor durum:
Yazdığımı pek beğenip gazeteye yolluyorum.
Aradan bir iki saat geçtikten sonra bende bir memnuniyetsizlik peydahlanıyor.
Kendi kendime söylenmeye başlıyorum:
‘‘Ne vardı şimdi o meseleyi kurcalayacak?’’
‘‘Hay elim kırılsaydı!’’
‘‘Yok, bırakıcam ben bu mereti.’’
Sonra işi Allah'a havale ediyorum.
‘‘Allah'ım bu gece asker ihtilal yapsın, her şey allak bullak olsun, benim yazı arada kaynasın gitsin.’’
Fakat bir şey olduğu yok tabii. Sonra bakıyorum, ‘‘Çok güldük’’, ‘‘Pek güzeldi’’, ‘‘Yine döktürmüşsün’’ falan diyor eş dost.
Arada benimle aynı fikirde olanlar da çıkıyor tabii. Ama onlara asla ‘‘Haklısınız’’ demiyorum. Aslanlar gibi savunuyorum yazdıklarımı.
Nereden baksanız zor yani netice olarak.
MIŞ-MUŞ
Sibel Can kebap yiyerek diyet yapacakmış.
Zaten epeydir yapıyor, belli.
*
CHP karışıyormuş.
A, ne zaman düzeldiydi o?
*
Mehmetçik nihayet Irak'a gidiyormuş.
Dönüşünü bilmem ama gidişi hakikaten muhteşem oldu.